14 Kasım 2017 Salı

Singapur

40 günlük uzakdoğu seyahatimin başlangıç noktası olan Singapur’a Scoot havayollarının 84 euroluk promosyon bileti ile Atina üzerinden ulaştım. Hemen belirteyim; bileti yolculuğumdan yaklaşık 3 ay önce satın aldım ve bu fiyat yeni açılan Atina – Singapur hattına özel bir fiyattı. 

Tabi bu kadar ucuza uçmanın bazı koşulları da var. Tüm yeme, içme servisleri ücretliydi. Uzun uçuşlarda dağıtılan seyahat çantaları, yastık, battaniye vs.verilmedi. Uçak boeing 787 olmasına rağmen koltuk arkalarında eğlence sistemi yoktu.
Atina Singapur uçuşu 12 buçuk saat kadar sürdü ve yerel saatle sabaha karşı 4.30 da Singapur changi havaalanına indik. Yeri gelmişken havaalanından da bir cümleyle bahsedeyim. İçinde sinema salonlarından, botanik bahçelerine, uyuma koltuklarından yüzme havuzuna kadar pek çok aktivitenin bulunduğu dünyanın en güzel havaalanlarından bir tanesi seçilmiş, defalarca ödüller almış modern ve büyük bir havaalanı Changi. Uçuş öncesi veya sonrasında fazladan
ayrılacak birkaç saati hak ediyor. 
Pasaport polisinden geçerek ülkeye girişim hiçbir sorgu suale takılmadan 1 dakika içerisinde oldu. Uçakta dağıtılan formu uzattım, parmak izi verdim ve polis mührü bastı. Ancak burada bir parantez açayım. Gerek sosyal medya paylaşımlarından gerekse bizzat tanıştığım Türk gezginlerden aldığım bilgiler benim yaşadığımın tam tersi yönündeydi. Bordo pasaport taşıyan tüm Türk vatandaşları farklı bir bölüme alınarak Singapur’a girişte çok ciddi bir kontrole tabi tutuluyor. Bu nedenle Singapur’a seyahat nedenini belirten bilgi ve belgeler mutlaka el altında olmalı. Benim hiçbir şey sorulmadan ülkeye girmem ya yeşil pasaportum sayesinde oldu yada o anda polisin iyi ruh haline denk geldim. 
Singapur'a giriş 
Changi havaalanından merkeze ulaşmak için MRT adı verilen metro en mantıklı seçim. Metroda gidilecek mesafeye göre artan miktarda ücret ödenerek bilet alınıyor. Havaalanından merkeze ortalama 2,50 singapur doları ödeyerek gidilebiliyor. Birkaç gün kalınacaksa mantıklı olan şey, EZ link kart denilen toplu taşıma kartından alıp otomatik makinelerden minimum 10 singapur doları tutarında yükleme yaptırmak. 


Singapur’da 4 gecelik konaklamamı couchsurfing sayesinde bedavaya getirdim. Ev sahibim Cheston, merkezde tek başına yaşayan çin asıllı bir işadamıydı. Evinin merkezi ve manzaralı konumunun yanısıra, hem muhabbetiyle hem de yardımseverliğiyle couchsurfing ruhunu tam anlamıyla yaşayan bir arkadaştı. Cheston işe gitmek için 7.30 da evden çıktığını söylemişti. Bu nedenle hızlı bir şekilde metroya yöneldim. Tanah merah istasyonunda yapılan aktarma ile birlikte evin bulunduğu Lavender semtine ulaşmam 40 dakika kadar sürdü. Eve vardığımda Cheston işe gitmek için hazırlanıyordu. Ayaküstü tanışıp biraz muhabbet ettikten sonra sırt çantamı odama bırakıp çıktık. Cheston para bozdurabileceğim ve kahvaltı yapabileceğim yerleri gösterdi. Ayrıca ulaşım kartı ve taşınabilir internet aygıtı da verdi. Artık singapur’u keşfetmek üzere hazırdım. 



Singapur bir şehir devleti. Haritada görünemeyecek kadar küçük. Yıllar evvel Malezya’nın bir parçası iken bağımsızlığını kazanmış.O tarihten sonra da çok başarılı bir değişim geçirmiş. Bunu şehre gelir gelmez anlıyorsunuz. Yollar, caddeler, sokaklar temiz ve düzenli. Sokaklarda çöp yok. Tüm binalar yapılırken çevre konusu hep düşünülmüş.
Singapur'da binalar da yeşil
Göz zevkini bozan hiçbir bina görmedim. Kaldırımlar son derece geniş. Yer darlığı nedeniyle gökdelen tarzı çok katlı yapılaşmalara rağmen, neredeyse iki binanın arasında oturup soluklanılabilecek parklar, yeşil alanlar var. Adeta ağaçlar içerisinde bir şehir Singapur. Tabi bunda Singapur’un coğrafi konumunun da payı büyük. Tropikal iklim kuşağında olması nedeniyle Singapur’da hava sıcaklığı yılın 12 ayı boyunca 32 derece civarında. Bardaktan boşanırcasına yağan kısa süreli tropikal yağmurlar ve bol güneş ışığı sayesinde Singapur yeşil bir cennet olmuş. Diğer dikkat çeken bir konu da Singapur’da uygulanan cezaların yüksekliği. Yüksek miktarlardaki para cezaları sayesinde herkesin seve seve uyduğu bir düzen oluşmuş Singapur’da. Asya’da suç oranlarının en düşük olduğu ülkelerden birisi Singapur. Buna rağmen bir çok yerde “low crime doesn’t mean no crime” (suç oranının düşük olması hiç olmayacağı anlamına gelmez) yazan tabelalar görülüyor. 



Singapur’u gezmeye kaldığım evin yakınlarında bulunan Arap mahallesini gezmekle başladım. Singapur’da çinliler,malaylar,hintliler ve araplar yaşıyor. Çoğunluğu müslüman olan arapların ve malayların yaşadığı mahallelerde en dikkat çeken yapı Sultan camiydi. Cami Singapur’un en büyük müslüman ibadethanesiymiş. Masallardan fırlamış gibi duran dış görünüşüne nazaran caminin içi daha sadeydi. Caminin etrafındaki sokalarda dolaştım. Hediyelik eşya satıcıları ve kafeler dışında canlı renklere boyanmış ikişer katlı evler vardı. 
Arap mahallesi ve sultan mescidi

Arap mahallesinde dolaştıktan sonra metroya yöneldim. Amacım mimarisiyle dünyaca ünlü Marina bay sands otelini görmekti. Bayfront istasyonunda inip otele doğru yürüdüm. Singapur hükümeti tarafından 10 yıl önce denizin doldurulmasıyla kazanılan toprağa inşa edilen dünyanın en büyük ve en gösterişli oteli artık Singapur’un simgesi olmuş. Otelin mimarisi uzaktan bakınca binanın üzerine konmuş gemiye benzetilmiş. Otelin en üst katında bulunan sonsuzluk havuzundan yararlanmak için otel müşterisi olmak şartmış. Gecelik otel odasının 400 dolardan başladığını da hatırlatayım bu arada. Bloglarda araştırdığım kadarıyla havuzun olduğu katta bulunan bara giriş ücretsizdi ancak bu da değişmiş ve çıkmadan önce belirli bir ödeme yapmak gerekiyor. Otelin içinde aşırı popülerlikten kaynaklı büyük bir kalabalık vardı. Resepsiyonda check in için sıra bekleyen insanları da görünce paranın her zaman saadet getirmediğinin bir kez daha farkına vardım.


Otelin arka tarafında “Gardens by the bay” isimli parkı gezdim. Dünyanın farklı yerlerinden gelme bitkilerin yanısıra adına supertree denilen dev ağaçlar görülmeye değerdi. Parkın içinde dolaşmak ücretsiz ancak temalı parklara girmek isteyenler veya supertree ağaçları arasında gerilen iplerde yürümek isteyenler ücret ödemek zorunda. 

