Asıl plan Ukrayna’ydı. THY’nin yeni açılan hattı İvano
Frankivsk’e gidiş dönüş 220 liraya bilet almıştık. Perşembe’den pazara Karpatlarda
temiz dağ havası alacak, yakındaki Lviv şehrini keşfedecektik. Uçuş tarihine 1
aydan az zaman kala THY’den bir sms aldım. Uçuş iptal olmuştu. Bir anda kafamda
bir şimşek çaktı. Mademki uçuş benden kaynaklanmayan bir sebepten iptal oldu o
halde değişiklik hakkım da olmalı diye düşündüm. Ve böylece bizim Ukrayna
bileti bir anda cillop gibi bir Portekiz biletine dönüştü. Perşembe sabah
Lizbon’a gidiş, Pazar akşam Porto’dan dönüş şeklinde güzel bir değişiklik
yaptık.
Lizbon uçuşumuz sabah 7:35 de idi ve uçuş tam 4 saat 55
dakika sürdü. Portekiz’de saat Türkiye’den 2 saat geride.
|
Praca de commercia (ticaret meydanı) |
|
Lizbon'un tarihi tramvayları |
Pasaport polisinden sorgusuz suailsiz ayrıldıktan sonra
metroya doğru yürüdük. Havaalanından şehir merkezine metro ile ulaşmak mümkün.
Lizbon’da günlük ulaşım kartının uygun olduğunu okumuştum. Kart depozitosu 50
sent. 24 saatlik sınırsız ulaşım ise 6 euro. Yani toplam 6,50 euro’ya
metro,tramvay,otobüs vapur ve tarihi asansöre (Santa Justa) binilebiliyor.
Metronun girişinde tam otomatların önüne gelip paraları hazırlamıştık ki
karşıdan gelen ve uçağa binip ülkelerine dönecek olan İspanyol bir gurup
ellerindeki kartları bize verdi. Böylece 6,50 euro cebimizde kaldı. Bu duygusal
eylemi bizde ülkeden ayrılırken başkalarına yaparak mutluluğun doruklarına
ulaştık tabi.
Lizbon’da kaldığımız yer, Baixa Chiado metro istasyonuna
yürüyüş mesafesindeydi. Gecelik sadece 20 Euro ödeyerek Yes Lisbon Hostel'de kaldık. Bu bölge Lizbon’da konaklamak için en uygun bölge. Çantaları
bırakıp kendimizi dışarı attık. İlk durak Belem semti. 15 numaralı tramvayın
nerden geçtiğini sordum. Lizbon’da iki eski tramvay hattı çok ünlü. Bunlar 15
ve 28 numaralı tramvaylar. 15 Belem’e giderken 28 Alfama semtinden geçerek kaleye
doğru çıkıyor. 25 dakikalık bir tramvay yolculuğundan sonra Belem’e vardık.
Jeronimos manastırını karşısındaki parkta oturarak izledik zira önünde ciddi
bir kuyruk vardı. Manastırın inşaatı 70
yıl sürmüş ve yapımına harcanan paranın kaynağı Portekiz’in baharat
ticaretinden sağlanmış.
|
Jeronimos manastırı, Belem |
|
Kaşifler anıtı, Belem |
|
Belem kalesi |
Manastır’ın karşı tarafında sahile doğru yürüyünce Padro dos
descobrimentos (kaşifler anıtı) ile karşılaşılıyor. Sahilden yürümeye devam
ederek Torre de Belem’e (Belem kalesi) ulaştık.
Sömürgelerden getirilen
kölelerin hapsedilmesi için yapılmış olan bu kule çok fotojenik.
Belem’e gelince yapılması gereken bir diğer etkinlik ise
Pastais de Belem’e (Belem pastanesi) uğarayarak burda Nata yemek. Bu pastane
manastırın 100 metre gerisinde. Zaten önündeki kuyruk nedeniyle farketmemek
imkansız. Önünde uzayıp giden kuyruğa girmek yerine Türk’lük yapıp çıkıştan
içeri girdik. İçeriye doğru, sonradan yandaki dükkanları satın alarak
büyütülmüş izlenimi veren bir çok oda var ve her yer ağzına kadar insanla dolu.
