17 Mart 2018 Cumartesi

Konya

Gez dünyayı, gör Konya’yı derler. Dünyayı gezmeye çalışan bir öğretmen olarak Konya’yı görmemek olmazdı. Pegasus sayesinde denk getirdiğim ucuz biletlerle Konya’yı da içine alan bir gezi yaptım.

İlk defa 20’li yaşlarda gittiğim Konya geçen süre içerisinde büyük değişime uğramış. 90’ların sonlarından hatırladığım karmaşa yerini düzene bırakmış. Meydanlar, geniş kaldırımlar, parklar ile şehir güzel bir görünüm elde etmiş.
Konya havalimanı şehrin 15 kilometre dışında. Biz araba kiraladık ancak merkeze toplu taşıma ile ulaşmak isteyenler için servis de var.

Konya şehri, merkezde bulunan Alaaddin tepesini saymazsak dümdüz. Yollar geniş ve ferah. Turistik yerlerin yakınlarında belediyeye ait otopark alanları var ve fiyatları makul seviyelerde.

Konya’da gezimize Konya denilince ilk akla gelen yer olan Mevlana müzesinden başladık. Girişte her ne kadar turnikeler ve bilet satış gişesi olsa da içeri girişte ücret alınmıyor. 13.yüzyılda yaşamış şair ve düşünür Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin mezarı yerli yabancı turistlerle dolup taşmış. Avlunun çevresindeki küçük odalarda mevlevilerin yaşantılarını anlatan görseller ve o dönemlerde kullanılan eşyalardan örnekler var.

Mevlana Müzesi’ne yürüme mesafesinde Aziziye camii farklı minareleri ve mimarisiyle Konya’da görülmesi gereken diğer bir eser. Caminin ilk yapılış tarihi 1670 olmasına rağmen 200 yıl sonra geçirdiği yangından sonra yeniden yapılmış. Bu nedenle tarz olarak Tanzimat sonrasının batılılışma esintilerini taşıyor.
Mevlana müzesinin karşı tarafında bulunan tarihi Mengüç caddesinde yürüdük. Burada bulunan eski evler restore edilerek cadde turizme kazandırılmaya çalışılmış.

Şemsi-i Tebrizi camii ve medresesini dışarıdan görmekle yetinip Karatay medresesine geçtik. Günümüzde Selçuklu eserlerinin sergilendiği bir müze olarak kullanılan yapının orijinal tavanı dikkat çekici.
Sille
Merkezdeki tek yükselti Alaaddin tepesi. Ancak o da doğal bir tepe değilmiş. Tepeden hızlı bir geçiş yapıp Aladdin Keykubat camiini görmek istedik ama tadilattaymış. Çevredeki kafe ve restoran tarzı yerler muhtemelen mevsim nedeniyle pek kalabalık değildi.

Konya arkeoloji müzesi yolumuzun üzerindeki bir sonraki durak oldu. Bu büyük şehire nispeten oldukça küçük ve bakımsız da olsa müze içinde biraz zaman geçirilmesini hak ediyor.
Arkeoloji müzesinin arka caddesinde bulunan Sahip Ata vakıf müzesini gezdik. Burası içerik olarak daha tatmin ediciydi.

Konya’nın merkezinden biraz uzaklaşarak Sille ilçesine ulaştık. Burası mübadele öncesi Konya’nın Rum nüfüsunun yaşadığı mahalleymiş. Mübadeleden sonra buranın Rum halkı Yunanistan’a göç edince buradaki eski evler kaderine terk edilmiş. Son 10 yılda Selçuklu belediyesinin gayretleriyle Sille, Konya’nın yeni bir cazibe merkezi olma yolunda ilerliyor. Eski evler elden geçirilmiş, kiliseler restore edilip turizme kazandırılmış. Sille’ye yolunuz düşerse süt kilisesi ve aya irini kilisesini gezebilir, eski evlerin bulunduğu sokaklarda dolaşabilir, Sille baraj gölünün kıyısındaki rekreasyon alanında vakit geçirebilirsiniz.



Çocuklarla gidilecek diğer bir yer 80 binde devri alem parkı. Bu tematik parkın 3 bölümü var. Birinci bölüm; Türk ve İslam coğrafyasının ünlü yapılarının maketlerinin bulunduğu bölüm, ikinci bölüm Türk ve Dünya çizgi film ve masal karakterlerinin maketleri olduğu bölüm, üçüncü bölüm ise dinazor maketlerinin bulunduğu bölüm. Oldukça fazla emek harcanmış bir yer ve içerik konusunda çok başarılı. Üstelik giriş ücreti yetişkinlere 6, çocuklara 3 lira.
Konya’nın diğer bir görülmesi gereken yeri Tropikal kelebek bahçesi. Egzotik çiçeklerin bulunduğu sıcak ve nemli bir ortamda rengarenk kelebekler etrafınızda uçuşuyor. Arasıra üzerinize konuyor veya fotoğraf çekebilmeniz için size poz veriyorlar. Ayrıca kelebeklerin yaşam evreleri hakkında bilgilendirme panoları da var. Çocuklarla birlikte vakit geçirmek için ideal bir yer. Giriş ücreti yetişkinlere 10, çocuklara 5 lira.
Tropikal kelebek bahçesine yakın sayılabilecek bir mesafede bulunan Kyoto Japon parkını da gezdik. Tematik park adından da anlaşılacağı üzere Japon mimarisine göre yapılmış.

Konya’ya gelmişken meşhur etli ekmeği denemeden olmazdı. Köşe bucak her yerde etli ekmek salonları var. Etli ekmek haricinde mevlana veya bıçakarası gibi alternatifleri olsa da biz tercihimizi etli ekmekten yana kullandık. İnce hamurlu uzunlamasına pide de diyebileceğimiz etli ekmek, masaya tahtası ile birlikte getiriliyor ve salata ile birlikte servis ediliyor.
Gezimiz sadece Konya ile sınırlı değildi. Güneye Mersin’e doğru yolumuza devam ettik. Okumak için tıklayın. 

2 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil