Thy den
biriken 60000 milimin yanma süresi yaklaşıyordu. Milleri fiyat performans
açısından en verimli rota olan Afrika’da kullanmaya karar verdim çünkü
Avrupa’ya ödül bilet aldığınızda vergi adı altında ödediğiniz tutar bazen
normal bir biletle aynı oluyor. Giden miller de cabası.
Sonuç olarak
sömestır tatilini Tanzanya’nın Zanzibar adasında geçirmeye karar verdik ve 3
kişi için 60000 mil ve yaklaşık 1200 lira karşılığında
İstanbul-Darüsselam-İstanbul biletlerimizi aldık.
Seyahat
öncesinde Karaköy’de Hudut ve Sahiller sağlık müdürlüğü’ne gidip 10 yıl
geçerliliği olan sarı humma aşısını yaptırmak gerekiyor. Ayrıca sıtma riski de
var. Daha önce de Kenya’ya gitmiş ve sivrisinekler tarafından bol miktarda ısırılmıştım.
Bu nedenle eş dostun “5 yaşında çocuk Afrika’ya mı götürülür, başka yer mi
bulamadınız?” gibi sorularına ben pek aldırış etmedim.
Yolculuk
günü hafiften kar atıştırmaya başladı ve uçağa binerken de oldukça yoğunlaştı.
Neyse ki sorunsuz bir şeklide havalandık ve 6.5 saatlik bir uçuştan sonra
Tanzanya’nın başkenti Darüsselam’a vardık.
Sıraya girip
pasaportumuzu görevliye verdik bir müddet sonra adımızı söyleyerek çağırdılar
ve vize ücretini (50 usd) ödeyip vizeli pasaportlarımızı aldık.
Afrika’da Mzungu
yani beyaz adam eşittir zengin adam. 7 den 70 e herkeste bu kanı var ve
Tanzanya’da özellikle turizm alanında çalışan herkes sizi bir şekilde ucundan
da olsa öpmeye çalışıyor. Örneğin Darüsselam’dan Zanzibar’a giden gemiler kendi
vatandaşlarına 10 dolar iken yabancıya 40 dolar. Ayrıca limana gidip kendi
başınıza gemi bileti almak neredeyse imkansız. Bindiğiniz taksi sizi mutlaka
birisine teslim ediyor, taksici o birisinden komisyon alıyor. Ya da bir şekilde
limana kendiniz ulaştınız hemen sağınızda solunuzda birileri bitip sizi
anlaşmalı olduğu gemi şirketinin ofisine sokmaya çalışıyor. Yine komisyon sizin
cebinizden çıkıyor. Bu her yerde böyle. Az buçuk afrika tecrübem olduğundan
dersime iyi çalışmıştım ve yanımda eşim ve kızım da var diye Zanzibar a dolmuş
uçaklarla gidelim pahalı olsun ama temiz olsun dedim. Sandım ki havaalanında
öpmeye çalışmazlar ama ne mümkün.
Daha
havaalanının kapısından çıkar çıkmaz biri yanıma geldi ve Zanzibar’a uçak var 7
de kalkıyor dedi. “İyi” dedim “kaç para?” 75 dolar dedi. “Çocuk” dedim. Yarı
fiyat dedi. Dedim “60 dolar a yaparsan giderim”. Olurdu olmazdı derken ofise
girdik. Bu arada pasaport kuyruğunda tanıştığımız iki de Türk kız vardı. Onlar
da Zanzibar’a gideceklerdi. Bak dedim başkaları da var. En son 65 dolar a
bıraktı. Sanki taksiye biniyoruz. Neyse kabul ettik ve parayı ödedim. Tabi
ortada bilet milet yok, sadece bir fatura var. İsimler ve ödediğimiz para
yazılı. Kızlar da bilet aldıktan sonra adam bizi arabasıyla iç hatlara
bırakmayı teklif etti. İki terminal arası kısa ama bavullarla yürünemeyecek bir
mesafe var. Yolda hepimize su ikramında da bulunduktan sonra bizi terminalin
yolcudan çok kargo girişini andıran bir kapısına bıraktı. Orda duran bir adamı
göstererek “bu size yardımcı olacak”deyip ayrıldı. Bagajları x-ray den
geçirdik. Baktım ortada ne check in kontuarı ne de bir yolcu. Sanırım içeri
girdiğimiz kapı kargo terminali falandı.“Yardımcı” bagajları yükleme bandına
koyup etiket bağladı. Sayımız kadar biniş kartını eline aldı. Biniş kartı
dediğim üzerinde firmanın adı yazan bir karton. İsim, parkur,tarih yok. Sonra
bana döndü ve alan vergisini ödemeniz gerekiyor dedi. Dedim ki alan vergisi
bilet fiyatına dahil. Neymiş; ekstra olarak kişi başı 15 dolar ödememiz
gerekiyormuş. Bu parayı neden sana vereyim. Sen kimsin falan dedim.
