2 Mayıs 2015 Cumartesi

BOSNA - Travnik,Mostar,Saraybosna

Bosna'ya ilk gidişim 2005 yılının sömestre tatilindeydi. Oldukça soğuk ve karlı bir havada tek başıma Saraybosna ve Mostar'ı gezmiştim. Aradan tam 10 yıl geçmiş; dile kolay. Baktım Türk Hava Yolları kampanyası var, geçmişi yad edeyim dedim. Cuma sabah gidiş, pazar akşam dönüş olarak biletlerimizi aldık. Üstelik bu kez 3 kişiydik ve bu da araba kiralamamız ve yeni yerler görmemiz için yeterliydi.

Bosna-Hersek balkanlarda Osmanlı izlerinin en yoğun olarak görüldüğü ülkelerden. Bu nedenle rotamızı çizerken araştırmamızı bu konuda yoğunlaştırdık.



7:30 da İstanbul'dan kalkan uçağımız 1 saatten biraz fazla bir sürede bizi Saraybosna havaalanına ulaştırdı. Havaalanı şehrin 10 km dışında. Bosna Hersek Avrupa'da Türk vatandaşlarından vize istemeyen nadir ülkelerden. Hal böyle olunca uçak bizim gibi hafta sonu tatilini geçirmeye giden  Türk vatandaşlarıyla doluydu. 

Kiralamamızı Budget firmasından yaptık. Bosna'da Türk ehliyeti ile araç kullanmada hiç bir sıkıntı yok. Yalnız araç üzerinde oluşacak en ufak bir hasarda, hatta çizikte bile polis çağırıp tutanak tutturmamız gerektiği aksi taktirde masrafın bizim tarafından karşılanacağı söylenince biraz gerilmedim değil. Yeri gelmişken; Diyarbakır'da kiraladığım aracı geri geri giderken taşa sürterek plakayı yamultmam, ya da Kayseri'de kiraladığım aracın Ürgüp yolunda jant kapağının düşerek kaybetmem sonrasında "önemli değil abi, canın sağolsun" diyerek içimi rahatlatan yurdumun güzide "rent a car"cılarına saygılarımı sunuyorum.


Aracımıza kurulup yola koyulana kadar saat 9:30 u geçmişti. Bütün bu hengamede para bozdurmak hiç aklımıza gelmediğinden ve geldiğinde de başkente para bozdurmak için girmek istemediğimizden rotamızdaki ilk şehrimiz Travnik'e gitmek için Saraybosna havaalanından çıktıktan sonra Zenitza otobanına doğrudan giriş yaptık.Bosna'da geçirdiğimiz 3 günde geçtiğimiz tek otoyol da burasıydı. Bosna'da yollar düzgün, güvenli ancak genelde tek gidiş-geliş. Travnik'e gitmek için otobandan bir noktadan sonra çıkmak zorundasınız. Paralı yolun sonunda 2,5 Euro civarında tutan otoban parasını Euro olarak ödeyip para üstünü Bosna markı olarak geri aldık.

Travnik eski bir Osmanlı kenti. Bu nedenle sokaklarda gezerken pek yabancılık hissetmiyorsunuz. Arabayı park ettikten sonra önce ana caddeye (Bosanska caddesi) çıktık. Sağlı sollu pek çok Osmanlı eserini bu cadde üzerinde görebilirsiniz. Hacı Ali bey camii, Saat kulesi, Perişan Mustafa Paşa mezarı, Elçi İbrahim Paşa medresesi, sokak çeşmeleri bunlardan bazılarıydı.




Hem iç, hem dış süslemeleri halen orijinal haliyle korunan Alara camii ise bence bunların içinde en güzeliydi.

Bosna Ziraat Bankası'nda para bozdurarak Bosna marklarımıza kavuştuk. Tavsiye üzerine Bosna'nın meşhur saç böreğini tatmak için Ziraat bankasının az ilerisindeki börekçiye girdik. İtiraf etmeliyim böyle bir böreği ne Türkiye'de ne de sonraki iki günümüzde Bosna'da başka bir yerde yemedim. Ispotna saca (saçta pişen) börek burada közde çıtır çıtır pişirilerek servis ediliyor. Travnik'e yolunuz düşerse Alaca camiinin tam karşısındaki börekçiye mutlaka uğrayın.


Eski Osmanlı kalesine ulaşmak için yine eski Osmanlı mahallelerinden geçmek gerekiyor. Çevrede irili ufaklı bir çok camii var. Sorduk, bunların bazıları sadece bayramlarda açılıyormuş. Bazıları da dıştan iyi gibi görünse de içleri virane bir biçimde kaderine terk edilmiş.