Meşhur Nata’yı tattık ve nasıl yapıldığını da gördük. 1 nata 1,05 euro.
|
Meşhur nata |
|
Pastanenin önünde her zaman sıra var. |
Bu arada hem Lizbon hem de Porto’nun her köşebaşında
pastaneler var ve nata dahil her ürün satılıyor. Bir çok pastanede paket içinde
6’lı nata 5 euro. Lidl’da 35 sent. Portekiz’de geçirdiğimiz sürede gözümüze hoş
görünen her tatlıyı denedik, valla adamlar işi biliyor.
Tekrar 15 numaralı tramvaya binip merkeze dönerken köprüye
yaklaştığımızı görünce inip sahile yürüdük. Ponte de 25 Abril (25 nisan
köprüsü) ve karşı kıyıda tepeye inşa edilen Cristo Rei (Hz. İsa) heykelini
gördük. Panoromik manzara için vapurla karşı kıyıya geçip bu heykele çıkma
niyetimiz de vardı ama vazgeçtik. Bu arada Lizbon’da İstanbul gibi 7 tepe
üzerine kurulmuş.
Praca do Comercio (Ticaret meydanı) çok kalabalıktı. Çok
eskilerde de Lizbon’un meydanı olarak kullanılan bu meydanın sağ tarafına doğru
gidince Alfama semti ile karşılaşılıyor. Portekiz’in bir Akdeniz ülkesi
olduğunu hissettiren dar sokakları, saksılı, çiçekli camları, binaların dışına
asılan çamaşırlarıyla bu semt görülmeye değer. Tepede bulunan San Jorge
kalesine çıktık. Buraya 28 numaralı tramvay ile çıkılabileceği gibi, hem Alfama
semtini hem de yol üzerinde bulunan Lizbon katedralini görmek için yürüyerek de
çıkılabilir.
|
Lizbon katedrali |
|
Kale yolunda Lizbon manzarası |
|
Santa Justa asansörünün en üst katı aynı zamanda seyir terası |
|
Rossio meydanı |
Praca de Commercio'a ya sırtımızı verip kuzeye doğru yürüdüğümuzde Ourio caddesi
üzerinde Elevador de Santa Justa (Santa Justa asansörü) var. Bu tarihi asansör
Bario Alto adı verilen üst semte çıkmak için kullanılıyor. Bu semt lokantaları,
barlarıyla ünlü. Asansöre günlük toplu
taşıma kartı ile binilebiliyor.
Asansörün önündeki caddeden dümdüz devam ederek Rossio meydanına
ulaştık. Daha sonra aynı caddeden ilerleyerek her iki tarafı ağaçlarla çevrili
Avenida de Liberdade caddesi boyunca yürüdük. Yolun en sonunda Marques de Pompal
adında geniş bir meydan var. Akşam Bairo Alto’da bir mekana gitme planımız
vardı ama uzun süren uyanıklık ve günün yorgunluğuna yenik düştük.
|
Sintra tren istasyonu |
|
Sintra'da merkeze doğru giden yol. |
Ertesi gün kahvaltıdan sonra erkenden yol koyularak tüm günü
Lizbon’un dışına ayırdım. Rotam şu şekildeydi. Lizbon-Sintra-Cabo de
Roca-Cascais-Lizbon. Otellerle anlaşmalı birçok tur firması bu rotayı Cabo de
Roca’ya uğramadan 50-60 euro ya yaptırıyor. Cabo de Roca’nın Avrupa kıtasının
en batı ucu. Burayı da dahil eden tur şirketleri daha yüksek fiyatlar
istiyorlar. Sintra’dan Cabo de roca’ya giden bir araç olduğunu öğrenip burayı
da gezi planıma dahil ettim.
|
Lizbon-Sintra-Cascais-Lizbon rotası. Ulaşım maliyeti: 16,65 Euro. |
|
434 numaralı otobüs Sintra istasyonu ile Pena sarayı arasında ring seferleri yapıyor |
Lizbon’da birkaç tane tren istasyonu var. Sintra’ya giden
trene binmek için Rossio tren istasyonuna ulaştık. Günlük ulaşım kartları bu
hatta geçmiyor. Dün kullandığımız karta tek yön Sintra bileti yüklettik (2,15
euro) Günlerden Cuma olmasına rağmen bütün tren Sintra’ya giden turistlerle
doluydu. Sintra Lizbon’un dışında dağların arasında kalmış, yeşilliği bol olan
bir yer. Bu bölgede bir çok saray var. Bizim planımız ise bu sarayların içinde
en ünlüsü olan Palace de Pena (Pena sarayı) ve Quinta de Regaleira. (Regaliera
sarayı) Tren yolculuğu 45 dakika kadar sürdü. İner inmez tren istasyonunun sağ
tarafında bulunan otobüs durağından 434 numaralı otobüse bindik. Sintra’da
görülmesi gereken en önemli saray olan Pena Sarayı yürünemeyecek kadar zor bir
noktada. 434 numaralı otobüs merkezden geçerek Pena sarayının önüne kadar
götürüp geri getiren bir ring. Gidiş geliş 5 euro.
|
Pena sarayında Osmanlı askeri heykeli |
Pena Sarayı dış görünüşü,farklı mimarisi ve çarpıcı
renkleriyle masalsı bir saray. 19.yüzyıl Portekiz romantizm akımının izlerini
taşıyormuş. İçinde bulunan şapel 16. Yüzyılda yapıldıktan sonra diğer
eklentilerle büyüyerek günümüze kadar gelmiş. Burayı yaptıran kral ve ailesi
dışında başka krallar tarafından da 1910 yılına kadar kullanılmış. Sarayın ilk girişinden
geçtikten sonra iki kez daha bilet kontrolü yapılıyor. Kral ve ailesinin
yaşadığı ihtişamlı odaların girişlerinde uzun kuyruklar var ancak beklemeye
değiyor. Burada bulunan odalardan birinde karşılıklı duran Osmanlı askerleri
heykelleri dikkatimi çekti. Sarayın arka tarafı aynı zamanda büyük yemyeşil bir
park ve parkın içinde de tarihi özelliği olan yapılar var. Giriş 14 euro.
Pena’nın çıkışında yine 434 numaralı otobüse şoföre
biletimizi göstererek bindik. Bu kez merkezde indik ve Regaliera Sarayı’na
doğru yürüdük. Bu saray Pena gibi bakımlı yemyeşil bir bahçenin içine konuşlandırılmış
bir çok ufak bölümden oluşuyor. Bazen yapay izlenimi veren göletlerden, bazen
ufak su kanalarından geçiliyor. Zaten bu sarayın diğer adı da yazlık saray.
Tepeye doğru çıktıkça farklı mimarilerde irili ufaklı yapılar,gözetleme
kuleleri,şapeller görülüyor. Burada ilgimizi çeken asıl yapı ise Mustafa’nın
dünyada görülmesi gereken yerler sıralamasına girdiğini söylediği bir kuyu idi.
Bir kuyu nasıl olurda bu sıralamaya dahil olur diye düşünsekte kuyuyu görünce
bu değerlendirmeyi hak ettiğini anladık. Kuyunun içinde su yok ve en alt
bölümden açılan yer altı dehlizlerinden yürünebiliyor. Giriş 6 euro.
|
Regaliera sarayının kuyusu |
|
Arkadakiler için zorunlu özçekim |
Regaliera sarayından çıktıktan sonra merkezde tavsiye edilen
bir pastanede birşeyler atıştırdık ve yeniden istasyona yürüdük. Bu kez
istasyonun sol tarafında bulunan otobüs duraklarından 403 numaralı Cascais
otobüsüne bindik. Bu otobüs yarım saatte bir kalkıyor ve Cabo de Roca’ya
uğradıktan sonra Cascais’e devam ediyor. Ücret: 4,10 euro.
Cabo de Roca Avrupa kıtasının en batı ucu. Atlantik
okyanusunun uçsuz bucaksız görüntüsünü ve kıyıya vuran dalgaları izledik. 15.
Yüzyıla kadar buranın dünyanın sonu olduğuna inanılıyormuş.
Buraya bu yerin önemini bildiren bir anıt yapılmış ve
tepesine de bir haç dikilmiş. Otobüs durağının arkasındaki turizm bürosunda 11
euroya burada bulunduğunuza dair bir sertifika veriyorlar. Japon turistler
sıradaydı.
|
Avrupa kıtasının en batı noktası |
Bir kez daha 403 numaralı otobüse binerek bu kez Cascais’e
gittik. (3,25 euro) Tren istasyonunun önündeki durakta indik. Cascais, okyanus
kıyısında güzel bir sahil kenti. Sokakları cıvıl cıvıldı. Gelmişken okyanusa
ayağımızı sokup günü sahildeki bir lokantada Portekiz usulü biftek yiyerek
tamamladık. İstasyona dönerek yine Lizbon kartımıza tek yön yükleme yaptırdık.
Cascais’den bindiğimiz tren 1 saate yakın bir zamanda bizi Lizbon’a
ulaştırdı.(2,15 euro) Bu kez indiğimiz istasyon sahilde bulunan Cais de Sodre
istasyonuydu.
|
Cascais sahilinde okyanusla buluşma |
|
Cascais sokakları |
|
Portekiz'in meşhur birası |
Ertesi sabah Porto yolculuğumuz için hazırdık. Bu kez de
Lizbon’un Oriente istasyonuna gitmemiz gerekti. Havaalanına giden kırmızı hat
Oriente tren istasyonuna da ulaşıyor. Lizbon – Porto tren yolculuğu 3 saat
sürüyor ve ücreti 24,40 euro. Kapalı ama yağışlı olmayan bir havada Porto’ya
vardık. Kalacağımız hostel Sao Bento istasyonuna yakındı. Bu istasyon Porto’da mutlaka
gezilmesi gereken yerler arasında. Nedeni ana giriş salonunun duvarlarında
bulunan çiniler.
|
Lizbon Oriente istasyonu |
|
Lizbon - Porto yolculuğu 3 saat sürüyor. |
Porto da Lizbon gibi inişli çıkışlı ancak Lizbon’dan daha
küçük ve daha bakımsız. Fiyatlar ise Lizbon’a kıyasla bariz daha ucuz. Gezerken
ilgimi çekti. Denize sıfır ya da deniz manzaralı eski apartmanlar kapılarına
tuğla örülmüş bir biçimde kaderine terk edilmiş durumdaydı. Bunu gezdiğimiz
birçok yerde görünce akşam hostelin resepsiyonuna sordum. Sebep mirasmış. Portekiz’de
aileler kalabalıkmış. Sahipleri ölen evlerin mirasçıları kalabalık oldukları
için kolay kolay anlaşamıyormuş.
Merkezi gezmeye Clerigos caddesinden başladık. Clerigos
kulesini gördükten sonra parkın içinden geçerek Carmelitas kilisesine gittik.
Ardından tarih müzesi binasını görüp tüm rehberlerde görülmesi önerilen tarihi kitapçıya
yol aldık. Maalesef tarihi kitapçı kapitalizmin pençesine yenik düşmüş. İçeri
girmek istediğimde önünde duran adam karşıdaki bilet kuyruğunu gösterdi. Bilet
fiyatını sordum. 3 euroymuş. Kitapçıyı camdan görmekle yetinerek yokuş aşağı
yürümeye devam ettik. Almada ve Alfonso caddelerini ve trafiğe kapalı Passos
manuel caddelerini gezdik. Burada ziyaret edilmesi önerilen tarihi meyve sebze
ve yemek pazarı Marcado do Balhao Cumartesi günleri 14:00 de kapanıyormuş.