Yetkiliymiş, bizim adımıza parayı yatıracakmış. Bu arada ilerde görülen yolcu
terminaline doğru ilerlemeye başladık. Bu arada adam beni durmaksızın ikna
etmeye çalışıyor. Eşim ve kızım diğer kızlarla beraber öndeydi. Onlara
seslendim ve adamın bizi dolandırmaya çalıştığını söyledim. Bu sefer adam birisini
telefonla arayıp bana verdi. Yetkili metkili dedi. Baktım telefondaki adam
vergi dahil değil falan diyor. Telefonu suratına kapatıp adama verdim. Artık
adam beni iyice sinirlendirmeye başlamıştı. “Sana para vermeyeceğim o biniş
kartlarını hemen bana ver” dedim. Adam biniş kartlarını zaten verecektim
efendim diyerek verdi. Bu kez de ben bu vergiyi cebimden ödeyeceğim şeklinde
acındırma edebiyatına girdi.Ne kopartırsam kardır havasındaydı.Baktım karşıda
genç bir pilot yürüyor. Ona seslendim. Hemen yolunu değiştirip bize doğru
yürüdü. Bende ona doğru yürüdüm. Ona Tanzanya’da bilet parasına alan vergisi
dahil mi diye sordum. Tabi içinde dedi. Bu adam bizden alan vergisi istiyor
dedim. Hangi adam dedi. Arkama döndüğümde bizim “ yardımcı” çoktan yok olmuştu.
İlk
dolandırılma girişimini böylelikle atlatmış oldum.
İlk kez
böylesine ufak bir uçağa biniyordum. Büyük yolcu uçaklarında alıştığımız
hiçbirşey yok. Bagajlar arka tarafta yerlerde. Boş bulduğumuz yere oturduk. Hareket
etmeden önce pilot arkaya dönüp ufak bir bilgilendirme yaptı.
Zanzibar
adasına yolculuğumuz sadece yarım saat sürdü. Havaalanında taksi için yetecek
kadar para bozduracaktım.Burada da merkezle havaalaanı arasında yüksek fark
var.Yanyana birkaç döviz bürosu vardı. Hepsinin önünde adamlar içeri buyur
ediyorlardı. Baktım hepsinde fiyat aynı. Tam bir tanesine yönelmişken genç bir
beyaz içeriden söylenerek çıktı. Sonra bana dönüp ona gitmeyin dedi. Beyaz adam
gitme diyorsa vardır bir hayır diyerek başka bir dövizciye girdim.
Sabahın sekizi olmasına rağmen sıcak hava
yüzümüze çarptı. Çıkışta taksiciye yorumları gayet iyi ve konumu merkezi olan Manch
Lodge otele gitmek istediğimi söyledim. Tam düşündüğüm fiyatı söyledi. Hemen
bindik. Arabayla bir noktaya kadar gelip araçtan indik. Eski şehrin dar
sokaklarına araçlar giremiyor. Şoför önde biz arkada yürüyerek devam ettik.
Yeşillikler içindeki şirin otelimize ulaştığımızda henüz kahvaltı saatiydi.
Şoför bizi getirdiği için yine komisyon olayı girmesin diye hemen resepsiyona
koştum. Kendimiz geldik diye özellikle belirttim. 2 kişi kahvaltı dahil 40
dolar dedi. Odaya baktım. İyi görünüyordu. Pazarlıkla 35 dolara indirdim.
Taksici arkada bekliyordu. Ona bir şey kaldımı bilmiyorum. Eşyaları bırakıp kendimizi
dışarı attık.
