4 Ekim 2017 Çarşamba

Arabayla Yunanistan. 2.bölüm; Kavala,Selanik,Meteora

Taşoz adasında geçirdiğimiz iki günün ardından hazır arabayla gelmişken Kavala, Selanik ve Meteora’yı da görelim dedik ve ertesi gün sabah saatlerinde ana karaya geçmek üzere Limenas limanına vardık. Eylül ayının gelmesinden midir bilmiyorum ama feribot yine geldiği gibi az sayıda yolcu ile hareket etti. Taşoz’un kuzeybatısından direk Kavala’ya giden bir feribot var ama hem süre olarak daha uzun olduğu için hem de fiyatı daha pahalı olduğundan pek tercih edilmiyor. 


KAVALA
Keramoti’den Kavala’ya ulaşmamız 40 dakika sürdü. Panagia denilen eski şehir merkezine gitmeden önce hem deniz kıyısında vakit geçirmek hem de kahvaltı yapmak için aracımızı Erithrou Stavrou caddesi üzerinde park ettik. Bir müddet sonra geri döndüğümüzde aracın camında yunanca yazılarla dolu bir makbuz vardı. Tahmin edebileceğiniz gibi yanlış park nedeniyle 80 euro ceza yemiştik. Aynı caddede sadece bizim araca ve Alman plakalı bir araca bu makbuzdan yapıştırıldığını görünce doğal olarak canımız sıkıldı. Ancak daha sonra Yunan arkadaşım beni rahatlattı. Cezayı yazan polis değil Kavala zabıtasıymış. “Bu makbuz sizin için sadece geri dönüşüme atılması gereken bir kağıt” dedi. Gerçekten de Türkiye’ye dönüşte sınırda hiçbir sorun yaşamadık.
 Kavala’nın girişinde su kemerlerini gördük. Kemerlerin restorasyonu yeni tamamlanmış. Gayet iyi durumdaydılar. Kemerler ilk olarak Roma döneminde eski şehire su taşımak için yapılmış ancak Kanuni döneminde yeniden inşa edilmiş.
Panagia denilen eski şehirde dolaşmaya başladık. Dar sokaklar, arnavut kaldırımlı yollar ve eski evler tanıdık geldi. Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın evi müze haline getirilmiş. İçinde çok fazla görsel barındırmamakla birlikte, evin tüm bölümleri kullanıldığı zamanlardaki günlük yaşantı hakkında bilgi veriyor. (Giriş 3 euro)

Müzenin ön tarafında bulunan meydanda Kavalalı Ali paşanın bir heykeli vardı. Bu meydanın adı da Mehmet Ali paşa meydanı. Yunanlıların neden bir Osmanlı paşasının heykelini dikmiş olabileceğini düşündüm. Acaba hemşehrilik dışında başka bir şey de varmıydı? Wikipedia’ya göre Ali paşa Osmanlıya karşı başarıyla sonuçlanan bir isyan da çıkartmış.

Osmanlıdan kalma Halil bey cami ve yanı başındaki medrese binasını gördükten sonra dar ve yorucu yollardan kaleye çıktık. Kalenin içi bizdeki birçok benzeri gibi fazla bir şey barındırmasada, buradaki kuleden ve burçlardan Kavala manzarası harikaydı. (Giriş 2 euro)
 Kavala’da görülmesi gereken en ünlü eser Kavalalı Ali Paşa imareti. Ancak imaret şu anda otel olarak kullanıldığından eğer otel müşterisi değilseniz gezmek için yarım saatte bir düzenlenen rehberli tura katılmak zorundasınız. Biz de kişi başı 5 euro ödeyerek imareti sadece 25 dakikalık bir sürede rehber eşliğinde gezdik. Süre kısa olsada rehberin imaret hakkında bilgilendirmesi tatmin ediciydi.




Aracımızı park ettiğimiz caddede sahil kenarında biraz dolaştık. Buradan kaleye doğru bakarken kuzey tarafından güneye doğru kan akarmış gibi resmedilen Kıbrıs haritası tabelası göze çarpıyor. Kaleye sırtımızı dönerek aksi yönde ilerledik. Eski şehirden uzaklaştıkça tarihi doku yerini yeni binalara bıraktı. Beyaz renkli tarihi belediye binasını gördük. Belediye binasının arka sokağında tütün müzesi var. Kavala, tarihte tütün yetiştiriciliği ile de ön plana çıkmış. Müzede tütün yetiştirmede kullanılan eski malzemeler sergileniyor.

SELANİK
Kavala Selanik arası 160 kilometre. Otobandan gitmemize rağmen mesafe 2 saat sürdü. Selanik Atina’dan sonra Yunanistan’ın en büyük ikinci şehri. Merkezde özellikle sahile yakın caddelerde park yeri bulmanın zorluğunu biliyordum. Bu nedenle ilk önce Atatürk’ün evi yakınlarında bir park yeri bulduk ve Selanik gezimize bu noktadan başladık.
Atamızın doğduğu ev Türkiye konsolosluğunun bahçesinde. Girişte sadece kayıt defterine isim yazılıyor. Ev müze olarak düzenlenmiş ve evin odaları Atatürk’e ait görsellerle donatılmış.
Selanik Osmanlı döneminde istanbul’dan sonra en büyük ikinci şehirmiş. Bu nedenle bir çok eser inşa edilmiş. Günümüze ulaşan en önemli osmanlı eserlerinden birisi Alaca İmaret camii. Cami 1484 de yapılmış. Yıllarca müze olarak kullanıldıktan sonra 2013 ramazan bayramında ibadete açılmış ama sonra yeniden kapatılmış. Atatürk’ün evine de yakın olan bu caminin içine giremedik.
 
Alaca camiinin ardından Aya dimitri kilisesinin içini dolaştık. Roman forumu denilen Roma dönemine ait kalıntıların bulunduğu kazı alanının yanından geçtik. Benzerlerini bir çok şehirde gördüğüm kalıntılar burda da insanlar için pek bir şey ifade etmiyor gibiydi. Keza biz de yoldan bakmakla yetinip yürümeye devam ettik.

Forumdan sahile doğru ilerlerken parkın içinde bir diğer osmanlı eseri bey hamamını gördük. Tabi bu hamam da kapalıydı. Hamamın karşı tarafında Egnatia caddesi üzerinde Hamza bey camii var. Bu camii Selanik’te yapılan ilk camiymiş.Restorasyon yapılmış. Ancak diğerleri gibi bu da kapalıydı.
Aksi yönde yürüyüp Ayasofya kilisesini bulduk. Bu kilise İstanbul’daki ayasofya’dan esinlenerek yapılmış. Osmanlı zamanında camiye çevrilmiş sonra yeniden kilise olmuş. İstanbul’daki Ayasofya kadar büyük olmasa da görülmeye değer bir yapı.

Şansımıza biz oradayken Egnatia caddesi boyunca bir çeşit protesto olduğunu düşündüğüm gösteriler vardı ve bu nedenle Egnatia’ya çıkan tüm yolar kapalıydı. İnsanlar ellerinde pankartlarla ve sloganlar atarak cadde boyunca ilerliyorlardı. Aristotales caddesi boyunca yürürken bu gösterilere denk geldik.

Aristotales caddesi Selanik’in ünlü yürüyüş caddelerinden. Trafiğe kapalı bu caddenin sonunda denizle buluştuk. İzmir’in kordonunu hatırlatan sahil boyunca ilerleyerek Beyaz Kule’ye ulaştık. Beyaz Kule de bir osmanlı yapısı ve günümüzde Selanik’in sembolü olmuş durumda. Balkan savaşı sonrasında Selanik Yunanlıların eline geçince kule beyaza boyanmış. Bir süre sonra kule tekrar eski rengine bürünmüş. Ama kulenin adı beyaz kule olarak kalmış.

Bir süre sahilde vakit geçirdikten sonra Rotonda mabedine doğru yürüdük. Yapıldığı 304 yılından 16.yüzyıl sonlarına kadar mabet olarak kalan yapı, osmanlı sadrazamı Sinan paşa tarafından camiye dönüştürülmüş. Hatta internette okuduğum bir makaleye göre Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi caminin bahçesine gömülmüş ancak sonra mezar taşı yıkılıp kaybolmuş. O zamanlardan kalma minarenin bir bölümü halen ayakta olsa da mabet günümüzde müze olarak kullanılıyor.





METEORA MANASTIRI, KALAMBAKA

Selanik’te güneşin batmasına yakın tekrar yola çıktık. Meteora manastırlarına ulaşmak için Kalambaka (Kalabaka da deniliyor) kasabasına ulaşmak gerekiyor. Google navigasyonunun çizdiği rota sonradan öğrendiğimize göre eski yolmuş ve bu yol tam 3.5 saat sürdü. Son 1 saatimizi bol virajlı ve adeta inin cinin top oynadığı bir yolda 30-40 kilometre hızla geçirdik. Dönüşte google yerine yerel halka sorduk ve kaymak gibi bir yoldan geri döndük. Tercih edilen Selanik - Kalambaka yolu Larissa üzerinden olanı. Olurda Selanik üzerinden Kalambaka’ya gelirseniz google navigasyonunda önerilen yolu değil Larissa-Trikala-Kalambaka rotasını izleyin.
Gecenin bir saatinde yorgun argın ve tabi ki yine otel rezervasyonu olmadan Kalambaka kasabasına ulaştık. Ana caddede barlar, kafeler hınca hınç doluydu. Meğer Yunanistan milli basketbol takımının maçı varmış. Birkaç otele baktıktan sonra kahvaltı dahil 55 euroya farmassi otelinde karar kıldık.
Meteora Yunanca havada asılı kalan anlamına geliyormuş. Bu kelimeyi doğrularcasına devasa kaya oluşumlarının tam tepesine kondurulmuş manastırlar var. 14.yüzyılda yapımına başlanan manastırların toplam sayısı 24 müş. Günümüze 6 tanesi ulaşmış. Bunların bazıları kadın bazıları erkek manastırı ve hepsi turizme açık. Tabi hepsine girerken ayrı ayrı ücret ödemek gerekiyor.

Kahvaltıdan sonra otelin resepsiyonundan bölge hakkında bilgi aldım. Resepsiyondaki bayan tüm manastırların içinin aynı olduğundan ve en görülmeye değer manastırın büyük meteora anlamına gelen Megalo Meteoro olduğundan bahsetti. Buraya ulaşmak için Kastraki köyü üzerinden 2 kilometre kadar gitmek gerekiyor. Kayaların arasında döne döne çıkılan yolda Agios Nikolaos manastırını, Roussanou manastırını ve Varlaam manastırını da görmek mümkün. Vakti bol olanlar için dönüşte yol uzatılırsa Agiatras ve Agios Stefanos manastırları da görülebiliyor. Fotoğraf çekmeyi sevenler için nefis manzaralar var. Otelden alınan haritada manzara için durulması gereken park yerler işaretli. Biz aracımızla gittiğimiz için gerek duymadık ama Kalambaka’da Meteora’ya günübirlik rehberli turlar düzenleyen firmalar da bulunuyor.

Merdivenli yoldan önce inerek sonra çıkarak 10 dakikada büyük manastırın girişine vardık. Yaşlı başlı din adamlarının her gün bu merdivenleri nasıl inip çıktıklarını merak ediyordum ki sorumun cevabını aldım. Yol ile manastırlar arasında gerili halatlarda çalışan basit teleferikler var ve bunlar sadece din görevlerinin kullanımı için kurulmuş. Dini mekan olması nedeniyle içeriye girmek için uzun pantolon ve kollu giysiler giymek gerekiyor. Giriş ücreti 3 euro. 


Manastırlar başarılı bir restorasyondan geçmiş ve tamamen turizme açılmış. Kalabalığın arasında bazen siyah giysilerinin içinde papazlar görmesek buranın dini bir mekan olduğunu düşünmeyebilirdik. İçerisinde günümüz değil ama geçmişteki manastır yaşantısını gözlemleyebileceğiniz alanlar ve dini materyallerin sergilendiği bölümler oluşturulmuş. Arka avludaki manzara ise muhteşem.

Meteorayı da gezdikten sonra dönüşümüzü yukarıda yazdığım gibi Trikala ve Larissa üzerinden Selanik’e bağlanarak yaptık. Komşuda geçirilen keyifli ve yorucu birkaç günün ardından sabaha karşı yine Türkiye topraklarındaydık.