Genelde
Orta Avrupa turlarına katılanlar Budapeşte Viyana ve Prag’ı birlikte ziyaret
ederler. Daha önce hem Budapeşte hem Viyana’yı ayrı ayrı iş gezilerimde görme fırsatı
bulmuştum. Bu kez bir fırsatını bularak Prag ve kaplıcalarıyla ünlü Karlovy
Vary’i ziyaret ederek bu ünlü üçlemeyi tamamladım :)
Çek
Cumhuriyeti’nin başkenti Prag istanbul’a 2.30 saat uzaklıkta ve yerel saat Türkiye’den
1 saat geride.
Havaaalanında
kur düşük olduğundan sadece 5 euro bozdurdum. 119 numaralı otobüsün son durağı
olan Nadrazi Veleslavin istasyonundan metro’ya aktarma yapılıp şehir merkezine
ulaşmak yarım saat kadar sürüyor ve sadece 32 koruna (1.5 Euro)
Bu
gezimde kalacak yeri couchsurfingden ayarladım. Ev sahibem pragda oğluyla yaşayan
bir Amerikalı bir bayandı. Sağolsun kendi evimdeymiş gibi hissettirdi.
|
Municipal House 1911 yılında inşa edilmiş. |
Prag
merkezden uzaklaştıkça artan sayılara göre bölgelere ayrılmış. Turistik bölge
prag 1. Bu şekilde prag 13 e kadar gidiyor. Ancak ulaşım ağı çok iyi. Altta
metro üstte tramvay ve otobüs ile her yere kısa sürede ulaşılabiliyor.
|
Powder tower ilk olarak 1475 de gözetleme kulesi olarak inşa edilmiş |
İlk
günümü prag’ın turistik yerlerine ayırdım. Kasım ayı olmasına rağmen hava ılıktı
ve çok kalabalıktı. Belirtmeliyim ki Prag’da tam bir turist istilası var. Bu
nedenle merkezde herşeyin fiyatı normalin iki katı ve hizmet kalitesi kötü.
Örneğin döviz büroları turistik yerlerde hem düşük kurdan bozuyor hem de komisyon
alıyor. Ya da bir barda bira normalde 40-50 koruna iken bu bölgede 80-90 koruna
istiyorlar.
|
Museum metro istasyonuna da adını veren tarihi müze binası 1800 lerin sonunda yapılmış. |
Prag’da
gezdiğim yerler;
Gezime
cumhuriyet meydanından başladım. (Namestki republiky) Burada bulunan powder
tower ve yanıbaşındaki Municipal house’ı gördükten sonra Celetna caddesi
boyunca ilerleyip eski kent meydanına ulaştım.(Staromastke Namesti) Burası için
prag’ın kalbi diyebilirim. İlk dikkatimi çeken astronomik saat kulesiydi. Bu
görkemli saat kulesinin önünde toplanan insanlar her saat başında kulenin
üzerindeki kuklaların gösterisini izliyorlar.
|
70 metre uzunluğundaki astronomik saat kulesi |
Meydanın diğer tarafındaki büyük bir
kilise var.(Church of our lady before tyn) Ortaçağ’dan fırlamış gibi duran bu kiliseyi
ve meydanı yukarıdan görebilmek için saat kulesine çıktım. 120 koruna (4 euro) Zaten
buradan prag manzarasını gördükten sonra uzaklarda görülen Petrin kulesine
çıkmak akıl karı gelmedi. Sonradan ev sahinimden öğrendiğime göre Petrin
kulesine çıkan finükülerde bakım nedeniyle kapalıymış.
|
Astronomik saat kulesinden eski kent meydanı manzarası paha biçilmez. |
Meydanın diğer tarafında
da St. Nicholas kilisesi var. Parizska caddesi boyunca ilerleyerek Prag’ın
yahudi bölgesine ulaştım. Burada birçok sinagog ve yahudi mezarlığı var. Karlova
caddesinden geldiğim yönde geri dönerek Clementinumu görüp Prag’ın ünlü Charles
köprüsü’ne geldim. (Karluv most) Köprünün her iki girişinde de kuleler var.
Nehrin karşı yakasındaki kuleye çıktım. 90 koruna (3 euro) Tekrar karşı tarafa
geçip ara sokaklardan National Theatre a ulaştım. (Narodni Divadlo)
|
Yapmına 1357 de başlanıp 1402 de tamamlanan Charles köprüsü |
|
Köprü kulelerinden Charles köprüsü |
|
Vladva nehri, Prag kales, ve St.Vitus katedrali |
Gezimin
ikinci gününü ev sahibimden aldığım tavsiyeler üzerine Prag’ın turist istilasından
olabildiğince kaçabileceğim, yerel halkın takıldığı yerler üzerine planladım.