Bu arada hem “Marina Bay Sands” hem de “Gardens By The Bay” e akşam hava karardıktan sonra da gittim. Saat 8 de başlayan ses ve lazer gösterileri görülmeye değer. Marina bay Sands i izlemek için en güzel yer Singapur’un sembolü olmuş altı balık üstü aslan Merlion heykelinin önü. 

Singapur genel anlamda ucuz bir şehir değil ancak her yerde olduğu gibi bu şehir de de ucuza yemek yenecek yerler var. Hawker center denilen yemek bölgeleri hem Singapur halkı hem de turistler arasında oldukça popüler. Genellikle çinliler tarafından işletilen hawker centerlarda bir kaç dolardan başlayan fiyatlarla karın doyurmak mümkün. Turistik bölgelerdeki hawker centerlarda fiyatlar daha yüksek, merkezden uzaklaşıp yerel halkın yaşadığı semtlere doğru gidildikçe fiyatlar daha uyguna geliyor. Asya mutfağımdan hoşlandığım için singapur’daki hawker centerlar benim için bir cennetti. 
Singapur'da ucuza doymanın yeri; hawker center

Atina’dan Singapur’a ulaştığımda kolumdaki saat gece yarısını gösteriyordu. Oysa Singapur’da ertesi gün çoktan başlamıştı. Bütün günü sıcakta gezerek geçirince de adeta zombiye döndüm. Eve döndüğümde Cheston akşam yemeği için beni bekliyordu. Yemeğin ardından biraz muhabbet ettikten sonra izin isteyip yattım.

Gecesi gündüzünden daha güzel Singapur


Ertesi günün Cumartesi olması sayesinde uykumu almış ve dinlenmiş olarak kalktım. Cheston beni kendi semtindeki ünlü bir çin kahvaltıcısına götürmeyi teklif etti. Kahvaltı deyince aklıma her Türk’ün aklına gelecek şeyler geldi. Oysaki gerçek yarım tost ve bir fincan kahveden ibaretti. Çinlilerin neden ufak tefek olduklarının cevabı sanırım bu. 
Clark quay akşam saatlerinde çok hareketli

Bugün gezmeye Singapur botanik bahçesinden başladım. Yüzlerce çeşit bitki çeşidinin yer aldığı gerçekten büyük bir emek verilerek yapılmış bir bahçe. Burada iki satten fazla zaman geçirdim ve şehrin ortasında böylesine rahatlatıcı bir alana sahip oldukları için Singapurluların ne kadar şanslı olduklarını düşündüm.  
Merlion heykeli

Botanik bahçesinden sonra Chinatown semtine gittim. Singapur halkının %70 lik kısmını çinliler oluşturuyor ve bu ezici üstünlüğü en iyi gözlemleyeceğiniz semt ChinaTown semti. Gerek yeme-içme , gerek alışveriş konusunda en keyif aldığım yerler buradaydı. Chinatown’ı bir nevi Singapur’un merkezi gibi gördüm. 
Chinatown semti
Chinatown’da Budha tooth relic tapınağına gittim. Bu büyük komplekste ibadet edenlerin ardı arkası kesilmiyordu. İçerideki kırmızı renk yoğunluğu bir müddet sonra gözümü aldı. Burdan çıkarak aynı cadde üzerinde bulunan Sri Mariamman Hindu tapınağına gittim. Tapınak kapalıydı. Temizlik saatiymiş. Thian Hong Keck budist tapınağını ve ardından Al-Abrar camisini gördüm. Singapur’un çok dinliliği burada kendisini gösteriyor. Birkaç yüz metre arayla cami, budist tapınağı ve hindu tapınağı. Keza yanınızdan önce bir müslüman geçiyor ardından bir budist rahip. 
Budha tooth reliec tapınağı

