14 Ağustos 2019 Çarşamba

TAYLAND / Bangkok

Kamboçya’dan karayolu ile geçtiğim Tayland’da ilk durağım ülkenin başkenti ve en büyük şehri olan Bangkok’tu.

Tayland’a Kamboçya üzerinden giriş yaparken sınır yürüyerek geçiliyor. Kamboçya tarafında yolculuk ettiğim minibüsün şoförü beni ve tüm yolcuları indirip üzerimize renkli bir etiket yapıştırdı ve pasaport işlemleri için gitmemiz gereken binayı gösterdi. Bu noktada Kamboçya’dan çıkış yapıp Tayland tarafına doğru yürüdüm. İki ülkenin de kapıları birbirinden ihtişamlı. Tayland tarafında pasaport polisinden geçtikten sonra üzerinize yapıştırılan etiketler sayesinde binmeniz gereken araca yönlendiriliyorsunuz.
Mola ile birlikte dört saat sonra ulaştığım Bangkok 8 milyonluk nüfusuyla çok büyük bir şehir. Ucu bucağı yok. Tam bir metropol. Bangkok’a varınca şoför belirli duraklarda yolcuları indirmeye başladı. Hostelimin adresini şoföre gösterdim. Yolculardan birinin yardımıyla inmem gereken en yakın durak konusunda anlaştık. İndikten sonra navigasyonumun yardımıyla hostelimi bulmam zor olmadı.

Hostelim Khaosan Road bölgesinde. Burası Bangkok’un sırtçantalı bölgesi. Hosteller, masaj salonları, lokantalar, seyahat acentaları, çamaşırhaneler gibi gezginlerin ihtiyaç duyduğu herşey bu bölgede toplanmış. Her bir ürün gurubundan onlarca satıcı olması sayesinde bu bölgede fiyatlar oldukça rekabetçi.  

Büyük saray

Tayland'ın en ucuz sokak lezzetlerinden pad thai 30 baht
Havaalanından merkeze ulaşım: Ben ülkeye Kamboçya üzerinden giriş yaptım ancak ülke içi seyahatimde Bangkok Suvarnabhumi (BKK) havaalanını kullandım. Eğer Khao San road yakınlarında kalıyorsanız bu havaalanına ulaşmanın en ucuz yolu S1 otobüsleri. Bu otobüsler Khao San road girişindeki otobüs durağı ile Suvarnabhumi havaaalanı arasındaki yolu yaklaşık bir saatte alıyor ve ücreti sadece 50 baht. 




Tayland’da her köşe başında göreceğiniz 7/11 marketlerinden alacağınız pişmiş yemekleri market içindeki mikrodalga fırınlarda ısıttırıp afiyetle yiyebilirsiniz.

Marketlerde 1,5 litrelik su 15 bahta satılıyor. Ancak 7/11 lerin önlerinde bulunan su otomatlarında 1,5 litrelik büyük bir pet şişe kabını 1 baht bozuk paraya doldurabilirsiniz.

Ülkenin para birimi baht. Temmuz 2017 itibariyle 100 amerikan doları 3300 Tayland bahtı, 100 tayland bahtı ise 11 Türk lirası yapıyordu.

Bangkok demek yemek demek. Her yerden çeşit çeşit yemek kokuları alacaksınız. Ülkede Thai yemekleri istisnasız baharatlı pişiriliyor. Menüden seçtiğiniz yemeği acılı isterseniz veya kendiniz acı ilave ederseniz yiyemeyeceğiniz kadar acı olabilir.

Wifi hemen her kapalı alanda bulunabiliyor ama Bangkok’a indiğinizde havaalanından veya şehir merkezinde marketlerden turistler için üretilen internet paketli sim kartlardan alırsanız wifi arama derdiniz de kalmaz.

İşyerlerinde kredi kartı kullanımı mümkün ancak ilave komisyon alınıyor. Bu nedenle nakit kullanımı daha yaygın.

Bangkok’da şehir içi otobüs sistemi güzel ve google toplu taşıma yol yardımı da iyi işliyor. Otobüs biletleri otobüste biletçiden alınıyor ve fiyat aracın klimalı olup olmamasına göre artsa da çok cüzzi düzeylerde. Bu sayede Bangkok’un yarım pencereli nostaljik otobüslerini de deneyimleme fırsatı bulursunuz.


Ülkede şehir içi ulaşımda yaygın olarak kullanılan Tuk Tuk isimli motordan bozma araç, Bangkok’da bir turist tuzağı olmuş. Yolda yürürken sürekli tuktuk sürücülerinin davetlerine maruz kalacaksınız. Normalde birkaç dolardan fazla ödenmeyecek mesafeler için tuk tuk sürücüleri sizden fahiş fiyat isteyebilir veya hiç hesapta yokken sizi anlaşmalı olduğu dükkanlara götürüp alışverişe zorlayabilir. 

Bangkok’da taksi kullanmak istiyorsanız Grab uygulamasını mutlaka telefonunuza indirin. Bu imkanınız yoksa taksiye binmeden önce fiyatı konuşup netleştirmenizde fayda var.