Zanzibar,Tanzanya’ya
bağlı bir ada. Halkın büyük çoğunluğu müslüman. Zaten giyim kuşamdan hemen
anlaşılıyor. Adanın merkezi Stone Town. Planımız birkaç gün stone town da
kaldıktan sonra adanın sahillerini dolaşmaktı. Stone Town daracık sokakları ile
ünlü. Farklı bir mimarisi var. Hem Arap hem Hint hem de Afrika kültüründen
etkilenmiş. Evlerin kapıları ilk bakışta dikkat çekiyor.İhtişamlı bir şekilde
oyulmuş. Çoğu ev bakımsız,boyasız. Yüzlerce telefon kablosu sokak aralarına
bağlanan direkler üzerinden sıcağın da etkisiyle sarkıyor. Araçların giremediği
sokaklarda ilerlerken bazen motorsikletler nedeniyle kenara çekilmek durumunda
kalıyorsunuz. Sahile doğru çıkan sokaklar hediyelik eşya satıcıları, döviz
büroları gibi turistlere hitap eden mekanlar sayesinde daha hareketli.
Dükkanlar daha temiz, yollar daha bakımlı.
Merkeze
doğru yürümeye başladık. Sahilde diğerlerinden farklı olduğu hemen belli olan
büyük bir bina gördük. Adı “beit el ajaib”ya da “house of wonders”. Eskiden
Zanzibar’ın ünlü bir ailesinin eviymiş. Neden acayip ev dendiğini sordum.
Zanzibar’da ilk defa asansör bu eve yapılmış.
Stone town Darajani pazarı |
Zanzibar'da yerel halkın ulaşım aracı matatuslar. |
Stone town sokaklarında |
Saray
müzesinin arkasında bulunan kaleyi gezdik. Bizim coğrafyada kaleler genelde
yüksek yerelere kurulduğundan burayı pek de kaleye benzetemedik. Zaten arada
kaldığından dikkatli bakmadan da görmeye imkan yok.
Beit el ajaib, saray müzesi ve kale |
Stone Town
sahilde devasa büyüklükte anıtlaşmış bir ağaç var. Gerçekten görülmeye değer.
Çevresinde pinekleyen gençlerden biri Türk olduğumuzu anlayınca hasan şaş yavaş
yavaş dedi. Bu anlamsız cümleyi daha önce Kenya’da duymuştum. Sonrasında
Zanzibar’da ve ilerleyen zamanlarda başka ülkelerde birkaç kez daha duydum.İşe
yarayacağını bilsem gidip bu dediğinin bir anlamı yok diyeceğim. Yahu kardeşim
merhaba de, hoş geldin de hasan şaş yavaş yavaş ne demek.
Sahildeki anıt ağaç |
Ağacın hemen
dibinde şeker kamışı suyu içtik. Adam merdaneli bir makine yardımıyla kamışın
suyunu çıkarttı ve limon ve zencefil ekleyerek servis yaptı. Harika bir lezzet.
Türkiye’de bu içeceği satan adam köşe olur. Ne menem bir şey bu diyenlere video
aşağıda.
Stone town
sokakları yukarıda da belirttiğim gibi çok farklı. Öğleden sonra saatlerini
sıcaktan kaçmaya çalışarak atlattıktan sonra güneşin batmasına yakın Africa
house’ın çatısındaki sunset bar’a gittik. Zanzibar’da gün batımını izlemek
isteyen bütün turistler burada toplanmıştı.
Africa house'dan Zanzibar'da gün batımı |
Adını hatırlayamadığım bir baharat. Kadınlar tarafından ruj olarak da kullanılıyormuş. |
Turda bizden
başka 3 Türkle daha tanıştık. Yaşlı bir Amerikalı çift vardı. Kadın bravo
Afrika’ya getirmişsiniz çocuğunuzu dedi.
Tamamı
aklımda kalmasa da kullandığımız baharatların nasıl yetiştiğini ve
kullanılmadan önce hangi aşamalardan geçtiğini öğrendik. Hindistan cevizinin
nasıl toplandığını gördük.
Turun bitiminden
sonra Türk arkadaşlarla Stone Town sokaklarında dolaştık.
Akşam yemeği
için Lukmaan lokantasına gittik. Zanzibar’da en meşhur Etiyopya lokantası
burası. Yemekler hakkını veriyor.
Etiyopya mutfağı ile tanışmamız |
Stone
Town’da üçüncü günümüzde planım prison adasını ziyaret etmekti. Ada sömürge
döneminde hapishane olarak kullanıldığı için bu isim verilmiş. Ayrıca adada yaşayan devasa kaplumbağaları görmekte
güzel bir etkinlik olacaktı.
Bir gün önce
otele ada turu fiyatını sorduğumda adam başı 20 dolar demişti. Baharat turu gibi başkalarıyla birlikte yapılan bir tur olacaktı. Sahile indik, ağacın orada teknesinin başında
duran birine kaça olur diye sordum gidiş geliş yarım saat bekleme ile 30 dolar
dedi. Pazarlıkla 25 dolara indi. Beklemeyi de 1 saate çıkardı. Hemde tekne
sadece bize özeldi. Kaptanımız Muhammed ile yarım saatlik bir yolculuktan sonra
prison adasına vardık.
Adada önce
dev kaplumbağaları görmeye gittik. En yaşlısı 140 yaşındaydı.Kızımız için çok
güzel bir etkinlik oldu.
Hapishaneyi
gezdik. Denizin mavisi muhteşem. Parmaklıklar ardından uzaklarda Zanzibar adası
görülüyor.
Öğleden
sonra Zanzibar’ın meşhur balık pazarına gittik. Gitmeden önce okumuştum ama bu
kadarını beklemiyordum. Öyle berbat bir koku var ki anlatılmaz yaşanır. Zaten eşim ve
kızım giremedi. Ben de hızlı bir yürüyüş yaptım. Bir tarafta birdenbire açık artırma gibi bir şey oldu. Herkes satıcının başına toplandı.Aynı anda balıkların üzerine
onlarca sinek konuyor, satıcının el hareketiyle sinekler havaalanıyor ve
saniyeler sonra tekrar konuyor. Ancak belirtmem gerekir ki ne alıcılar ne
satıcılar bu durumdan rahatsız gibi görünüyorlardı.
Darajani pazarını dolaştık. Tropikal meyveler ve çeşit çeşit baharatlar pazarın gözdeleri. Sadece pazarda değil yol boyunca sokaklardada yere kurulmuş tezgahlarda insanlar ellerindekini satmaya çalışıyor.
Zanzibar balık pazarı |
Darajani pazarını dolaştık. Tropikal meyveler ve çeşit çeşit baharatlar pazarın gözdeleri. Sadece pazarda değil yol boyunca sokaklardada yere kurulmuş tezgahlarda insanlar ellerindekini satmaya çalışıyor.
Anglican
kilisesini gezdik. Kilisenin bahçesinde eski köle pazarı müzesi var. Burası bir
zamanlar kölelerin getirildiği ve alınıp satıldığı yermiş. Kölelerin
boyunlarından ya da ayaklarından zincirlenerek hapsedildiği yer altı
dehlizlerini gördük. Bahçede o günlerde yaşanmış acıların anısına yapılmış bir
de heykel bulunuyor.
Löplöpçüler’in
sitesinde okuduğum tavsiye üzerine adadan dönüşte Mercury’s de deniz mahsullü
pizza yedik. Lezzet iyi ancak fiyat yüksekti.
Stone
Town’da bir Hindu tapınağı olduğunu okumuştum. İç taraflarda olduğunu bildiğim
tapınağı sora sora bulduk.(Shakti temple) Zaten Avrupa’da ki gibi haritaya
bakarak yol bulma şansı yok. En iyi yöntem yerel halka sormak. Hindu
tapınağının rahibi olduğunu söyleyen bir adam yanımıza gelip ufak kibrit gibi
bir şeyleri satmaya kalktı. Tapınağımıza yardım edin dedi. Yardım etmek istemiyorum
deyince çekip gitti.
Zanzibar'da bir hindu tapınağı |
Jaws
corner’da kahve içtik. Yerel halkın toplanıp muhabbet ettiği ve kahve içtiği
bir alan. Bana Şanlıurfa’daki gümrük hanı hatırlattı.
Ertesi sabah
Jambiani’ye gitmek için hazırlandık. Adanın köylerine gitmek için turist
minibüsü denilen bir yöntem var. 10000 şilin (6 dolar) karşılığında sizi stone
town’da otelinizden alıp adanın diğer taraflarındaki köylerde gitmek
istediğiniz bungalow otellere kadar bırakıyorlar. Önceden otel planı
yapmamışsanız beğenene kadar bir çok mekanı da görme ve ondan sonra karar verme
şansınız oluyor.
Bizim
planımız önce adanın doğusunda yeralan Jambiani’de birkaç gün gün geçirmek,
daha sonra en kuzeyde bulunan Kendwa ve Nungwi’ye gitmekti. Minibüste bizden
başka 3 turist daha vardı. Jambiani’ye varınca birkaç yere baktık. En son
baktığımız “shehe bungalows” hem en iyi görüneni hem de beyaz adam yönünden en
kalabalığı idi. Denize sıfır bungalowların fiyatı gecelik 35 dolar. Biz karar
verince bizim minibüsteki diğer turistler de burada kalmaya karar verdi. 4 gece
için 140 dolar’ı resepsiyondaki Ali’ye verdim.
Jambiani
adada gelgit olayının en yoğun yaşandığı yerlerden. Ali’ye gelgit saatlerini
sordum. Günde iki kere oluyormuş. En yüksek olduğu saat öğleden sonra. Coğrafya
derslerinde öğrendiğimiz bu doğa olayını canlı izleme şansı bulduk.Tahminen
kıyıdan 200 metre kadar uzaklaştık ve buna rağmen ayağımızın altında bir karış
su vardı. Geçimini denizden sağlayan köyün kadınları da gelgitin en yüksek
olduğu anlarda denizde yürüyerek önceden attıkları ağları topluyorlar. Günümüz
okyanus kıyısında tembellik yaparak geçti. Denizin rengi muhteşem.
Gelgitin en yüksek olduğu anlarda denizin ortası |
Bir baktık deniz almış başını gitmiş |
Gelgitin azalmaya başladığı saatlerde kadınlar topluca suda yürüyüp attıkları ağları topluyorlar. |
Deniz
kenarında kız çocukları okuldan çıkmışlar, evlerine gidiyorlardı. Okul sabah
başlayıp öğlen bitiyormuş. Adımızı söyleyince şaşırdılar. Ne de olsa beyazız.
Bir tanesine Fatiha’yı biliyor musun dedim. Hepsi birden okumaya başladı.
Jambiani
turizmden nasibini henüz almamış gayet mütevazi bir köy. Kuzeydeki köylere göre
çok daha az turist ağırlıyor. Avrupa standartlarında lüks oteller, lokantalar,
eğlence yani kısaca beyaz adamın çoğunlukla aradığı hiçbirşey Jambiani’de yok. Bungalowlarda
çok basit bir konaklama var. Bırak televizyonu, kablosuz interneti, priz bile anca bir
tane. En önemli sorun sadece Jambiani’de değil tüm Zanzibar’da elektrik
kesintileri. Adaya elektrik Tanzanya ana karadan sağlanıyor ve hergün düzenli
olarak mutlaka elektrik kesiliyor.
Jambiani sahili |
Denizden
sonra bungalowa döndük, su akmıyor. Ali’ye haber verdim. Hakuna matata dedi. Bu
cümle swahili dilinde “hallederiz,sorun yok” demek. Gece elektrik kesilmiş. Su
pompası o yüzden çalışmıyormuş. 10 dakika sonra geldi hallettim dedi. Su azar
azar gelmeye başladı.
Ali’yle
muhabbet ettik. Ona Türkiye’den bahsettim. Nedense beyaz adamın müslüman
olabileceğine pek inanmıyor gibi geldi.
Akşam üstü
köyü bir gezelim hem yerel bir lokanta buluruz belki dedik. Bungalowların hemen
arkasındaki köye girdiğimiz anda bizim yaşam standartlarımızın çok altında
koşullarda yaşayan halkla karşılaştık. Halk baraka bile denmeyecek derme çatma
evlerde yaşıyordu. Yol namına hiçbirşey olmadığından düz gördüğümüz yerlere
basarak ilerledik. Çocukların ayaklarında ya bir terlik vardı ya da hiçbirşey
yoktu. Kadınlardan bazıları evlerinin önünde yaktıkları bir ateşte bir ağaç
kütüğünün üzerine oturmuş birşeyler pişiriyorlar bazıları çamaşır yıkıyorlardı.
Çöpler belli aralıklarla bir kenara yığılmış; keçiler,inekler bu çöplerin
içinde yiyecek birşeyler aranıyorlardı.
Derme çatma
bir lokantada tavuk şiş yedik. Adam şişleri hemen orada hazırladı. Ateşi yaktı
ve pişirdi. Doğal ortamda yetiştiğinden olsa gerek tavuğun lezzeti harikaydı.
Dönüşte hava
kararmıştı. Köyde sokak aydınlatması diye bir şey yok. Her yer zifiri karanlık.
Elektrik varken böyleyse kesildiğinde nasıl olur diye düşündük. Evlerin
arasından yolumuzu zor bulduk. Yemeğin ardından sahildeki barlardan birine
fener yardımıyla gidip mum ışığında bir şeyler içtik. Sahilde yürürken minik
yengeçler fenerin ışığından bir o yana bir bu yana kaçışıyordu.
Gece
dalgaların gürültüsünde uyumaya çalışarak geçti. Dalgalar adeta bungalovumuzun
içindeydi. Bir de üstüne elektrik kesildi. İçeriyi su bassa nasıl kaçarız diye
düşündüm. Yola çıkmadan birkaç gün önce Phuket’de yaşanan Tsunamiyi anlatan bir
film izlemiştim. Sanırım onun da etkisi oldu. Ne yalan söyleyeyim korktum.
Ertesi sabah
okyanus manzarasında tropikal kahvaltımızı yaptık. Mango buralarda
kahvaltıların olmazsa olmazı.
Baharat
turunda tanıştığımız Türklerden mesaj geldi. Nungwi çok canlıymış. Elektrikde
kesilmiyormuş. Ani bir kararla eşime Nungwi’ye geçelim mi diye sordum. O da
zaten dünden razıydı. Tamam dedi.
Kahvaltıdan
sonra Ali’den peşin ödediğim 140 doların 105’ini geri almaya gittim. Ali,
Nungwi çok kalabalıktır,gitmeyin falan dedi. Israr edince müdüre haber vemem
gerekiyor dedi. Biraz sonra ilk kez gördüğüm bir adam geldi. 3 günlük ücreti
istediğimi ona da söyledim. Müdür paranın bir günlüğünü iade edebileceğini
söyledi, neden diye sorduğumda gözümün içine baka baka 70 dolarımı cebe
indirmenin yasal bir gereklilik olduğunu, bu parayı kayıtlı müşteri! olduğumuz
için Tanzanya hükümetine aktardığından
bahsetti. Ben önce Jambiani’nin güzel olduğunu ama başka yerleri de
görmek istediğimizi anlattım. Sonra konuyu din kardeşliğine getirip kibar bir
şekilde yaptığının müslümanlıkta haram olduğunu falan söyledim. Ama tabi ki
bunlar işe yaramadı. Tabancamda tek atım kurşunum kalmıştı. “Tamam” dedim
“kesintiyi yap ama Stone Town’a döndüğümde sizin hakkınızda bir şikayet
dilekçesi yazacağım”. Sadece birkaç saniye sessizlik oldu. Adam “biz sizi mutlu
etmek istiyoruz” dedi. Akabinde Ali önündeki defterin arasından paraları
çıkartıp önüme 105 doları saymaya başladı. Yine başarmıştım. Kendi kendime
“Allah’tan korkmuyorlar resmi makamlardan korktukları kadar” diye
geçirdim.
Jambiani-Nungwi
arası 100 km.den biraz fazla. Yol üzerinde Jozani ormanı adında bir milli park
yer alıyor. Sadece Zanzibar’da yaşayan Kırmızı Colobus maymunları ile
ünlü. Bir de kelebek merkezi var. Adada
yaşayan yüzlerce çeşit kelebeği yakından görüp oluşum ve gelişim evrelerini
gözlemliyorsunuz.
Turist
getiren araçlardan bir tanesiyle Nungwi’ye gitmek için Jozani ormanında ve
kelebek merkezinde birer saat durup bekleme de dahil 40 dolara anlaştım.
Jozani
ormanının giriş ücreti 12000 şilin. Bu fiyata rehber eşliğinde gezme dahil.
Gelenleri guruplar halinde içeri alıyorlar. Rehberimiz ormandaki çeşitli
tropikal ağaçları, sifalı bitkileri tanıtarak yürürken birdenbire durdu. Biz
maymunlar için durduk zannettik. Meğer yolumuzun üstünde ateş karıncaları
yürüyormuş. Sakın basmayın dedi. Bunlar çok hızlıymış. Bir anda vücudumuzu
sarabilirlermiş. Ne kadar tehlikeli olduklarını göstermek için uzun bir dal
kırıp önlerine koydu. En baştakinin ardından hepsi yollarını değiştirip birkaç
saniye içinde dalı sardı.
Maymunların
kırmızısı ve mavisi varmış. Ancak mavilerin sayısı azmış. Bu tür maymunlar Afrika’da
sadece Zanzibar’da yaşıyormuş.
Tekrar
aracımıza binerek Kelebek merkezine doğru yol aldık. Adam başı:9000 şilin. Girişte adam bozuğunun olmadığını söyleyerek
20000 şilinin üstünü vermedi. Çıkışta uğrarım dedim. Keyifli ve bilgilendirici
bir gezi oldu. Rehberler kelebeklerin gelişim aşamaları hakkında bilgi veriyor.
Tüylü tırtıl halinden başlayarak kelebek olana kadar uğradıkları değişimleri
gördük. Rengarenk kelebekler var. Çıkışta adama 2000 şilin para üstünü
hatırlattım. Unutacağımı düşünmüş olmalı ki gönülsüzce çıkarıp verdi.
Nungwi’ye
giderken şoföre yol üzerinde bir yerel lokantada durmasını söyledim. Turistin
olmadığı yerlerde fiyatlar çok ucuz. Adeta sebil.
Jozani ormanı |
Kelebeğin kısa ömrü hakkında bilgilendirme |
Nungwi’de
Türk arkadaşların da kaldığı bungalovlara gittik. Gecelik kahvaltı dahil 35
dolar. 4 gece için toplam 120 dolar a anlaştık. Yan odada tek başına Afrika’yı
gezen Kanada’lı bir kadın vardı. Kızımla çok iyi anlaştılar.
Türk
arkadaşlarla birlikte Nungwi köyünü gezdik. Onlar güzel bir yerel lokanta
keşfetmişler. . Fiyatlar sahildekilerin beşde biri. Bizden başka tek bir beyaz
adam bile yok. Ahtapot bacağı yedik. Hayatımda yediğim en lezzetli patates
kızartması da buradaydı. Ancak hijyen buralara uğramamış. Mesela mango suyu
istiyorsunuz. Kullanılmış eski püskü bir pet şişede geliyor. Adam sıkıp şişeye
doldurmuş. Aynı şişe çöpe atılmadan defalarca kullanılıyor.
Biz bardak istedik ama yerel halk pet şişeden kafaya dikiyordu.
Bizden bir
gün sonra Türk arkadaşlar stone town a dönünce denize daha yakın olan onların
kaldığı odaya geçtik.
Burda da gel
git hissediliyor ama Jambiani kadar yoğun değil. Yine de sahilde yürüyüş
yaparken gel git olayını iyi öğrenmek gerekiyor. Bazı yerlerde sahil dar.
Kenya
Mombasa’da motorculardan bir tanesi bana “siz beyazsınız, istediğiniz resorta
elinizi kolunuzu sallaya salllaya girersiniz “ demişti. Bunun üzerine Mombasa
nın en ünlü 5 yıldızlı otellerinden birine girip havuzundan faydalanmıştık.
Aynı şeyi Nungwi’de de yaptık. Sahildeki resort otellerden birine deniz
tarafından girip havuzunu kullandık. Canımız istediğinde deniz, istediğinde
havuz keyfi güzel oldu.
Nungwi hareketliydi. Çok sayıda Türk gördük. Lokantalar,barlar,marketler,oteller bol miktarda var. İlk akşam tek başıma markete giderken biri yanıma gelip “kadın ister misin” dedi. Eşimin de burda olduğunu söyledim, bu kez “duman ister misin” dedi.
Kaldığımız
süre boyunca yerel pazardan bol bol tropikal meyveler aldım. Afrika bu konuda
harika. Benim favorilerim mango ve jack fruit oldu.
Bir öğleden
sonra Kendwa’ya gittik. Burada da sahilde küçük büyük oteller, bungalovlar,
kafeler var. Tüm sahil köylerinde denizin arka tarafı yerel halkın yaşadığı
yerler. Sanırım zengin turistler otobüslerle sahildeki resort otellere
getiriliyor ve oradan tatilleri boyunca hiç çıkmıyorlar. Bence gerçek Zanzibar’ı
keşfetmek için kesinlikle yerel halkın yaşadığı yerleri görüp onların arasına
karışmak gerekli.
Köyün
okuluna gittim. Ders bitmiş, çocuklar henüz dağılıyordu. Yönetici olduğunu
sandığım birisine kendimi tanıtıp gezmek için izin istedim. Yanyana sınıflardan
oluşan tek katlı bir okuldu. Sınıflarda cam ya da kapı yok. Yolda gelirken
gördüğüm diğer okullar da böyle camsız, kapısızdı. Sınıflarda eski bir
karatahta, sıvaları dökülen boyasız duvarlar, iri sıralar ilk dikkatimi
çekenler oldu. Çok kısıtlı imkanlarda daha doğrusu imkansızlıklarda eğitim
veriliyor. Bizim öğrencilerin buradaki yaşıtlarına göre aslında ne kadar şanslı
olduğunu düşündüm.