Kaldığım Flora semtinde bulunan Oslanske mezarlığıyla güne başladım. Avrupa’da
mezarlıklar park gibi. Sabah yürüyüşüne çıkanlar, koşanlar, banklarda oturup gazete okuyanlarla
doluydu. 1600lerin sonlarında Prag’da bir veba salgını baş göstermiş. Mezarlık
o zamanlarda kurulmuş. Hristiyan ve Yahudi bölümleri varmış. Evsahibim Kafka’nın
mezarının da burda olduğunu söyledi ve yerini tarif etti ama ilgimi çekmediğinden
aramadım.
|
Prag eski meydan günün her saati gösterilerle dolu |
5
numaralı tramvaya binerek Hradcany bölgesine gittim. Tepede görünen Prag Kalesi
ve yanındaki St.Vitus Katedrali,Eski Kraliyet sarayı,St. George Basilicası gibi
birçok tarihi yeri dışarıdan görmekle yetindim. Tekrar nehri soluma alarak
yüzlerce yıllık binalarla dolu dar sokaklardan geçerek Smichov semtine doğru
ilerledim. Bazen küçük bir kafede soluklandım bazen nehre karşı bir banka
oturup uzaklardaki prag’ı seyrettim. Palackeho köprüsünden geçerek Vysehrad
semtine vardığımda güneş batıyordu. Turist kalabalığından kaçtığım bu ikinci
günümde ilk güne göre daha çok keyif aldım.
Prag’da
dilenciler çok dikkatimi çekti. Bugüne kadar hiçbiryerde görmediğim şekilde bu
abiler yada ablalar yere boylu boyunca uzanıp önlerinde boş bir teneke
tutuyorlar. Başları eğik durumda sadece yere bakıyor. Aslında önlerinde teneke
olmasa dilenci olmadıklarını bile anlamak zor. İçip sızmış diye
düşünebilirsiniz. Acındırma amacıyla yaptıklarını düşündüğüm bu hareketin işe
yarayıp yaramadığını bilmiyorum ama ben hiç para veren görmedim.
|
Çeklere özgü bir tatlı; trdelnik |
Çek Cumhuriyeti’ndeki
3.ve son günümde otobüsle 2,5 saat mesafedeki Karlovy Vary’e gitmek üzere
Florenc’e geldim. Student agency isimli otobüs firması Karlovy Vary’e gidiyor
ve bilet ücreti 160 koruna (6 euro).
Karlovy Vary, Prag’a göre oldukça soğuktu.
Turizm bürosuna uğrayıp bir harita istedim ve gezilecek yerleri harita üzerinde
işaretlettim. Burası kaplıcalarıyla ünlü bir şehir. Ohre nehri boyunca
ilerlerken sağlı sollu çok güzel binalar görülüyor. Bunların bir çoğu spa
otelleri. Yoldaki çeşmelerden sıcak sular akıyor. Başında insanlar toplanmış. Baktım
herkesin elinde ufak mataralar. Doldurup doldurup içiyorlar. Ben de aldım bir
matara ve doldurdum. Suyun tadı berbattı. Şifa niyetine bile olsa iki yudumdan
fazla içemedim.
Karlsbad otelini buldum. Atatürk 1917 yılında bir süre bu
otelde kalmış.
Karlovy Vary’i tepeden gören Diana kulesine çıkmak için
finükülere bindim. Etraf ormanlarla kaplı olduğu için hava çok temizdi. Dönüşte
finükülere binmeyerek merkeze ormanın içinden yürüyerek döndüm. Merkezde
kubbeleri altın renginde olan bir ortadox kilisesi vardı. Burası Moskova’daki
Aziz Vasili Kilisesi’nden esinlenilerek yapılmış.
Akşam
Prag’a geri döndüm ve metroyla doğrudan eve gitmek yerine eski şehri bir de
gece görebilmek için Mustek durağında indim. Artık tanıdığım sokaklardan
geçerek eski meydan ve çevresini dolaştım. Pandomim sanatçıları, müzisyenler mesleğini icra edip para kazanma peşindeydi.
Eve döndüğümde
sessizlik hakimdi. Meğer ev sahibem hastalanmış. Geçmiş olsun diyerek odama
çekildim.
Ertesi
gün İstanbul uçağı öğleden sonra 15:00 de olduğundan en azından öğlene kadar
gezme planım vardı. Sabah sağanak yağmurun sesiyle uyanınca yataktan çıkasım
gelmedi. Prag’da ki son günümü tembellikle geçirdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder