27 Mart 2017 Pazartesi

İTALYA / Pisa

İtalya gezilerinin olmazsa olmazı, aslında küçük, sıradan bir şehirken, eğik kulesiyle tüm dünyada tanınan Pisa şehri. En sonda yazacağımı baştan yazayım. 2011 yılında Romen arkadaşım Giuseppe ile birlikte Bükreş’den Sibiu’ya doğru gidiyorduk. Küçük bir kasabadan geçerken eğik bir kuleye göstererek “bak Ali” dedi. Pisa kulesi 4 derece eğik, buradaki kule 6 derece. Pisa’ya her yıl milyonlarca turist gidiyor, buraya kimse gelmiyor.” Kulenin çevresindeki turist selini izlerken Giusseppe’nin sözlerini düşündüm. Haklıydı. Pisa kulesi bugüne kadar gördüğüm en iyi pazarlama şaheserlerinden biri. Ortada bir hata, bir kusur var, birseyleri yanlış yapmışsın ve sen bu nahoş durumu kendi lehine çevirip bütün dünyayı yaptığın hata sonucunda oluşan durumu gösterebilmek için başka bir özelliği olmayan bu sıradan şehre getirtebiliyorsun. Turizmde reklam bu kadar önemli işte.
Ben Pisa’ya Floransa üzerinden ulaştım. Ortalama her yarım saatte bir Floransa tren istasyonundan, Pisa yönüne giden trenler var. Biletinizi ana hatlardaki gibi önceden almanıza gerek yok. Bilet ücreti 8.40 euro ve yolculuk süresi ortalama 45 dakika ile 1 saat aralığında. Bazı trenler bir çok istasyonda durduğu için daha yavaş gidiyor.





Pisa kulesiyle birlikte Pisa katedrali ve vaftizhaneninde içinde yeraldığı Piazza dei Miracoli, Pisa tren istasyonuna yürüyerek 20 dakika mesafede. Pisa tren istasyonundan çıktıktan sonra yolun karşısına geçip dümdüz ilerlemek gerekiyor. İstasyondan meydana otobüste var. Meydana ulaşınca arka fonda kule ile fotoğraf çektirmeye çalışan turistlerin şekilden şekile girişleri dikkatinizi çekecektir. Kuleye tırmanmak istiyorsanız güvenlik nedeniyle günlük sınırlı sayıda insanın kuleye çıkmasına izin verildiğinden özellikle yaz döneminde rezervasyonunuzu önceden internetten yaptırmakta yarar var.

Kulenin bulunduğu miracoli meydanı dışında istasyondan meydana gelirken geçilen alışveriş caddeleri, arno nehri kıyıları, caranova sarayı ve birkaç kilise daha gezilebilir. Bu şehre ayrılacak yarım gün tüm gezilecek yerleri görmek için yeterli, fazlası bence sıkıcı olur.





19 Mart 2017 Pazar

İTALYA / Floransa

Roma’da bir günümü trenle bir buçuk saat mesafedeki Floransa’ya ayırdım.

Michalangelo tepesinden Floransa
Telefonumun alarmını sabah 5:40 a kurup yattım. Hostelde kalmanın dezavantajlarından birisi erken check in ya da check out durumlarında oluşan gürültü, ışık açılması gibi durumlarda mecburen uykunun bölünmesi. Bu durumlara alışık olduğumdan eğer hostelden erken ayrılacaksam kimseyi rahatsız etmemek için sırt çantamı bir gece önceden hazırlayıp yatarım. Yine öyle yapıp çıktım ama telefonumun şarj cihazını almadığımı fark edince tekrar odaya girmem (ki bu kapı gıcırtısı ve ışığın açılması anlamına geliyor) odadaki diğer gezginleri en azından bir kere yatakta döndürmek zorunda kaldı.
Henüz hava aydınlanmamış olmasına rağmen Roma Termini istasyonu oldukça kalabalıktı. Güvenlik nedeniyle tıpkı havaalanlarındaki gibi yolcu olmayanların trenlerin olduğu peronlara geçişine izin verilmiyor. Son gelişimden bu yana ne kadar çok şey değişmiş diye düşündüm. Mesela Vatikan’daki San Pietro meydanının girişinde dedektörler yoktu o zamanlar. Vittorio Emanuel abidesinin girişinde polis kontrolü yoktu. Veya tren istasyonlarında yolcu olmayanlar da trenlerin yanına ve hatta içine kadar gelebiliyorlardı.

Hızlı trende vagonumu bulup yerime oturdum. Tren Roma Termini istasyonundan 6:20 de hareket etti ve planlanan varış saati olan 7:55 de Floransa Santa Maria Novella istasyonuna ulaştı. İtalya’da bilet fiyatlarının dinamik bir yapılandırması var. Hareket günü yaklaştıkça fiyatlar da yükseliyor. Benim bir hafta önce internetten 19,90 euroya aldığım bilet seyahat tarihinden bir gün önce 40 euronun üzerine çıkmıştı. Cep telefonunuza gönderilen pnr kodunu kondüktöre söylemek yeterli oluyor ama ne olur ne olmaz diye ben biletin e-posta çıktısını da yanıma almıştım.
Floransa’da tren istasyonunun yanındaki McDonald’s da kahvaltı yaptıktan sonra ilk olarak istasyona ismini veren Santa Maria Novella bazilikasına giderek şehri gezmeye başladım. Bazilika teknik olarak istasyonun tam karşısında ancak istasyondan çıkınca karşınıza gelen bölüm bazilikanın arka tarafı ve koyu kahverengi bir cephesi var. Bu nedenle fazla dikkat çekmiyor. Degli Avelli sokağından devam edip bazilikanın ön bölümüne gelince gösterişli bir girişle karşılaştım. Yapım tarihi 13.yüzyıl olmakla birlikte, daha önceden de aynı yerde bir kilise varmış. Novella yani yeni kilise eskisinin yerine yapılmış. Bazilika için bir çok sanatçı eserler üretmiş.

Floransa’da ziyaret edilmesi gereken en önemli yapı Floransa katedrali. Bu katedral Duomo meydanında bulunuyor. Diğer adı “Santa maria del fiore” olan kilisenin yapımı 140 yıl kadar sürmüş. Dışı gerçekten çok görkemli olan katedralin içi bana pek ilgi çekici gelmedi. Belki de Vatikan’daki Aziz petrus katedralinden sonra beklentimi yüksek tutmuş olabilirim. Katedralin hemen yan tarafında Giotto’nun çan kulesi var. Kuleye çıkmak için 15 euro ödeyerek Duomo müzesinin tüm bölümlerini de kapsayan genel bileti almak gerekiyor. Sadece kule için ayrı bir bilet satışı yok.
Floransa katedrali
Floransa katedrali iç görünüş

Aziz giovanni vaftizhanesi katedralin hemen önünde
Aynı meydanda katedralin tam karşısında bulunan sekizgen yapı Aziz Giovanni vaftizhanesi. Bu yapı Floransa’daki en eski eserlerden birisiymiş ve bir çok insan burada vaftiz edilmiş. Ön cepheden bakıldığında arkasında duran katedral ile çok uyumlu bir görüntüsü var. Katedralin arka tarafında ise Duomo opera müzesi yer alıyor.

Del proconsolo caddesinden devam edip Museo Nazionale’yi dışarıdan görmekle yetindim. Yolun devamında Signoria meydanına ulaştım. Bu meydanda bulunan Vechio sarayı, yapıldığı 14. yüzyıldan bu yana yönetim amaçlı kullanılmış. Binanın ön cephesindeki terasta Michalangelo’nun Davud heykelinin replikası var zira orjinali müzeye kaldırılınca buraya çakmasını koymuşlar.

Arno nehrine doğru yürümeye devam ettim. Nehir kıyısında sanat meraklıları için dünyadaki en ünlü ve en eski sanat müzelerinden birisi olan Uffizi bulunuyor.
Uffizi müzesi
Floransa sokakları
Vecchio sarayı
Floransa’nın içinden geçen Arno nehri boyunca bir çok köprü inşa edilmiş ama bunların içinde bir tanesi çok ünlü. Eski köprü anlamına gelen Ponte Vecchio 14.yüzyılda yapılmış. Köprünün üzerinde nehre bakan ve köprüye sonradan eklenmiş gibi duran küçük pencereler göze çarpıyor. Bunlar köprü üzerindeki dükkanlara ait ve bugün bu dükkanların çoğu kuyumcu dükkanı. 2. Dünya savaşı sırasında Almanlar Arno nehri üzerindeki bütün köprülere bomba yağdırırken buraya dokunmamışlar; burası bana ilginç geldi.

Köprüden nehrin karşı kıyısına geçerek Michalangelo meydanına (daha doğrusu tepesine) doğru yürümeye başladım. Bu tepe en güzel Floransa manzarasını yakalamak için en uygun yer. Buradan görülen Floransa manzarası seneler önce Fatih Terim’in oynadığı telsim reklam filminden hatırımda kalmıştı. Tepeye çıkarken yolu biraz daha uzatarak Santo Spirito kilisesini de görmek mümkün ama nasıl olsa tepeden göreceğim diyerek o tarafa hiç bulaşmadım. (Sonradan öğrendim ki bu kilisede Michalangelo’nun ahşaptan yaptığı çarmıha gerilmiş İsa heykeli asılıymış.)
Michalangelo meydanı tam düşündüğüm gibi manzara avcısı gezginlerle doluydu. Hava açık olsaydı çok daha iyi olurdu ya, neyse. Uzun bir süre bu bölgede vakit geçirerek hem manzara avcılığı yaptım hem de dinlenmiş oldum.

Tekrar nehrin karşı kıyısına geçip bu kez Santa Croce (kutsal haç) bazilikasına ulaştım. Burayı Floransa için önemli kılan ise bazilikanın içindeki bazı mezarlar. Kutsal bir yer olması nedeniyle yüzyıllar boyunca önemli kişiler hep burada gömülmeyi istemiş. Michelangelo, Galileo, Machiavelli burada yatan bazı ünlü kişilerden bazılarıymış.
Haritada gezilecek yerler arasında bir de sinagog olduğunu görünce ve hazır yakınındeyken buraya da uğramaya karar verdim. Sinagog pilastri caddesi üzerinde. Yapım tarihi kiliseler kadar eski olmasa da dışarıdan bakınca mimarisi ilgi çekiciydi.
Colonna caddesi üzerinde yürümeye devam ederek Piazzala della Santisima Annunziata’ya (Sentisima Annunziata meydanı) vardım. Bu tarihi meydanda bulunan ve meydanla aynı ismi taşıyan kilise yeni evli çiftlerin düğün gününde ziyaret ettiği bir kiliseymiş. Meydanın diğer tarafında hospital of the innocence (masumlar hastanesi) adı verilen eski bir hastane binası bulunuyor.

Aşağıdaki haritada Floransa’da gezdiğim yerleri gösteren bir rota oluşturdum. Floransa bence rahatlıkla bir günde gezilebilecek bir yer. Roma’dan, Bologna’dan, Milano’dan günübirlik sabah treni ile gelinip gece treni ile tekrar dönülebilir. Tabi müzelere de gireyim derseniz o zaman iş değişir.
Floransa gezi rotam

Roma gezi notlarımı okumak için tıklayın.

13 Mart 2017 Pazartesi

İTALYA / Roma

 Roma için söylenecek en güzel söz herhalde “taşı toprağı tarih olan şehir” olur. Sokaklarında dolaşırken toprağın sadece üstünde değil, altında kalan eserleri de görme şansı var. Başkentlik görevini Bizans zamanında da, Roma imparatorluğu zamanında da, İtalya cumhuriyeti zamanında da layığıyla yerine getirmiş olmalı ki Roma’da yaşayan her medeniyet şehri eserleriyle taçlandırmış.
Önceki seyahatimde Roma havaalanından merkeze Leonardo express treni ile ulaşmıştım. Bu defa havaalanı servisini denedim ve memnun kaldım. T.A.M otobüsleri her yarım saatte bir Fuimicino havaalanından hareketle Termini’ye ulaşıyor. Yolculuk yarım saat sürüyor ve ücret tek yön 5 euro. Eğer gidiş dönüş alınırsa 8 euro ödeniyor ve dönüş bileti 3 ay geçerli.

Roma’daki ana tren istasyonunun ismi Termini. Bu bölge ulaşım ve konaklama açısından şehrin kalbi. Havaalanı servislerinin başlangıç ve bitiş durakları Termini istasyonunun yanındaki Marsala ve Giovanni Giollitti caddeleri. Yukarıda yazdığım T.A.M den başka Terravision otobüsleri de havaalanı servisi olarak çalışıyor.
İtalya’da demiryolu ulaşımı büyük yer tutuyor. Bu nedenle Termini günün her saatinde hareketli. Termini yakınındaki caddelerde bir çok konaklama seçeneği var. Özellikle düşük bütçeli gezginlerin tercihi olan hosteller çoğunlukla buralarda. Apartmanların 1 yada 2 katı hostel olarak düzenlenmiş. Dolayısıyla aynı binanın farklı katlarında birden fazla hostel var. Bende iki gün sonra 6.15 treni ile Floransa’ya gideceğimden konaklama için termini bölgesini tercih ettim. Kaldığım hostel Alessandro downtown, Termini istasyonuna ve havaalanı servislerine 3-4 dakika mesafedeydi. 8 kişilik odada bir yatak için gecelik ortalama 10 euro ödedim. http://www.hostelsalessandro.com/