Jambiani’deki sırt çantalı İngilizleri gördüm. Baktım suratları bir karış. Gece sahilde çekerlerken polis gelmiş, karakola götürmüş, yüksek bir rüşvetle kurtulmuşlar.
Nungwi’de
kaplumbağalarla birlikte yüzülebilen bir havuz olduğunu okumuştum. Buraya bir
sabah kahvaltıdan sonra gittim. Girişte adam giriş ücreti istedi. Bakayım
beğenirsem eşimle geleceğim dedim. Küçük bir havuzda birkaç büyük kaplumbağa
yüzüyor. İlgimi çekmedi.
Bir gece
paraya kıyıp akşam yemeğine Hilton’a gittik. Ne eşim ne de ben hayatımızda hiç
ıstakoz yememiştik. Ortaya ıstakoz, çorbalar, 2 mükellef deniz mahsulü menüsü,ortaya
meyve, tatlılar ve içecekler için 60 dolar ödedik. Sahildeki diğer lokantalarda
da ortalama 20 dolar ödediğimizi düşününce bu fiyat fazla gelmedi.
Stone Town’a
döndükten sonra yine ilk kaldığımız otele gittik. İkinci gelişimiz diyerek otel
ücretini biraz daha düşürdüm. Son günümüzü dolu dolu alışverişe ayırdık. Darajani
pazarı Zanzibar’a özgü baharat satın almak için mükemmel. Ara sokaklarda ise el
yapımı ahşap biblolar, resimler ve hediyelikler var.
Darüsselam’a
dönüş için Zanair uçak biletine,acentadan almamıza rağmen adam başı 34 dolar
ödedik. Çocuk yarı fiyat. İşin ilginci Zanair’in internet sitesinde bile bu
kadar düşük fiyatlar yoktu. Zanair’in güzel yanı Darüsselam havaalanında
yolcularını iç hatlardan dış hatlara ücretsiz bırakması.
Geliş
uçuşumuza göre daha büyük ve konforlu bir uçuştan sonra Darüsselam havaalanına
indik. Bagajları servis aracına yüklerken birisi yardım edip bahşiş
istedi. “Ben senden yardım istedim mi” dedim, gitti. Bu kez de eşim kızdı “iki
kuruş versen n’olur” diye.
İstanbul’a
dönüş için uçak saatimizi beklemeye başladık.30 derecenin üstünde geçirdiğimiz 12 günün sonu. Kışlıkları bavulun en dibinden
çıkartmak biraz zor oldu tabi :)
Seyahat
tarihleri 27 ocak - 8 şubat 2013
Dişimi biraz sıksam 6 saat uçabilir miyim acaba? Biz de çok geziyoruz ama
YanıtlaSiluçak korkum yüzünden bu en çok 4,5 saat oldu. o yüzden bu kadar uçabilir miyim dyorum.
ama zanzibar çok merak ettiğim yer. çokta güzel anlatmışsınız, keyifle okudum.
yalnız o küçük uçağa hiç binemem, adaya gemiyle gidiş kaç saat?
Merhaba
SilGemi sabah 7 de bindik 9 da ordaydık. Bisiness 40 dolar vıp 50 dolar Bizim ido gibi oldukça konforlu.
Maalesef THY Afrika'ya B737 lerle uçtuğu için bizim için de 6 saat zor geçmişti.Adaya Dar'dan kalkan gemilerin en hızlı olanı 2,5 saatte ulaşıyor. Daha geç saatte ulaşanları da var.
YanıtlaSilmerhaba,20 mart da zanzibara uçuyorum direkt kendwa ya geçecegim stone town la arası kaç saat sürüyor bilginiz vardır birde tur satın almak mümkünmü yoksa araçmı kiralamak daha mantıklı
YanıtlaSilMerhaba,kendwa'ya stone town'dan minibüsler ile 2 saat civarı sürüyor. Ama havaalanından stone town için ayrı bir yarım saat eklemeniz gerektiğini unutmayın. Havaalanından taksi ile direk giderseniz sanırım 1 saatten biraz fazla sürer.Tüm otellerden tur satın alabilirsiniz.
SilSiteniz basarılı olmuş.Basarılarınızın devamını dilerim.Bizim sitemiz http://www.gezirehberi.org Takip ederseniz seviniriz.
YanıtlaSilÇok keyifle okudum :)
YanıtlaSil