Heryerde 2016 ylında ölen kralın ve günümüzdeki yeni kralın fotoğrafını göreceksiniz. Eski krala çok büyük bir saygı var. Bir keresinde sinemaya gittim ve film başlamadan önce paldır küldür herkes ayağa kalktı. Ardından sinema perdesinde milli marş eşliğinde eski kralı öven kısa bir film izletildi. Herkes büyük bir sükünetle krala saygısını sunup geri yerine oturdu.

Thai dilinde Wat tapınak demek. Bangkok’u gezerken bol miktarda tapınak göreceksiniz. Her ne kadar tapınaklarda budaya sırtını dönmek, buda gibi oturmak, buda gibi poz vermek yasak olsa da ben bu konuda ne kendim sorun yaşadım ne de kimsenin sorun yaşadığına şahit olmadım. 
Nehirde karşıya geçiş 


Bangkok otobüsleri

Royal Grand Palace (Büyük Kraliyet sarayı): Bangkok gibi dev bir şehire yakışır dev bir kraliyet sarayı. Yapım tarihi 250 yıl öncesine dayanıyormuş. Altın çatılar, tapınaklar, buda heykelleri hepsi tamam da bu sarayı ziyaret etmek belli kurallara tabi. Pasaportunuz, çantanız v.s kontrol ediliyor. İçeriye kolsuz tişört ve şort pantolon ile girilmiyor.Ya gelirken uzun bir pantolon giyip geleceksiniz ya da sarayın karşısındaki dükkanlardan bacakları örten bir şal kiralayacaksınız. Aynı kural kadınlar için de geçerli. Giriş Tayland vatandaşları için ücretsiz olduğundan içerisi çok ama çok kalabalık. Diğer ülke vatandaşları için ise 500 baht. Bu biletle saray haricinde birkaç yere daha girilebilse de tüm girişlerin 15:30 itibariyle kapandığını da unutmamalı.

Wat phra kaew (zümrüt buda tapınağı): Büyük saray için aldığınız biletle buraya da girebilirsiniz. Gösterişli tapınağın içerisinde kutsalllığına inanılan bir buda heykelini görmek için herkes gibi sıraya girdim. Sıra çabuk ilerliyor çünkü tapınakta duraklama yapmak fotoğraf çekmek yasak. Zaten Tayland’da içinde fotoğraf çekemediğim tek tapınak burasıydı.
Wat pho (yatan buda tapınağı): Bangkok’un simgelerinden birisi de bu tapınak. İçinde bulunan yatan dev buda heykeli 46 metre genişliğinde 15 metre uzunluğunda. İnsan kalabalığından yatan buda ile fotoğraf çektirmek biraz zor oluyor. Giriş ücreti 100 baht. Bu ücrete küçük bir şişe su da dahil.

Wat Suthat Thepwararam:  Bu da şehrin biraz daha işlek bir bölgesinde bulunan sıradan bir tapınak. Ben gittiğimde restorasyon nedeniyle üstü örtülüydü. Zaten buraya gitme nedenim tapınağın önünde duran ülkenin en büyük salıncağını görmekti. Adı salıncak ama oturma bölümünün olmadığını da belirtmeliyim. Tapınak girişi 20 baht.
Wat Arun (şafak tapınağı) Phraya nehrinin karşı tarafında bulunan görkemli bir tapınak. Hatta hem giriş ücreti hem de görselliği ile beni en mutlu eden tapınaktı diyebilirim. Buraya ulaşmak için nehirde çalışan tekneleri kullanmak mümkün. Bu sayede Phraya nehrinde kısa bir gezintide yapmış oldum. Nehrin suyunun çamur renginde olduğunu da belirtmeliyim. Tapınak girişi 50 baht, tekne ücreti 5 baht.

Wat Traimitr Witayaram Worawiham: Şafak tapınağını gezdikten sonra bir kez daha tekne ile karşıya geçerek bu tapınağı ziyaret ettim. İçeride som altından bir buda heykeli var ve giriş ücreti 40 baht.
Şafak tapınağı




Chinatown (Çin mahallesi): Tapınaklar bir noktadan sonra hep aynı gelmeye başlıyor. Farklı bir Bangkok deneyimi için adres çin mahallesi. Ticaret hayatının yeme içme mekanlarına karıştığı bu yoğun bölge Bangkok’da en keyif aldığım yerlerden biriydi. En lezzetli sokak yemeklerini burada tadıp, en ucuz hediyelikleri burdan aldım.

Khao San Road (Khao San caddesi) Bangkok’a gelipte buradan geçmeden olmaz. Hatta özellikle hava karardıktan sonra zamanınızın büyük bölümünü bu caddede bir aşağı bir yukarı geçirmeniz de olası.
Patpong night market (Patpong gece pazarı) Tayland’ın meşhur gece pazarlarındaki satıcılar hava karardıktan sonra ticaretin dibine vurmak için hazır ve nazır olarak bekliyorlar. Bu pazarlardan hiçbir şey almasanız bile mutlaka bir şey alırsınız. Ancak dikkat edilmesi gereken şey size söylenen fiyatın en az yarısını teklif etmek.