 Bu bölge genel itibariyle pahalı değil. Örneğin Roma’da 2,5 euroya döner, 1 euroya magneti sadece burada gördüm. Bunun yanında bu bölgede sokaklar merkeze kıyasla daha pis. Akşam saatlerinde etrafta kalabalık guruplar halinde takılan göçmenlere rastlamak mümkün.




Roman forumu

Roma biraz inişli çıkışlı olduğundan yürümek yorucu olabilir ama imkansız değil. Örneğin terminiden aşıklar çeşmesi yürüyerek yaklaşık yarım saat sürüyor. Şehri tam anlamıyla gezmek için en az 2 gün gerekli. Şehir içi ulaşımda metro ve otobüsler yaygın olarak kullanılıyor. Konaklamak için termini bölgesini seçtiğinizi varsayarsak aşağıda numaralarını yazdığım otobüsler ve metro ile gidilebilecek bazı turistik noktalar şöyle;
40 ve 64 = Pantheon, Vatikan
175 = Aşıklar çeşmesi, İspanya meydanı, Colleseum, Roma forumu
Metro A = Vatikan, İspanya meydanı
Metro B = Colleseum, Tiburtina otobüs terminali
Roma’ya ilk gidişim 2005 senesindeydi. O yıl yine termini bölgesinde bir hostelde kalmıştım. O zamanlarda keşfettiğim yerel halkın takıldığı bizdeki esnaf lokantası tarzında bir pizzacı vardı. Aynı pizzacıya yine gittim ve aradan geçen yıllara rağmen lezzetinin hiç değişmemiş olduğunu gördüm. Bu nedenle bloğuma yazayım dedim. Klasik yuvarlak pizzalardan farklı olarak tezgahta duran dikdörtgen biçimindeki büyük pizzalardan dilim kestirip tarttırıyorsunuz. Pizzanız ısıtılıp getiriliyor. Dükkan küçük ve oturacak yer sınırlı. Bu nedenle insanlar genelde pizzayı ayakta yiyorlar. Pizzeria del secolo; Via palestro 62.
Colleseum: Roma denilince akla ilk gelen yerlerden birisi olan bu arena milattan sonra 80 de Titus zamanında yapılmış. İmparatorlar burada Roma halkını eğlendirmek için ve biraz da kendi eğlenceleri için gladyatör dövüşleri düzenlermiş. Ayrıca burada halk gösterileri, hayvan avcılığı, infazlar, meşhur savaşların yeniden canlandırılması, klasik mitolojiye dayanan dramalar da düzenlenirmiş. Giriş ücreti: 12 euro. Alınan bilet 2 gün geçerli ve Roma forumuna da girilebiliyor. Ayrıca denk getirilebilirse her ayın ilk pazar günü ücretsiz.  
Venedik Meydanı / Piazza Venezia: Roma’yı gezmeye bu ihtişamlı meydandan başladım. İhtişamlı diyorum çünkü meydanda bulunan beyaz mermerden yapılmış Vittorio emanuel abidesi bakanı bir daha baktırtacak kadar güzel. Yapımına 1895 de başlanan ve 15 yılda tamamlanan eser bölünmüş halde bulunan İtalya’yı birleştiren kral 2. Emanuel’e ithafen yapılmış.
Aşıklar çeşmesi / Fontana di Trevi: Tarihi imparator Augustus dönemine dayanan dünyanın belki de en bilinen çeşmesi işte bu çeşme. Trevi kelimesi üçyol anlamına geliyor. Neden böyle dendiği konusunda iki varsayım var. Birincisi çeşmenin üç sokağın ortasına konumlanmış olması. Diğeri ise buraya gelen suyun çeşmenin altında 3 ayrı yoldan gelmesi. Herkesin bildiği adıyla aşıklar çeşmesi denmesi de malum nedenlerden. Çeşmenin etrafı günün her saatinde kıyamet günü gibi dolu. Burada çeşmeye sırtınızı dönüp oturmak ve ardından sol elinizle sağ omzunuzun üzerinden bozuk para atıp dilek dilemek herkesin yaptığı bir ritüel haline gelmiş.
Colesyum ve zafer takı
Aşk çeşmesi her zaman kalabalık
İspanyol merdivenleri
İspanya meydanı / Piazza Spagna: Aşıklar çeşmesinden sonra kısa bir yürüyüşle İspanya meydanına ulaştım. Meydanda yapılacak en önemli etkinlik artık bir gelenek haline gelmiş olan merdivenlerde oturmak. Burası Roma’nın en turistik yerlerinden birisi. Zaten oturacak bir yer bulmak için basamakları çıkarken her adımda başka bir lisanın konuşulduğu duyuluyor. Merdivenlerin en sonunda Trinita dei monti kilisesi bulunuyor. Bu merdivenler kilise ile meydan arasındaki ulaşımı sağlamak amacıyla yapılmış.
Popolo meydanı / Piazza del popolo: Del Corso caddesinde yukarıya doğru ilerleyince yolun sonunda Popolo meydanına ulaşılıyor. Halk meydanı anlamına gelen bu büyük meydanın ortasında bir Mısır sütunu, ve arka tarafında ikiz kiliseler diye adlandırılan kiliseler var.
Corso caddesi / Via del Corso: İspanyol merdivenlerin tam karşısında bulunan Condotti caddesi ve onun devamında Del Corso caddesi Roma’ya gelen alışveriş meraklılarının uğramadan geçmediği caddeler.
Pantheon: Roma’da gezip görülecek çok yer var ama bu tapınak bambaşka. Roma’da ve hatta dünyada günümüze en iyi korunarak gelen kiliselerden birisi Pantheon. Anlamı tüm tanrıların tapınağıymış. Bugünkü Pantheon önceki ikisinin yıkılması üzerine yapılan üçüncü kilise. Buna rağmen yapılışı 7. yüzyılın başına dayanıyor. İçine girdiğinizde tavandan gözünüzü alamıyorsunuz. Tamamı beton olan tavanın 7. yüzyılın teknolojisiyle nasıl yapıldığı bugün bile bir soru işareti.
Navona meydanı / Piazza Navona: Elips şeklinde ve ortasında Roma dönemine ait ”4 nehir çeşmesi” bulunan güzel bir meydan. Roma döneminde burada bir stadyum varmış. Meydan stadyumun üzerine inşa edildiği için elips şeklinde tasarlanmış. Günümüzde resim sanatçılarının eserlerini sergilediği, pandomim sanatçılarının gösteriler yaptığı bir yer.   
Teatro Marcello: Dışardan görünüşü collesyumu andıran bu tiyatronun tarihi milattan önce 12.yüzyıla dayanıyor.
Navona meydanı
Marcellus tiyatrosu
Pantheon'un iç görünüşü ve kubbe


Roma forumu: Yazının başında belirttiğim gibi Roma’nın altı üstü, taşı toprağı tarih. Roman forumu adı verilen ve kalıntılar ile gün yüzüne çıkan bu bölge Roma’nın ticaret ve yönetim merkeziymiş. Kazılar sonrasında kalıntılar yer seviyesinin altında kaldığı için yolun kenarından forumu izlemek mümkün. İçine girmek isteyenler colesyum bileti ile burayı da ziyaret edebiliyor.
Vatikan: Roma sınırları içerisinde bulunan Vatikan devleti Hristiyanlıkta Katolik mezhebinin yönetim merkezi olması nedeniyle çok önemli. Vatikan’da yerleşik vatandaş olan 500 kadar kişi var. Hem devlet başkanı hem de katolikliğin ruhani lideri olan Papa Vatikan’da yaşıyor ve İsviçreli muhafızlar adında 110 kişilik küçük bir ordu tarafından korunuyor. Vatikan ziyaretinde gezilmesi gereken yerlerin başında Sistinia şapelini de içine alan Vatikan müzesi yer alıyor. Müze girişi 17 euro ancak eğer denk getirebilirseniz her ayın son pazar günü ücretsiz. Ancak bedavacılığın da bir bedeli var. Ücretli olduğu zamanlarda 18:00 e kadar açık olan müze ücretsiz olduğu gün müze 9 da açılıp 14:00 de kapanıyor. Sabah 8’de gelip sıraya girmek zorundasınız. Mahşeri bir kalabalık var. Ben de tamamen şansa ayın son pazar gününde orada bulunmama rağmen önce Aziz Petrus bazilikasını ziyaret edince bu fırsatı kaçırdım. Müzeye gitmek için meydana girmeden sağ taraftan devam etmek gerekiyor.
Güvenlik aramasından geçip Aziz Petrus meydanına girdikten sonra karşımızda Aziz Petrus bazilikası duruyor. 60000 kişinin ibadet edebileceği büyüklükteki bazilikanın yapımı 100 yıldan fazla sürmüş. Bazilikaya ziyaret etmek için sıraya girmeye gerek yok ancak bazilikanın kubbesine çıkmak için yine uzun bir sıraya hazır olun. Bir şekilde bilet gişesine ulaştıktan sonra merdivenlerden çıkmak için 6 euro ödüyorsunuz. (8 euro öderseniz asansör seçeneği de var ama asansör bir noktaya kadar çıkıyor, sonrası yine merdiven; bence fazladan 2 euro vermeye değmez)
Aziz Petrus kilsesinin kubbesine çıkarken.
Kubbeden Vatikan
Aziz Petrus meydanı
Popolo meydanı
Fiume tevere:  Vatikan’dan çıktıktan sonra Kutsal melek kilisesinin karşısından başlayarak Tiber nehri boyunca yürüdüm. Roma’nın içinden geçen Tiber nehrinin ve üzerindeki köprülerin turistler için pek fazla bir albenisi olmasa da yürüyüş rotası buradan geçirilebilir.
Kutsal melek kalesi / Castel S.Angelo: Şehzade Cem’in de bir müddet hapsedildiği Tiber nehri kıyısındaki kale tarih boyunca bir çok idamlara sahne olmuş. Söylendiğine göre kalenin altından Vatikan’a bir tünel varmış. Kale, köprüyle birlikte güzel bir manzara oluşturuyor.
Kutsal melek kilisesi


5 Mart 2017 Pazar

UKRAYNA / Lviv

Lviv için araştırma yapmaya başladığımda, bu şehir hakkında en çok yazanlardan biri Lviv halkının %80’inin kadın olduğuydu. Ardından, kadınların güzelliği, yemeklerin güzelliği, şehrin güzelliği, ucuzluğu vs. geliyordu. Baştan belirteyim; şehirdeki kadınların oranı konusu tam bir şehir efsanesi. Kadınlarla aynı oranda erkeği sokaklarda, caddelerde, kafelerde, retoranlarda göreceksiniz. Diğer yazılanlar ise ziyadesiyle doğru. Kadınlar gerçekten güzel, yemekler lezzetli, şehri gezmesi keyif veriyor ve şehirde hayat pahalı değil, hatta meydandaki turistik mekanlara uğramazsanız ucuz bile. Ülkenin resmi para birimi grivni. 1 dolar 27 grivni, 1 euro 28,50 grivni, 1 lira ise 7,50 grivni yapıyor. Türk lirasının son zamanlardaki tüm değer kaybına rağmen hala rahat gezilebilen nadir ülkelerden biri Ukrayna.
Lviv opera binası

Lviv uçuşu 1 saat 40 dakika sürdü. Ukrayna Türk vatandaşlarından vize istemiyor. Ancak Ukrayna’ya ilk kez gelenler pasaport bankolarının sol tarafındaki bir odaya alınarak ufak bir araştırmadan sonra ülkeye giriş izni veriliyor. Bu nedenle Ukrayna seyahati ile ilgili uçak bileti, otel rezervasyonu gibi belgeler ülkeye girişte yanınızda olmalı. Ben pasaport polisine daha önce iki kez Ukrayna’ya geldiğimi söyledim. Sanırım bilgisayarda kontrol etti ve odaya alınmadan ülkeye giriş yaptım.

Havaalanında 2 tane döviz bürosu var. Dolar kuru burada şehir merkezindekinden çok az daha düşüktü.

Havaalanından şehir merkezine ulaşım: Lviv havaalanından şehir merkezine gitmek için ortalama onbeş dakikada bir çalışan 9 numaralı troleybüsü kullandım. Yolculuk yarım saat kadar sürüyor ve ücreti 2 grivni. Bilet şoförden alınabiliyor. Bileti otobüste cam kenarlarındaki metal kutularda onaylatmak gerekiyor. Troleybüsün son durağı Ivano franko universitesi durağı. Bu durak aynı zamanda şehir merkezinden havaalanına gitmek için ilk durak.
Konaklama: Garis hostel. Temiz ve modern. 6 kişilik odada yatak ücreti 150 grivni. http://garishostel.com/en/



Potoskiy sarayı


High castle seyir terası

Lychakivsky mezarlığında ilginç bir mezar

Rynok meydanı

Gezdiğim yerler: Lviv rahatlıkla yürüyerek gezilebilecek bir şehir. Şehir içinde herhangi bir ulaşım aracına ihtiyaç yok. Bir çok görülmesi gereken yer, Rynok meydanı ve çevresinde bulunuyor.

Opera binası: Lviv’in sembolleşmiş en ünlü binası. 120 yıl önce inşa edilmiş. Önceden Odessa'da bir opera izleme deneyimim olduğu için Lviv'de opera izlemeye gerek duymadım. Ama bilinmesi gereken Lviv'deki operanın da ünlü olduğu ve biletlerinin günler öncesinden tükendiği.
Yüksek kale / High Castle: 410 metrelik yüksekliğiyle halen Lviv şehrinin en yüksek noktası olan bu tepeye adını veren kale, ne yazıkki günümüze ulaşamamış. Birkaç metrelik duvardan başka kaleye ait bir şey yok. Buraya yürüyüş yapmak ve Lviv kentini tepeden görmek için çıkılabilir. Amaç sadece Lviv’i yukarıdan görmek ise Rynok meydanında bulunan belediye binasının kulesi buradan çok daha iyi. 
Ulusal mimarlık ve kırsal yaşam müzesi: Adından anlaşılacağı gibi Lviv ve çevresinde geçmişte kurulmuş yaşam alanlarından örnekler görebileceğiniz bir açık hava müzesi. Kendisine ayrılacak bir yarım günü kesinlikle hak ediyor. Merkezden bineceğiniz minibüsler sizi müzenin yakınında indiriyor. İndikten sonra kısa bir yürüyüş ile müzeye ulaşabilirsiniz. 




Lychakivsky mezarlığı: Rynok meydanına yürüyerek bir buçuk kilometre uzaklıkta bulunan Avrupa’nın en eski mezarlıklarından biri Lychakivsky mezarlığı. Lviv’de gezilecek yerleri araştırırken, en üst sıralarda bir mezarlığın olmasına şaşırmıştım. Bu mezarlıkta Lviv’in varlıklı kişileri, hatırı sayılır insanlar, ordu mensupları, sanatçılar ve bilim adamları gömülü. Burayı turistler için de gezmeye değer kılan, park havasında düzenlenmiş mezarlıktaki bazı mezarların üzerindeki heykeller. Mezarlığın girişinde bilet ücret tabelası vardı ama ben sormadım, kimse de bir şey demedi. Dolayısıyla giriş ücretsiz.
Rynok meydanı: Lviv şehrinin ticari ve kültürel açıdan kalbinin attığı yer bu meydan. Lviv’de en fazla zamanı bu meydan ve çevresinde geçirdim. Akşama doğru sokak performansları ile meydan hareketleniyor. Meydanın ortasında yer alan belediye binasının kulesi Lviv’i kuşbakışı görmek için en güzel yer. Binanın içine girdikten sonra kule yazısını takip etmek gerekiyor. Bilet ofisi yukarıda. Bileti aldıktan sonra 300 merdiven daha çıkmak gerekiyor.
Potoskiy sarayı: Sanat ve tarih meraklıları için görülesi bir saray. Binanın içinde aynı zamanda Lviv sanat galerisi var.
Özgürlük meydanı
Lviv sokakları
Belediye binasının kulesinden Lviv
Kiliseler: Lviv’de onlarca kilise var. Bir noktadan sonra hepsi aynı gibi gelebilir ancak iç döşemelerindeki ihtişam açısından gezdiklerim içerisinde en çok beğendiklerim Transfiguration kilisesi, Peter ve Paul Garrison kilisesi, Latin katedrali ve Dominician kilisesi idi. Bazılarında ayine de denk geldim. Boim şapeline giriş için 40  grivni istediler, camdan içeriye bakmakla yetindim. Virmenska caddesinde bulunan ermeni kilisesine iki kez uğradım ancak ikisinde de kapalıydı.
Transfiguration kilisesi