Öğleden sonramı Singapur’un bir diğer ilginç semti Little India’ya ayırdım. Chinatown istasyonundan metroya binerken çevremdeki herkes çekik gözlü iken little india istasyonunda çekik gözlüler yerini esmer hindulara bırakmıştı. Semt Hindistan’dan gelen göçmen yerleşimciler tarafından kurulmuş ve dışarıya doğru büyümüş. Hintlilerin kendi kültürlerini yaşatmaya çalıştıkları yerel pazarlar, dinsel temalı eşyalar satan dükkanlar, hint mutfağını tadabileceğiniz restoranların bulunduğu renkli bir semt olmuş. Önce Sri Veeramakaliamman isimli tapınağı ziyaret ettim. Ardından Abdul Gaffar camiini ziyaret ettim.
Küçük Hindistan semtinde bir ev
Singapur’da büyük bir hoşgörü var. Hangi etnik kökene ait ibadet merkezine girdiysem hepsinde sorunsuz dolaştım ve fotoğraf çektim. Belki Hindistan’a gitsem tapınaklara bu kadar rahat giremezdim. Bloglarda tavsiye edilen Mustafa center adındaki büyük alışveriş merkezi ilgimi çekmediğinden buraya gitmedim. Daha çok yerel halkın alışveriş yaptığı semt pazarı tarzı yerlerde vakit geçirdim. Little İndia’da dolaşırken bir çok yerde devriye görevi yapan polisler gördüm. Nedenini akşam ev sahibim anlattı. 2013 yılında trafik kazası sonucunda hintli bir işçinin ölümünün ardından bölgede bir ayaklanma yaşanmış. İnsanlar yolları kapatıp etrafı ateşe vermiş. Ayaklanma 4 saatte bastırılmış ama o gün bugündür little india semti polis kontrolü altındaymış. 

Bu kez merkeze doğru giden otobüslerden birisine binip Clark Quay yakınlarında indim. Singapur nehri boyunca uzanan barların kafelerin ve restorantların bulunduğu Clark Quay ve Boat Quay boyunca yürüdüm. Aslında amacım akşamı burada geçirmekti ama ev sahibimin mesajıyla fikrimi değiştirdim. Bu akşam yılda bir kez düzenlenen pinkdot adında bir açık hava konseri varmış. Haritadan yerine bakıp oraya doğru yöneldim. Etkinliğin konsepti aşka özgürlüktü. Zaten konser alanına yaklaştıkça pembe giyim tarzından içerik hakkında az çok fikir sahibi de oldum. Güzel müzikler eşliğinde insanlar eğleniyordu. Benim için de farklı bir deneyim oldu. 


Ertesi günün pazar olması sayesinde geç kalktık. Cheston’ı bu kez ben kahvaltıya götürdüm. Yine çin yemeği yedik ama bu kez gözümde midemde doydu. Cheston’a Singapur’daki apartmanların neden hep birbirine benzediğini sordum. Bu apartmanlar Singapur devleti tarafından yapılmış. Devlet ya kiraya veriyor ya satıyormuş. Cheston’ın oturduğu evi de teyzesi devletten satın almış. Apartmanların bakımından temizliğine kadar herşey devlet tarafından yaptırılıyormuş. Anlaşılan, Singapur devleti bir nevi özel şirket gibi devleti yönetiyordu.


 Singapur’daki üçüncü günümde couchsurfing üzerinden tanıştığım Ahfong ile Ang Mo Kio tren istasyonunda buluştum ve birlikte “tree top walk” denilen bir doğa yürüyüşüne gittik. Ang mo kio metro durağından otobüse binerek yağmur ormanlarının bulunduğu bir alana ulaştık.Ardından orman içinde 3 kilometrelik bir yürüyüş yaptık. Nemli havaya rağmen bu parkurda yürüyüş ve koşu yapan bir çok insan vardı. Parkurun sonunda ağaçların üzerinde gerilmiş yerden yüksekliği 150 metre olan tek kişinin geçebileceği ahşap bir köprüye ulaştık. Ağaçların üzerinde yürümek harika bir duyguydu. Buradaki benim için tek olumsuz olay köprü üzerinde başıboş dolaşan maymunlardı. Sokaklarda kedi,köpek görmeye alışkın bir ülkeden gelmiş birisi olarak daracık bir köprüde bana ters ters bakan maymunların yanından geçerken hiç de rahat değildim. Bu arada Singapur gibi pahalı bir yerde bu muhteşem etkiinlik ücretsiz. Yine yolum düşse kesinlikle yapacağım ilk etkinlik mutlaka tree top walk olurdu. 