Kale hem manzarası hem de günümüze bozulmadan gelmiş duvarlarıyla etkileyiciydi. Bir müddet burada vakit geçirdik. Kalenin içinde Travnik'in geçmişinin fotoğraflarını ve yerel kıyafetlerini görebileceğiniz bir de müze var.





Stari grad (eski şehir)'in alt tarafında gürül gürül akan bir nehir var. Adı Plava Voda. Anlatılanlara göre Bosna'nın fethi sırasında Fatih Sultan Mehmet buradan su içmiş.



Akşamüstü Travnik'ten ayrılarak Mostar'a doğru yola koyulduk. Geldiğimiz Saraybosna - Zenitza otobanını kullanarak Saraybosna üzerinden Mostar'a gitmek yerine nispeten daha kullanılmayan bir yol olan dağlık yolu tercih ettik. Travnik'ten ayrılırken sıcaklık 12 dereceydi. Yolda manzara mükemmeldi ancak rakım yükseldikçe hava sıcaklığı sıfırın altına düştü ve kar başladı. Neyseki alçaldıkça sıcaklık yeniden yükseldi ve 10'lu seviyelere ulaştı.



Bosna'da börek kadar meşhur olan bir diğer lezzet de Saraybosna - Mostar yolu üzerinde Jablanica denilen yerde bulunan kuzu çevirmeciler. İnternetten yaptığım ön araştırmada önerilen en tepede ve en pahalı olanına girdik önce. Lakin Neretva nehri manzaralı masalardan biri boşalmasına rağmen bizi ısrarla yol tarafındaki masaya oturtan garsonu protesto ederek bu lokantadan ayrıldık. Daha mütevazi olan bir diğerinde (Restoran Maksumic) yediğimiz aşağıda fotoğrafı da bulunan löp kuzu eti adeta lokum gibiydi. Kilo hesabıyla getirilen yemeğe ödediğimiz hesabı yazarak da hiç moral bozmak istemiyorum. Yolu düşen bu bölgede dursun yesin. Tavsiyemizdir.


Yola çıkmadan önce rota, gezilecek yerler ve nerede ne yenir üzerine bayağı bir kafa patlattım ama kalacak yer konusunda Mostar'da bir iki pansiyonun adını yazmaktan başka hiçbirşey yapmadım. Bazen spontane olmak önceden rezervasyon yapmaktan daha iyi oluyor. Gece 9 civarında Mostar'a vardığımızda sokaklarda in cin top oynuyordu. Amacım Mostar köprüsüne yakın pansiyonlardan birinde kalmaktı ancak kalacağımız yerin araç parkı da olmalıydı. İlk baktığım pansiyon pazarlıkla adam başı 10 Euro ya düşmeyince aracımızı geçici olarak önüne yanaştırdığımız Hotel Deny de şansımızı denedik. 60 Euro'dan başlayan oda fiyatını 45 Euro ya düşürünce kalacak yer sorunu da çözülmüş oldu.

Mostar'ın nehir kenarına kurulmuş olan eski yapılaşması dikkat çekiyor. Nehir üzerinde Osmanlı zamanında onlarca köprü kurulmuş. Camiler, çeşmeler yapılmış. Bosna'da 1992 yılında yaşanan savaş Bosna'nın özellikle Müslüman halkın yaşadığı şehirlerinde büyük yıkıma neden olmuş. Savaştan sonra çoğu onarılan Osmanlı eserlerinin yanında halen savaşın izlerini üzerinde taşıyan onarım geçirmemiş eski evler ve kamu binaları sokaklarda dolaşırken göze çarpıyor. Gezdiğimiz tüm şehirlerde üzerinde mermi izleri olan yapılar gördük.



Mostar'ın simgesi haline gelmiş Mostar köprüsü de savaş sırasında sırp topçularının ateşi sonucu yıkılmış, 2000 yılında aslına uygun bir şekilde onarılarak eski görkemli haline geri döndürülmüş. Mostar'ın eski dar sokaklarında dolaşırken tipik Osmanlı mimarisini gözlemleme fırsatı buluyorsunuz.





Osmanlı'dan önce bölgede müslümanlığı yaymak için Bosna topraklarına gönderilen Sarı Saltuk ya da Alperenler Tekkesi manzarasıyla göz kamaştırıyordu. Mostar'a 20 kilometre uzaklıktaki Blagaj'da yüksek bir kayalığın tam dibine yapılmış yüzlerce yaşındaki evi ziyaret ederken yanı başında coşkuyla akan nehrin sesi hepimizi dinlendirdi. Burada yediğimiz çıtır baklavayı da anmadan geçemeyeceğim.