Pratunam market: Gece pazarlarının gündüz açık olan versiyonu ve fiyatlar biraz daha makul.
Çin mahallesi
Siam square one, MBK, Central world (AVM’ler) Bu AVM’lerin üçüde aynı bölgede ve birbirlerine yakınlar. Ancak trafiğin akşam saatlerinde bu bölgede durma noktasına geldiğini belirtmeliyim. Bangkok’un modern alış veriş merkezlerinin İstanbul’daki benzerlerinden pek bir farkı yok. Hepsinin üst katlarında yeme içme mekanları bulunuyor. Onun dışında giyimden elektroniğe, oyuncaktan ev eşyasına bilinen ve bilinmeyen tüm markalar mevcut.

Nana Plaza: İsmine aldanıp alışveriş merkezi zannedilebilecek bir yer. Bangkok’un seks merkezi. Şaşırtıcı olan şey buranın hemen yanı başındaki mahallenin müslüman mahallesi olması. Bangkok’da gördüğüm en yüksek dolar kuru da bu bölgedeki dövizcilerdeydi.
Damnoen Saduak Floating Market (Yüzen pazar): Bangkok’a kadar gelmişken yapılması gereken bir diğer etkinlik yüzen market turu. Ben bu turu KhaoSan’daki bir seyahat acentasından 300 bahta satın aldım. Zaten fiyat ve içerik hangi acentadan satın alırsanız alın aynı. Sabah 7 de otelinizden alınıp minibüslerle Bangkok’a bir saat uzaklıktaki köye götürülüyorsunuz. Burada yapılan yarım saatlik bir kayık turu, bir hızlı bot turunun ve tegahlarda para harcamanız için verilen kısa bir serbest zamanın ardından öğlen 1 civarında tekrar Bangkok’a dönüyorsunuz. Açıkçası burası artık turizme yenilmiş. Yüzen pazarın hiçbir otantikliği kalmamış. Bindiğiniz kayıkların yanaştığı tüm satıcılarda fiyatlar fahiş. Kanallarda kayık ve bot kalabalığından hareket etmek imkansızlaşmış. Gürültü ve hava kirliliği dayanılmaz halde. Keşke burası hiç turizme açılmasaymış da köylüler kendi aralarında alışverişlerini yine sakin, sessiz teknelerle yapsalarmış diye geçirdim içimden.




Bangkok’da geçirdiğim toplam 3 günüme ben yukarıda yazdığım yerleri sığdırdım ve güneye Krabi’ye geçtim. Ama 1 hafta da kalsanız, her gününüzü dolu dolu geçirtecek onlarca gezilecek yer ve aktivite var Bangkok’da. Tabi büyük şehirde olmak sizi mutlu ediyorsa. Şahsen ben sakin ve fazla kalabalık olmayan yerleri daha çok seviyorum. 

19 Temmuz 2019 Cuma

KATAR / Doha

Katar’ın başkenti Doha, uzakdoğu’ya katar havayolları ile seyahat edenlerin gidiş ve dönüşlerinde zorunlu olarak duraklama yaptıkları bir şehir. Bu duraklama bazen havaalanından çıkamayacak kadar kısa süreli olduğu gibi bazen de nerdeyse 20 saate kadar uzayabiliyor.
Körfezin karşı tarafı West bay de gökdelenler

Ben de 2018 yazındaki uzakdoğu seyahatimde Doha’daki bekleme sürem 17 saat olunca hemen bu kadar saatte Doha’yı nasıl keşfedebilirim sorusuna cevap aradım zira Doha’ya varışım geceyarısında iken bir sonraki uçuşum ertesi gün saat 19:00’da idi.  

Öncelikle Katar havayollarının Doha’da 8 saati geçen aktarmalarda sağladığı ücretsiz otel olanağı ile başlayalım. Bu hizmetten yararlanmak için biletinizi aldıktan sonra plusqatar sayfasından normal bir otel rezervasyonu yapar gibi istediğiniz oteli seçip son adıma kadar ilerliyorsunuz. Son adımda 157 ile başlayan bilet numaranızı girip rezervasyonunuzu onayladığınızda otelin ücreti 0USD olarak güncelleniyor.
Doha havaalanında dünya kupası 2018 için hazırlanmış özel bölüm

Önceki yıllarda Katar havayolları aktarma yolcularına hem ücretsiz otel hem de ücretsiz şehir turu veriyormuş. 2018 yılı itibariyle şehir turu ve çöl safarisi gibi etkinlikler ücretli olmuştu.