Tree top walk. Ağaç üstü yürüyüşü

Buradan sonra yine otobüsle Lower pierce denilen bir göl kıyısına ulaştık. Göl kıyısı yürüyüş ve dinlenme alanı olarak düzenlenmişti. 
Ahfong, son olarak beni Singapur’un en büyük Budist tapınağına götürmeyi teklif etti. Kong meng San Por Kark See manastırına gitmek için yine otobüse bindik. 1922 de yapılan bu manastır kompleksi hem mimarisi hem de parka benzeyen alanlarıyla diğer budist tapınaklarından farklıydı.Son olarak merkeze dönebilmem için otobüsle Ang mo Kio tren istasyonuna ulaştık. Ahfong, Asya medeniyetleri müzesi için ücretsiz giriş davetiyesi verdi. Ertesi gün Sentosa adasına gitmeyi planladığım için müzeye zaman ayıramayacağımı düşünüyordum ama yine de bir köşede dursun dedim. 

Singapur’daki son günümde Sentosa adasına gitmek için evden erkenden çıktım. Yılda ortalama 20 milyon ziyaretçi ağırlayan Singapur’un bu ünlü adası özellikle eğlence ortamları ve temalı parkları ile tanınıyor. Sentosa adasına ulaşmak için Harbour Front istasyonunda metrodan inip işaretleri takip ederek Sentosa boardwalk denilen yolda yürüdüm. Bu yol toplam 800 metre uzunluğunda. Aslında adaya yürüyerek geçmek bile ücretliymiş. Ama şansıma turnikelerin üzerinde “31 aralık 2017’ye kadar ücretsizdir” yazıyordu. İsteyenler Harbour Front metro istasyonundan kalkan Sentosa express trenlerine 4 sgd ödeyerek binebiliyorlar. İlginç bir şekilde Sentosa expresini Sentosa’dan Singapur’a geri dönüşte kullanınca ücret ödemedim. Yani dönüş yolunda boardwalk üzerinde yürümeye gerek yok. Parası çok olanlar için bir de teleferik seçeneği de var. Singapur harbour front kulesinden Sentosa adasına manzarayı izleyerek geçebiliyorsunuz. Teleferik ücreti 29 sgd. 


Sentosa yapay bir eğlence adası. İçerisinde temalı parklar, gösteri merkezleri, eğlence alanları, dünyanın bütün ünlü şehirlerinde mantar gibi biten modern müzeler, sinemalar, kafeler ve bir de büyük bir kumarhane var. Benim ilgimi çeken daha doğal olan yerlerdi. Bu nedenle yürüyüş rotalarından faydalandım. Ada içerisinde Sentosa ekspres trenine binmek ücretsiz. Tren toplam üç istasyon arasında gidip geliyor. Tüm istasyonların çevresinde hangi etkinlikler olduğu hakkında bilgi panoları yada el haritaları yardımcı oluyor. Merkezde dolaştıktan sonra adanın güneyindeki plajlara uğrayıp biraz yüzdüm. Sentosa adasının güneyinde asma bir köprüyle ulaşılan Güneydoğu Asya kıtasının en güney noktasına yürüdüm. Bence Sentosa’nın en keyifli bölümü burasıydı.


Akşamüstüne doğru bu kadar Sentosa yeter diyerek Singapur’a döndüm. Aklıma Ahfong’un hediye ettiği müze davetiyesi geldi. Vakit henüz erken olduğundan müzenin yolunu tuttum. Fazla ilgi çekici olmamakla birlikte giriş ücretinin 18 sgd olduğu bir müzeye ücretsiz girmek keyifliydi. Merkezde biraz daha dolaştıktan sonra Marina Bay sands’deki lazer gösterisini son bir kez daha izlemek için Merlion’a doğru yürüdüm. Coşkulu kalabalık her akşam olduğu gibi bu akşam da sahilde yerini almıştı. 



 4 günlük Singapur macerası böylece biterken, ertesi gün Vietnam için yola çıkmaya hazırdım.