Blagaj'dan sonra güney yönünde devam ederek Pocitelj köyüne ulaştık. Burası camisi, hamamı, evleri ile gezdiğim yerler içerisinde en bozulmamış olan köydü. Manzaranın tadını çıkarmak için kaleye tırmandık. Önde akan yemyeşil Neretva şehri, arkada görülen yüksek dağlarla uyum içerisindeydi.






 Bir sonraki durağımız olan Kravice şelalerine doğru yola çıktık. Araştırmalarımızda tesadüf eseri varlığını öğrendiğimiz Avrupa'nın en büyük şelalerinden biri Bosna'da bulunuyor. Mostar'dan Hırvatistan sınırına doğru ilerlerken sağa sapıp yola devam etmeniz gerekiyor ama Kravice şelalelerini belirten herhangi bir tabela yok. Hatta Mostar'da otelden aldığımız turistik haritada bile en ufak bir bilgi yoktu. Telefonumuzun yardımıyla karşımıza ne çıkacağını bilmeden ıssız yollardan ilerledik. Hatta telefona önceden indirip çevrimdışı kullandığımız Navmi navigasyon programı da olmasa bulabilir miydik bilmiyorum. Nihayet şelaleye vardığımızda buraya kadar boşuna gelmediğimizi anlayacaktık.



Şelalede bir güzel ıslandıktan sonra geldiğimiz yoldan Mostar'a döndük. Bu kez akşam yemeğinde bir diğer Bosna lezzeti cevapciciyi denedik. Pide arasında bildiğimiz köfteyi yemek bizi o kadar da etkilemedi zira aklımız hala dünkü kuzu çevirmede idi.

 Son gün kahvaltının ardından Saraybosna'ya doğru yola çıktık. Yol üzerinde 2. dünya savaşı sırasında yıkılmış ve aynen yıklıdığı haliyle duran Neretva köprüsünü gördük. Burası aynı zamanda aynı isimli filmin de çekim platosu olarak kullanılmış. Alanda bir de müze vardı ama pazar olması nedeniyle kapalıydı.


 Yolumuzun üzerinde Konjic isimli bir diğer kasabada da Osmanlı'dan kalma meşhur bir köprü olduğunu okumuştum. Tabiki buralara kadar gelmişken Konjic'e de uğramalıydık. Burası da ziyaret ettiğimize değdi diyeceğimiz köprüsü, küçük çarşısı, Amasya'yı andıran nehir kıyısındaki evleri ile hoş bir yerdi.

Saraybosna'nın girişinde Vrelo Bosna adında bir milli park var. Gelmişken buraya da uğradık. Milli parktan ziyade Saraybosna halkının temiz hava almaya geldiği bir dinlenme yeri gibi geldi.



1992-1995 arasında süren Bosna savaşı sırasında Saraybosna'nın dışında bir evin altına kazılan ve Saraybosna'nın kuşatması boyunca kullanılan "Hayat Tüneli"ni uzun uğraşlar sonucunda sora sora bulduk. İyi bir navigasyon ya da yanınızda bilen birisi olmadan bu müze eve ulaşmak çok zor ve açıkçası hem bulmak için çektiğimiz çileye hem de ödediğimiz paraya değmediğini düşündük. 

Saraybosna merkezde aracımızı park edip Başçarşı'yı dolaşmaya başladık. Başçarşı Osmanlı'dan kalma dar sokak ve dükkanlarıyla eskiyi günümüzde de yaşattığından olsa gerek çok kalabalıktı. Pazar öğleden sonra olması ve havanın ılıklığı nedeniyle adeta bütün Saraybosna halkı Başçarşı'daydı. Tarihi sebil, Gazi Hüsrev Bey camii ve medresesi gibi yapıları görüp şehrin daha yeni bölgelerine doğru yürüdük.



Günün yorgunluğu ve uçuş saatimizin de yaklaşması ile birlikte biraz alışveriş yapmak için bir avm'ye girdik. Tekrar arabamıza giderken Mustafa Hoca'nın Saraybosna'da üniversite okuyan eski bir öğrencisini görmemiz hepimizi şaşırttı ve bu sayede yerel bir rehber eşliğinde giderayak bir kaç lezzet durağına daha uğradık. O kadar ki gece dönüş uçağına bindiğimizde yemek yiyecek yerimiz kalmamıştı.



1 yorum:

  1. Tebrikler gerçekten güzel bilgiler vermişsiniz. İnsanın Bosnaya gidesi geliyor

    YanıtlaSil