Sinop’a sadece THY ve Pegasus’un düzenli uçuşları var.
Şehrin 8 kilometre dışında bulunan havaalanı terminali yenilenmiş. Terminal
içerisinde kurumsal bir araç kiralama firması olmadığından aracımızı şehir
içerisinden yerel bir firmadan kiraladık. Sinop hakkında ilk bilgileri de her
zaman yaptığımız gibi havaalanında aracımızı teslim eden arkadaştan aldık.
Konaklama için Sinop polisevini tercih ettik. Denize bakan
odalarda kişi başı fiyat 42 lira deniz görmeyenler 34 lira. Bu fiyata kahvaltı
dahil değil.
Sinop şehri bir yarımada üzerine kurulu. Karadeniz genelinde
dikkatimi çeken mantar gibi her yere yüksek katlı binalar yapma mevzusu bu
şehirde de varlığını hissettirse de doğu karadeniz şehirlerindekiler kadar
bariz değil. Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’nin en mutlu insanları da bu
şehirde yaşıyormuş. Acaba bunda Sinop’ta şehirleşmenin insanı mahveden boyutta
olmamasının bir etkisi var mı? Mesela şehir merkezinde hiç trafik ışığı yokmuş.
Sinop’ta gezilmesi görülmesi gereken yerlerin başında Sinop kalesi geliyor. Yapılış tarihi M.Ö 8. yüzyıla kadar
uzanan kalenin bugünkü halinde Selçuklu etkisi var. Kalenin burçları fazla yüksek
olmasa da buradan güzel bir liman manzarası izlemek mümkün.
Kalenin girişine gelirken Romen
Diyojen’in heykeli dikkatimi çekmişti. Meğer ünlü filozof Diyojen sinop’ta
doğmuş. Belli ki Sinoplular hemşerileriyle gurur duyuyorlar.
Kalenin ardından tarihi Sinop
cezaevi’ne geçtik. Burası, tarihi surları, yaşanmış yüzlerce hikayesi,
hissettirdiği farklı duygularla gerçekten özel bir mekan. 1930 lardan bugüne
kimbilir kaç mahkuma ev sahipliği yapmış olması insanı düşündürüyor. Sabahattin
Ali meşhur şiiri “Aldırma Gönül” ü burada hükümlü olduğu dönemde yazmış. Deniz
tarafına en yakın olan binanın 2.katında Sabahattin Ali’nin kaldığı koğuş
görülebilir. Bir çok dizi ve filme ev sahipliği yapan cezaevinin koğuşlarından
birisi dizi seti olarak düzenlenmiş.Eskiyi hatırlatacak başka bir şey maalesef yok.
Zindanlar, koğuşlar, avlular, disiplin koğuşları, mutfaklar içleri boş ve
bakımsız bir biçimde ziyaretçilerini bekliyor.
Sabahattin Ali Koğuşu |
Pervane medresesi |
Bir sonraki durağımız Balatlar
kilisesi kazı alanı oldu. Buraya yukarıdan bakma imkanı var ancak
kilisenin olduğu bölüme inilemiyor. Yakın geçmişte yapılan kazılarda tarihi
kilisenin yanında bulunan roma hamamı ve kilisenin alt bölümü günyüzüne çıkarılmış.
Balat Kilisesi |
Etnografya müzesi |
Sinop’un nispeten içinde sayılabilecek meşhur Hamsilos koyuna doğru devam ettik.Şubat ayı için
oldukça sakin olacağını düşündüğüm bu doğa harikası koy güzel havayı fırsat
bilen piknikçilerle doluydu. Arkadaşım Cengiz, yaz aylarında bu bölgede araç
park edecek yer bulmanın imkansızlığından bahsetti. Yazın özellikle gurbetçiler
Sinop’a akın ediyormuş. Ben burayı Stockholm’ün hemen dışındaki bakir koylara
benzettim. Yeşilin yoğunluğu ve denizin berraklığı birebir aynıydı. Tek fark
bizdeki doğada piknik eşittir mangal yapmak olgusunun Avrupalılarda olmayışı.
Hamsilos |
İnceburun |
Sinop’ta ikinci günümüzü merkezin dışına ayırdık. Merkeze
30 kilometre mesafede Erfelek tatlıca şelaleri bulunuyor.
Şelalere gitmeden önce Erfelek’in içinde güzel bir kahvaltı yaptık. Kahvaltının
ardından tabelaları takip ederek Karasu ırmağı boyunca ilerledik. Şelalerin
bulunduğu alan orman bölge işletmesinin kontrolü altında ve 14 liralık bir
ücret ödeniyor. Yazın gelip bütün gün kalanı anlarım ama kışın ortasında sadece
şelaleri görmeye gelen insanlardan da para almak bana soygun gibi geldi. İlk ve
en büyük şelalenin ardından yukarıya doğru tırmanarak irili ufaklı 20 civarı
şelale görülebiliyormuş.Biz ilkini görmekle yetinip yolumuza devam ettik.
Navigasyona göre bulunduğumuz noktadan İnaltı mağarasına giden bir dağ yolu vardı ve mağaraya ulaşım süresini 50 dakika olarak gösteriyordu Sıcaklığın düşük olması ve dağlarda yer yer kar olması nedeniyle mağaranın açık olup olmadığını soralım dedik. Zira o kadar yolu boşu boşuna gitmekde vardı. Google haritalarda yazan telefon numarası yanlışmış. İnstagramda bulduğumuz numaradan mağaranın işletmecisine ulaştık. İyiki aramışız. Mağara kış sezonunda kapalıymış.
Geldiğimiz yoldan geri dönerken aniden kar bastırdı. İşin
ilginci geçtiğimiz yerde kar yağarken arasıra kendisini gösteren deniz kıyısında
kardan eser yoktu.
Yol ayrımında rotamızı kalesiyle ünlü Boyabat’a çevirdik. İlçede ufak bir tur attıktan sonra kaleye çıktık. Romalılar tarafından yaptırılan kaleye önce Selçuklular sonra Osmanlılar eklemeler yapmış. Benzerlerine kıyasla büyük ve bakımlı bir kaleydi. Kaleye yaya çıkış karanlık bir tünelin içinden yapılıyor. Çıkış yorucu olsa da kaleden manzara güzel.
Dönüş yolunda haydi bir de Gerze’yi
görelim dedik. Aslında Gerze’de görülecek tarihi bir yer yok ama hem güneşin
batışına hem de uçağımızın kalkma saatine daha zaman vardı. Türkiye’de ilçeleri
şehir merkezinden daha büyük görünen yerler var. Gerze de sanki Sinop’tan daha
büyüktü. Burada da kıyıya paralel caddelerde birkaç tur atıp yeniden Sinop’un
yolunu tuttuk.
Akşam aracımızı tarihi cezaevine yakın bir yere park edip Sakarya
caddesinde bir pastanede günün yorgunluğunu atarken bir kez daha küçük
şehirlerin insana ne kadar fazla huzur ve yaşam kalitesi kattığını
düşünüyorduk.
Sinop’ta nerede kaldık? Polisevi
Sinop’tan ne aldık? Üzümlü ve cevizli nokrul
Sinop’ta ne harcadık? Uçak bileti: 120 lira, Araç kirası:
200 lira, Mazot: 40 lira, Konaklama:42 lira, Yemek,ıvır zıvır: 120 lira