Ben gezilecek yerlere olan yakınlığı ve ücretsiz havaalanı-otel-havaalanı transferi nedeniyle Radisson Blu’yu tercih ettim. Bu hizmet kapsamında sunulan tüm oteller 5 yıldızlı ama hepsinin ücretsiz transfer hizmeti yok. Yani 5 yıldız otel konaklamasına ücret ödemiyorsunuz ama havaalanından otele ve otelden tekrar havaalanına taksi veya özel transfer ile ulaşmak zorundasınız.
Türk kahvaltısından şaşmamak lazım

Otelinizi yolunu tutmadan önce pasaport kontrolünden geçip Katar’a giriş yapmanız gerekiyor. Katar bütün pasaport türlerindeki Türk vatandaşlarından vize istemiyor ancak yine de seyahatten önce güncel bilgileri kontrol etmekte fayda var.

Otelinize ücretsiz transferinizi sağlayabilmek için geliş katındaki information masasına başvurmalısınız. Ücretsiz transfer imkanınız yoksa otellerin ücretli transfer araçları ve taksiler dışarıda bekliyor. Doha havalimanından şehir merkezine herhangi bir toplu taşıma hizmeti yok.


Normalde tüm sırtçantalı gezilerimde, kalabileceğim en ucuz yerlerde (ki bu asya için 3-4 dolarlık hostellerdi) kalan ben, bu gezim boyunca ilk ve son kez 5 yıldızlı bir otelde rahat bir gece geçirdim. Maalesef 5 yıldızlı otelin kahvaltısı ücretsiz hizmete dahil değil. Bu nedenle loungedan kalan yiyeceklerle güzel bir kahvaltı yapıp Doha’yı gezmeye çıktım.

Doha sıcak değil aşırı sıcak. Hele de benim gittiğim haziran ayı sonunda sıcaklık 40 derecenin üzerindeydi. Kapalı olan heryerde klimalar çalışıyor ama gündüz saatlerinde açık havada dolaşmak çok güç.
Doha dev bir inşaat şantiyesi

Doha’da ilk farkedeceğiniz şey adım başı karşılacağınız gökdelen inşaatları. Küçük ve eski tüm binalar yıkılıp yerlerine devasa binalar yapılıyor. Sanarsınız ki tüm Doha inşaat şantiyesi. Bu inşaatlarda çalışanlarda genellikle Pakistan, Hindistan gibi ülkelerden gelen göçmenler.

İç taraflardan sahil şeridine doğru ilerleyince ülkenin zenginliği meydana çıkmaya başlıyor. Lüks ve modern binalar, gökdelenler, geniş caddeler Doha’nın parıldayan yüzü.

Doha’nın gezilecek yerlerini telefonuma işaretlemiştim. Allahtan çoğu birbirine yakın.


Falcon Souq (Şahin Çarşısı): Adı üzerinde şahinlerin ve diğer kuşların alınıp satıldığı bir çarşı. Bu ismi duyunca aklıma Eminönü Yeni Caminin arkasındaki çiçek pazarı gelmişti ama burası daha otantik bir yer. Şahin meraklıları ve turistler yavrusundan yetişkinine burada sergilenenen şahinleri görmeye geliyor. Tabi hepsinin ayakları zincirle bağlı ve çoğunun gözleri de örtülü durumda.

Souq waqif (Vakıf çarşısı): Ülkemizin bir çok şehrinde bulunan kapalı çarşıların Doha versiyonu. İran pazarı da deniyormuş. Çarşıda elbiseciler, kumaşçılar, hediyelik eşya satıcıları, antikacılar, baharatçılar gibi bir çok ticaret gurubu yer alıyor.
Şahin pazarı

Camel pen (Deve pazarı): Şahin çarşısının deniz tarafındaki çıkışından yürüyünce karşınıza meydanın ortasında bulunan açık hava deve pazarı çıkıyor. Develer de tıpkı şahin pazarındaki şahinler gibi ayaklarından zincirle bağlı.

Old well (eski kuyu): Vakıf çarşısının sahile bakan çıkışında meydanda bulunuyor. Tarihçesi hakkında herhangi bir bilgilendirme yok. Çevredeki yüzlerce güvercinin dinlenme ve yeme içme mekanı.
Vakıf çarşısı

Clock tower (saat kulesi): Şahin çarşısının karşısındaki geniş meydanın ortasında bulunan saat kulesi tarihsel bir öneme sahip olmamakla birlikte Doha’nın ilk simgesel yapısı.

The pearl monument (inci anıtı): Katar’ın simgelerinden birisi de inci. Al Corniche caddesi üzerinde sahil tarafında büyük bir istiridye ve içindeki inci heykeli görülebilir. Alışveriş merkezleri ve yaşam alanlarının bulunduğu The pearl Doha ile karıştırılmamalı.  
Eski kuyu

Etrafta piyango satıcısı aradım ama yoktu

İnci anıtı


Al Corniche: Doha sahilinde İslam eserleri müzesinin önünden başlayıp west bay bölgesine kadar uzayıp giden cadde. Bir tarafında deniz, diğer tarafında kafeler, parklar, lüks restoranlar ve gökdelenler var. Gündüz saatlerinde araçtan başka hiçbirşeyin olmadığı cadde, hava karardıktan sonra kalabalıklaşıyor.

Bannder (Liman): İnsanların buraya geliş amacı körfezin karşı tarafında bulunan west bay bölgesindeki gökdelenleri seyretmek. Akşam saatlerinde araçlarıyla limanın sonuna gidip manzaranın tadını çıkartan pek çok Doha’lıyı burada görebilirsiniz.
Liman

West bay: Katar ve Doha fotoğraflarında sıklıkla görülen gökdelenlerin olduğu şehrin modern yüzü.

İslam eserleri müzesi: İslam dininin yaygın olduğu ülkelerden alınan eserlerin tanıtıldığı bir müze. İçinde Türkiye için ayrılmış bir bölüm de var. Giriş ücretsiz.
Katar emirinin resmini her yerde görebilirsiniz



Doha’da geçirdiğim toplam 17 saatlik bekleme süremin sadece 2 saatinde yukarıda yazdığım yerleri gezip hızlıca otelimin klimalı odasına döndüm. West bay bölgesinde bulunan Katar kültür merkezini ve the Pearl ü de gezmek istiyordum ama insana nefes aldırmayan cehennem sıcağı daha fazla dolaşmama izin vermedi. Eğer gezi planınızda Katar varsa önce hava durumuna bakın ve Katar için tavsiye edilen seyahat ayları ekim ile nisan ayı arası olduğunu unutmayın.

30 Haziran 2019 Pazar

Elazığ

Doğunun parisi betimlemesinin kullanıldığı pek çok ilimiz var doğuda. Neye göre kime göre Paris bilinmez. Askerlik nedeniyle bir yılımı geçirdiğim Elazığ için de söylenirdi bu söz. Parise benzeyip benzememesini bilemem ama ben o yıllarda çok sevmiştim Elazığ’ı. Hem şehrin güzelliği, hem de gakkoşların (Elazığ halkına gakkoş deniliyor) askere karşı sıcak yaklaşımı hala aklımdadır. Yıllar sonra Elazığ’lı öğretmen arkadaşım Cemil Hadi Bulut’un daveti sayesinde gittiğim Elazığ’da hem askerlik anılarımı yad ettim hem de Elazığ’ı bir kez daha gezme imkanı buldum. 
Harput'ta gezilecek yerler


Elazığ şehri Doğu anadolu bölgesinin yukarı fırat bölümünde yer alıyor. Yazları sıcak geçiyor, kışları ise çok da sert olmayan bir iklime sahip. İklimin nispeten ılıman olmasında şehrin kuzeyinde bulunan Keban baraj gölünün de etkisi var. 
İstanbul’dan Elazığ’a Thy ve Pegasus’un düzenli seferleri bulunuyor ve uçuş 1 saat 21 dakika kadar sürüyor. Diyarbakır yolu üzerinde bulunan havaalanı ile şehir merkezi arası 11 kilometre. 
Konaklama için merkezde yer alan uygun bütçeli öğretmenevi ve polisevi düşünülebileceği gibi hali vakti biraz daha iyi durumda olanlar için 5 yıldızlı oteller de var Elazığ’da. 


“Yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat” diyeceğinizi biliyorum ama Elazığ mutfağının Türkiye’de apayrı bir yeri var. Bu gidişimizde de arkadaşımın annesinin muhteşem el emeği yemeklerini tadarak Elazığ mutfağını tam anlamıyla deneyimlemiş olduk. Yolunuz Elazığ’a düşerse kömbe, işgene, harput kebabı gibi Elazığ’a özgü yöresel yemekleri mutlaka deneyin. 
Elazığ’da gezilecek yerleri 3 bölüme ayırabiliriz. Bunlar;

v Elazığ’ın içinde gezilecek yerler

v Harput’ta gezilecek yerler

v Elazığ’ın dışında gezilecek yerler

ELAZIĞ MERKEZ
Gazi caddesi: Orta ölçekli her şehrimizin olmazsa olmazı, piyasa caddesi veya mecburiyet caddesi de denilen, askerlerin, öğrencilerin ve halkın özellikle hafta sonlarında bir aşağı bir yukarı volta attığı caddelerin Elazığ’da olanı Gazi caddesi. 
Valilik binası: Gazi caddesi üzerinde ilerlerken dikkatinizi çekebilecek bir geç dönem Osmanlı yapısı.
Kapalıçarşı yerel lezzetler arayanlar için ideal 
Kapalıçarşı: Gazi caddesi üzerinde girişi olan çarşıda yiyecek ağırlıklı olmak üzere Elazığ’a özgü ürünler satılıyor. Bir çok iş yerinde dibek kahvesini,leblebiyi ve orcik adı verilen yöresel tatlıyı deneyebilirsiniz. 
Bakırcılar çarşısı: Kapalıçarşının içinden yürüyünce bakırcılık mesleğinin halen yaşatıldığı bakırcılar çarşısına ulaşılıyor. Sağlı sollu dükkanlarda el işi bakır ve kalay işlerinden satın alabilirsiniz. 
Elazığ Öğretmenevi
Öğretmenevi: Gazi caddesinin bitiminde sol kolda yer alan bina cumhuriyetin ilk yıllarında Halkevi olarak kullanılmış. Öğretmenevinin ikinci katında Atatürk’ün Elazığ’a geldiğinde konakladığı oda müzeye çevrilmiş durumda. Ancak bu oda ben Elazığ’dayken sadece 10 Kasım’larda ziyarete açılıyordu. Odanın önündeki koridorda Atatürk’ün kendi el yazısıyla yazdığı 10.yıl nutkunun orijinal nüshası duvarda asılı duruyor. 
Köfteciler sokağı: Ben askerdeyken bu sokaklarda meşhur olan şey salçalı ekmekti. Yarım ekmeğin içine sürülen salçalı ekmek tost makinesine basılarak sunulurdu ve fiyatı da çok ucuzdu. Bir de dükkan önlerinde sağlı sollu taburelerde kıtlama çay içilirdi. Zaman tabi ki her şeyi değiştiriyor. 