Pazar da tüm gün kapalı. Dolayısıyla buraya da yetişemedik. Tekrar Alfonso
caddesine çıkıp Luis 1 köprüsünden karşıya geçtik. Burada panoramik manzara
için en güzel yer Serra do Pilar’ın bahçesi.
|
Carmelitas kilisesi |
|
Portekiz'de eski binalarda çini çok yaygın |
|
Duvarlarındaki çinilerden dolayı Porto'da görülmesi gerekn yerlerden biri; Sao Bento istasyonu |
Douro nehrinin ayırdığı köprünün diğer tarafına Gaia
deniliyor. Bu bölge şarap fabrikalarıyla ünlü. Onlarca marka Porto şarabının
yapım,tadım ve satım yerleri büyük tabelalarıyla tanıtılıyor. Gaia’dan tekrar
karşıya geçerek bu kez Riberia adı verilen karşı kıyının nehir kenarına geçtik.
Burayı Karaköy’e benzettim. Sahildeki küçük barlar bir şeyler yemek, içmek için
ideal. Bir müddet nehri, köprüyü ve Gaia’yı izledik.
Porto güzel. Farklı bir tadı var. Tad demişken bazen
yediğimi, içtiğimi paylaşıyorum. Burada balık köftesi adı verilen meşhur yemeği
tattık. Ben kendiminkini bitirip, arkadaşımınkinden de yedim ama yanında şarap
olmasaydı yiyebilirmiydim bilmiyorum. İlk kez bir yemeği tavsiye etmiyorum. Türk
damak tadına kesinlikle uygun değil. Yine de denemek isteyen olursa mutlaka
yanına şarap alsın.
|
Balık köftesinin görüntüsü içli köfteye benziyor. |
|
1.luis köprüsü; karşı kıyı Gaia bölgesi |
|
En iyi panoramik manzara Serra do Pilar'ın bahçesinde |
|
Köprü manzaralı dar yollar ressamlar için ilham kaynağı |
|
Clerigos kulesi |
Ertesi gün son günümüzdü ve kahvaltıdan sonra çantaları
hostele bırakıp okyanus kıyısındaki Foz’a gittik. Praca da Liberdada’dan 500
numaralı otobüse binmek Foz’a gitmek için yeterli. Otobüsler çift katlı. Porto’da
Lizbon’da olduğu gibi toplu taşıma kartına ya günlük ya da seyahat sayısı kadar
bilet yükletiliyor. Bir bilet 1 saat boyunca tüm aktarmalarda geçerli ve ücreti
1,85 euro. Foz’a gelmişken okyanusla bir kez daha buluştuk. Haritada Foz
sahiline yürüme mesafesinde bir metro istasyonu görünce Porto merkeze dönüşü
otobüs yerine metro ile yapmaya karar verdim. Matasinhos Sul istasyonundan
bindiğimiz tren ile trindade istasyonuna gelip turuncu hatta aktarma yaparak
hostelimize ulaştık. Biraz dinlenme ve birer süper bock tan sonra bu kez metro
hattını havaalanına gitmek için kullandık.
|
Praca de Liberdade |
|
Foz'a giden otobüs sahil yolunu takip ediyor. |
|
Bir balıkçı köyü olan Matasinhos'da bir gece çıkan fırtınada köyün erkeklerinin çoğu ölmüş. Heykel ağıt yakan kadınları tasvir ediyor. |
Dolu dolu geçen bir haftasonu tatilinin sonu pasaport
polisinin bana Türkçe olarak güle güle demesiyle tavan yaptı. Sevdim bu
Portekizi.