Dominician kilsesi

Peter ve Paul kilisesi
Müzeler: Tıpkı kiliseler gibi müzeler açısından da Lviv oldukça zengin. Giriş ücretleri genellikle 20-30 grivni civarında. Sadece National Museum 50 grivni. İçerik olarak hepsi aynı zenginlikte değil ama yine de zamanınız ve ilginiz varsa girdiğinize pişman olmazsınız.
Eczacılık müzesi / Pharmacy museum: 1735 yılında “under the black eagle” ismiyle açılan eczanede, geçmişten günümüze kullanılan ilaçlar, reçeteler, bitkisel tedavi yöntemleri, eczacılık ile ilgili kitaplar sergileniyor.
Silah müzesi / Arsenal museum: Lviv’in en eski ve tarihi binalarından birinde bulunan müze içerisinde eski zamanların savaşlarına ait toplar,tüfekler,kılıçlar,zırhlar bulunuyor. Sadece Ukrayna değil Rus, Japon, Osmanlı, İran gibi ülkelere ait aksesuarlarda mevcut.
Lviv tarih müzesi / Lviv historical museum: Rynok meydanında siyah ev diye adlandırılan 4 katlı yapı dikkatimi çekti. 1577 yılında yapılan bu binanın dış cephesi aslında kumtaşıymış. Zamanla kararıp bugünkü halini almış. Günümüzde ise Lviv tarih müzesi olarak kullanılıyor.
Etnografya  müzesi / Museum of etnography and arts: Bu küçük müzede 19 yüzyıl Ukrayna’sında halkı eğlendirmek için kullanılan kuklalar, el yapımı oyuncak bebekler, yerel elbiseler sergileniyor.
Dinler tarihi müzesi / Museum of history of religion: İçerik olarak en zengin müzelerden birisi dinler tarihi müzesi. Çoğunluğu hristiyanlık ile ilgili olmakla birlikte az sayıda da olsa farklı dinlere ait sergilenen eşyalar var. Ayrıca Lviv çevresindeki kazılarda ortaya çıkmış arkeolojik buluntular da sergileniyor.

Lviv’de birkaç mekan tavsiyesi: Aşağıda yazdığım mekanlara ben de tamamen internet yorumlarını okuyarak gittim.
Chocolate factory: 3 katlı binanın her katı farklı tasarlanmış. En alt katta çikolataya şekil veriliyor. Üst katlarda çeşit çeşit çikolataların satıldığı bölümler var. En üst kat ise kafe olarak hizmet veriyor.
Celantano ristorante: Çorbaları ve pizzaları çok başarılıydı. Fiyatlar da makul seviyelerde. Büyük boy pizzalar 80-90 grivni. Öksüz doyuran 150 grivni.
Strudel Haus: Bugüne kadar hiç yemediğim strudeli tatmak için oturdum. Tatlısı da tuzlusu da varmış. Ben tatlı tercih ettim. 40-50 grivni.
Beer theatre: 3 katlı bir mekan. Alt katında kendi ürettikleri biraları satıyorlar. Haftasonları ikinci katta canlı müzik var. Servis yavaş, ortam güzel.
Baczewski: Sabah 8-11 arası açık büfe kahvaltısı var. Ancak erken gidilmeli. Saat 9 dan sonra önünde sıra oluyor. Fiyat 110 grivni.
Kumpel: Bu mekanda kendi birasını yapıp satıyor. Yemekler lezzetli. Fiyatlar makul.
Meat and justice: Lviv'in tartışmasız en ünlü et lokantası. Önünde uzayıp giden sıraya aldırmazsanız, t-bone bifteğine ödediğiniz 350 grivniye değiyor. 

Uçak bileti: 160 lira (pegasus)
Bira (markette): 10-15 grivni
Bira (restoranda): 25-30 grivni

Döner(lavaş): 35 grivni

Meşrubat: 20 grivni

1,5 litre su (markette): 8-10 grivni

Biftek: 200-250 grivni
Kahve: 25-30 grivni

Pizza XXXL: 150 grivni
Kumpel
Çikolata fabrikası
Beer theatre

Sonuç olarak, Lviv çok güzel bir şehir. İster bir hafta sonu kaçamağı için gidin Lviv'e, ister daha uzun süreli. Kesinlikle keyif alacaksınız.

Kiev gezi notlarım için tıklayın.