HARPUT

Merkezde dolaşırken kahverengi tabelalarda Harput yazısını göreceksiniz. 3-4 kilometrelik bir tırmanış sonucunda eskilerin yukarı şehir dediği Harput’a ulaşılıyor. Elazığ kurulmadan önce yerleşim yeri Harput’muş. Bu nedenle Harput’un tarihi çok eski zamanlara dayanıyor. Ancak bugün eski yerleşim kalmamış. Ancak Harput’ta halen birbirine yakın mesafelerde eskiden kalma cami, türbe, kilise gibi yapılar var.

Ulu cami: Anadolu’nun en eski camilerinden biri olan Harput Ulucami, Artuklular tarafından 1157 de yapılmış. İçinin farklı mimarisi ve eğri minaresi hemen dikkatinizi çekecek.
Harput Ulu Cami 


Harput Arap Baba Türbesi

Arap Baba Türbesi: Harput’ta çok sayıda türbe var. Ancak Harput’a gelen herkesin ziyaret etmeden geçmediği tek türbe Arap Baba türbesi. Türbeyi bu kadar meşhur yapan Arap Baba isimli zaatın başı gövdeden ayrılmış cesedinin bozulmadan günümüze kadar gelmesi. Askerlik yaptığım yıllarda türbenin içine girip mumyalanmış cesedi görme imkanı vardı ancak artık cesedin üzeri örtülü.

Harput Kalesi: Tarihi Urartulara dayanan kalenin diğer ismi Süt kalesi. Efsaneye göre kalenin yapıldığı yıllarda su kıtlığı varmış ama süt veren hayvanlar da bolmuş. Bu nedenle kalenin harcını yapatken su yerine süt kullanılmış.

Dabakhane: İsminden dolayı dericilikle ilgili olduğunu düşünmüştük. Oysa burası tarihi bir kaplıca. Ancak suyu diğer kaplıcaların aksine sıcak değil soğuktu.
Süt Kalesi

Meryem ana kilisesi: Kapısı kapalı olduğu için içine giremedik. Maalesef çevresi de çok bakımsız durumda.

Kurşunlu cami: Tarihi çok eski olmasa da ziyaret edilmesi gereken bir cami. Kubbelerdeki kurşun kalıplarından dolayı Kurşunlu cami deniliyormuş.

Şefik Gül Kültürevi: Harput’un ve Elazığ’ın geleneksel mimarisi ve kültürü bu eski konakta yaşatılmaya çalışılıyor. İki katlı konağın her odası birbirinden güzel döşenmiş.
Şefik Gül Kültür evinde tüm odalar nostalji kokuyor.

Balakgazi parkı: Gakkoşların atası Harput emiri Balakgazi’nin at üzerinde bir heykelinin de bulunduğu alan çay içip Elazığ’ı izlemek için ideal.

ELAZIĞ’IN DIŞI

Keban: Elazığ’a 45 kilometre uzaklıktaki Keban ilçesi, Türkiye’nin en büyük ikinci barajı olan Keban barajı ile ünlü. Baraj manzarasını yol üzerinden izledikten sonra Keban ilçesinde ufak bir gezinti yapmayı ve ardından Çırçır şelalesinin üzerinde alabalık yemeyi unutmayın.
Keban barajı Türkiye'nin en büyük ikinci barajı

Hazar gölü ve Pertek: Hazar gölünün karşı yakasında bulunan Tunceli’nin Pertek ilçesi hem günübirlik bir gezi için hem de Hazar gölü üzerinde bir arabalı vapur yolculuğu yapmak için ideal bir seçim. Pertek ilçesinin girişinde bulunan kaplıcada vakit geçirebilir, baraj yapımı sırasında tek tek numaralandıralarak sökülen ve yeni yerinde yeniden birleştirilen Pertek camisini görebilir, Pertek’in dar sokaklarında kısa bir gezinti yapabilirsiniz.
Pertek feribotu


Prtek girişindeki bu caminin taşınmadan kalan numaraları hala silinmemiş

Buzluk mağarası: İçindeki buzlar nedeniyle yaz kış soğuk olan mağara bir zamanlar soğuk hava deposu olarak bile kullanılmış. Bu nedenle buzluk mağarası da deniliyor. Mağaranın tabelası var ama ne mağaraya giden herhangi bir yol, ne de mağaranın girişi ne de içinde ışıklandırma var. Çevre son derece bakımsız. Bence gitmeye değmez.

Sivrice: Elazığ’ın Hazar gölünün kıyısındaki bu şirin ilçesi yazları sayfiye yeri olarak kullanılıyor. Kışın ise karlı dağları ve önünde uzanan göl manzarasıyla son derece sessiz sakin bir kafa dinleme yeri. 

4 Mart 2019 Pazartesi

Sinop

Geçenlerde bir hafta sonunu Sinop’ta geçirdik. Bir süredir Sinop’ta yaşayan değerli öğretmen arkadaşım Cengiz Keskin’in de eşlik etmesiyle Türkiye’nin en kuzeyindeki bu küçük ve şirin şehrimizi hakkını vererek gezme imkanı buldum.

Sinop’a sadece THY ve Pegasus’un düzenli uçuşları var. Şehrin 8 kilometre dışında bulunan havaalanı terminali yenilenmiş. Terminal içerisinde kurumsal bir araç kiralama firması olmadığından aracımızı şehir içerisinden yerel bir firmadan kiraladık. Sinop hakkında ilk bilgileri de her zaman yaptığımız gibi havaalanında aracımızı teslim eden arkadaştan aldık.

Konaklama için Sinop polisevini tercih ettik. Denize bakan odalarda kişi başı fiyat 42 lira deniz görmeyenler 34 lira. Bu fiyata kahvaltı dahil değil.

Sinop şehri bir yarımada üzerine kurulu. Karadeniz genelinde dikkatimi çeken mantar gibi her yere yüksek katlı binalar yapma mevzusu bu şehirde de varlığını hissettirse de doğu karadeniz şehirlerindekiler kadar bariz değil. Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’nin en mutlu insanları da bu şehirde yaşıyormuş. Acaba bunda Sinop’ta şehirleşmenin insanı mahveden boyutta olmamasının bir etkisi var mı? Mesela şehir merkezinde hiç trafik ışığı yokmuş.

Sinop’ta gezilmesi görülmesi gereken yerlerin başında Sinop kalesi geliyor. Yapılış tarihi M.Ö 8. yüzyıla kadar uzanan kalenin bugünkü halinde Selçuklu etkisi var. Kalenin burçları fazla yüksek olmasa da buradan güzel bir liman manzarası izlemek mümkün.
Kalenin girişine gelirken Romen Diyojen’in heykeli dikkatimi çekmişti. Meğer ünlü filozof Diyojen sinop’ta doğmuş. Belli ki Sinoplular hemşerileriyle gurur duyuyorlar.  

Kalenin ardından tarihi Sinop cezaevi’ne geçtik. Burası, tarihi surları, yaşanmış yüzlerce hikayesi, hissettirdiği farklı duygularla gerçekten özel bir mekan. 1930 lardan bugüne kimbilir kaç mahkuma ev sahipliği yapmış olması insanı düşündürüyor. Sabahattin Ali meşhur şiiri “Aldırma Gönül” ü burada hükümlü olduğu dönemde yazmış. Deniz tarafına en yakın olan binanın 2.katında Sabahattin Ali’nin kaldığı koğuş görülebilir. Bir çok dizi ve filme ev sahipliği yapan cezaevinin koğuşlarından birisi dizi seti olarak düzenlenmiş.Eskiyi hatırlatacak başka bir şey maalesef yok. Zindanlar, koğuşlar, avlular, disiplin koğuşları, mutfaklar içleri boş ve bakımsız bir biçimde ziyaretçilerini bekliyor.




Sabahattin Ali Koğuşu
Gazi caddesi boyunca yürüdük. Kalenin çevresi denize nazır kafe ve restoranlarla dolu. Burada meşhur Sinop mantısının tadına baktıktan sonra Sakarya caddesinde bulunan ve Adını ünlü Anadolu Selçuklu Devleti sultanı I. Alaeddin Keykubad'tan alan camiyi ziyaret ettik. Alaaddin caminin karşı tarafında yer alan Pervane medresesine uğradık. Anadolu’nun bir çok yerinde olduğu gibi burda da medrese turistik eşya alışveriş dükkanları ve kafe olarak hizmet veriyor. 
Alaaddin cami

Pervane medresesi
Yolun devamında arkeoloji müzesine geldik. Müze oldukça küçüktü ve içerisinde az eser vardı. Etnografya müzesine doğru devam ettik. Eski bir konak restore edilerek 150-200 yıl önceki yaşantı tasvir edilmeye çalışılmış. Odaların içleri balmumu heykellerle ve eski eşyalarla süslenmiş.

Bir sonraki durağımız Balatlar kilisesi kazı alanı oldu. Buraya yukarıdan bakma imkanı var ancak kilisenin olduğu bölüme inilemiyor. Yakın geçmişte yapılan kazılarda tarihi kilisenin yanında bulunan roma hamamı ve kilisenin alt bölümü günyüzüne çıkarılmış.
Balat Kilisesi

Etnografya müzesi
Tamamen kıyıyı takip ederek yarımadayı saatin ters yününde dolaştık. Yarımada fazla büyük olmadığından başladığımız yere geri gelmemiz inişli çıkışlı yola ve fotoğraf duraklamalarına rağmen yarım saat kadar sürdü. Bu yolda birkaç topçu bataryasının bulunduğu paşa tabyaları var. Fazla geniş bir alan değil ama geçerken durup bakılabilir. Tabyalardan sonra yarımadanın uç bölümleri yapılaşmaya açılmamış.Bir kaç plaj tabelası gördük.Rüzgar burada çok kuvvetli esiyor.

Sinop’un nispeten içinde sayılabilecek meşhur Hamsilos koyuna doğru devam ettik.Şubat ayı için oldukça sakin olacağını düşündüğüm bu doğa harikası koy güzel havayı fırsat bilen piknikçilerle doluydu. Arkadaşım Cengiz, yaz aylarında bu bölgede araç park edecek yer bulmanın imkansızlığından bahsetti. Yazın özellikle gurbetçiler Sinop’a akın ediyormuş. Ben burayı Stockholm’ün hemen dışındaki bakir koylara benzettim. Yeşilin yoğunluğu ve denizin berraklığı birebir aynıydı. Tek fark bizdeki doğada piknik eşittir mangal yapmak olgusunun Avrupalılarda olmayışı.
Hamsilos

İnceburun
Hamsilos koyundan yolumuz devam ederek Türkiye’nin en kuzey noktası İnceburun’a ulaştık. Burada bir deniz feneri var. Bir de 42,06 enlemine ayak basmanın verdiği his. Karadeniz’in içimize işleyen rüzgarı olmasaydı burada güneşi batırırdık belki.

Sinop’ta ikinci günümüzü merkezin dışına ayırdık. Merkeze 30 kilometre mesafede Erfelek tatlıca şelaleri bulunuyor. Şelalere gitmeden önce Erfelek’in içinde güzel bir kahvaltı yaptık. Kahvaltının ardından tabelaları takip ederek Karasu ırmağı boyunca ilerledik. Şelalerin bulunduğu alan orman bölge işletmesinin kontrolü altında ve 14 liralık bir ücret ödeniyor. Yazın gelip bütün gün kalanı anlarım ama kışın ortasında sadece şelaleri görmeye gelen insanlardan da para almak bana soygun gibi geldi. İlk ve en büyük şelalenin ardından yukarıya doğru tırmanarak irili ufaklı 20 civarı şelale görülebiliyormuş.Biz ilkini görmekle yetinip yolumuza devam ettik.

Navigasyona göre bulunduğumuz noktadan İnaltı mağarasına giden bir dağ yolu vardı ve mağaraya ulaşım süresini 50 dakika olarak gösteriyordu Sıcaklığın düşük olması ve dağlarda yer yer kar olması nedeniyle mağaranın açık olup olmadığını soralım dedik. Zira o kadar yolu boşu boşuna gitmekde vardı. Google haritalarda yazan telefon numarası yanlışmış. İnstagramda bulduğumuz numaradan mağaranın işletmecisine ulaştık. İyiki aramışız. Mağara kış sezonunda kapalıymış.

Geldiğimiz yoldan geri dönerken aniden kar bastırdı. İşin ilginci geçtiğimiz yerde kar yağarken arasıra kendisini gösteren deniz kıyısında kardan eser yoktu.



Yol ayrımında rotamızı kalesiyle ünlü Boyabat’a çevirdik. İlçede ufak bir tur attıktan sonra kaleye çıktık. Romalılar tarafından yaptırılan kaleye önce Selçuklular sonra Osmanlılar eklemeler yapmış. Benzerlerine kıyasla büyük ve bakımlı bir kaleydi. Kaleye yaya çıkış karanlık bir tünelin içinden yapılıyor. Çıkış yorucu olsa da kaleden manzara güzel. 
Dönüş yolunda haydi bir de Gerze’yi görelim dedik. Aslında Gerze’de görülecek tarihi bir yer yok ama hem güneşin batışına hem de uçağımızın kalkma saatine daha zaman vardı. Türkiye’de ilçeleri şehir merkezinden daha büyük görünen yerler var. Gerze de sanki Sinop’tan daha büyüktü. Burada da kıyıya paralel caddelerde birkaç tur atıp yeniden Sinop’un yolunu tuttuk. 
Akşam aracımızı tarihi cezaevine yakın bir yere park edip Sakarya caddesinde bir pastanede günün yorgunluğunu atarken bir kez daha küçük şehirlerin insana ne kadar fazla huzur ve yaşam kalitesi kattığını düşünüyorduk.

Sinop’ta nerede kaldık? Polisevi

Sinop’tan ne aldık? Üzümlü ve cevizli nokrul

Sinop’ta ne harcadık? Uçak bileti: 120 lira, Araç kirası: 200 lira, Mazot: 40 lira, Konaklama:42 lira, Yemek,ıvır zıvır: 120 lira