Uçuşun sabah saatlerinde olması nedeniyle Tallinn’e ayıracak iki günüm vardı. Bu nedenle bir günümü de Finlandiya’nın başkenti Helsinki’ye ayırdım ama Estonya’ya ilk gidişim olduğu için Tallinn daha çok ilgimi çekiyordu.
Tallinn
uçuşu 3 saat sürdü. Estonya Türkiye ile aynı saat diliminde olduğu için
herhangi bir saat farkı yok. Pasaport polisi kaç gün kalacağımı sordu ve giriş mührünü
bastı. Havaalanından merkeze 2 euro ödeyerek otobüs ile ulaştım. Otobüsün son durağı feribot terminali yani Reissisadam.
Ertesi gün
yapacağım Helsinki seyahatini de düşünerek feribot terminaline yakın Fat
Margaret’s hosteli tercih ettim. 6 kişilik odada yatak gecelik 14 euro.
Oda henüz
hazır değilmiş. Çantamı bırakıp dışarı çıktım. Mayıs ayının tam ortasında hava
günlük güneşlik ama sıcaklık 14-15 derecelerdeydi. Bu bile halkın kendisini yaz
ayındaymış gibi hissetmesine yetmiş.
Sahil kapısı ve fat Margaret kulesi |
Üç kız kardeşler isimli ortaçağ evleri bugün otel olmuş. |
Olav kilisesinin kulesi hem eski şehri hem de denizi görmek için en iyi yer. |
Ortaçağda Tallinn eski şehri dışardan gelecek tehlikelere karşı yüksek surlarla çevrilmiş. Bu surların arasından şehre giriş için 6 tane kapı yapılmış. Kaldığım hostelin karşısındaki büyük kapıdan eski şehre girdim. Kapının yanında bulunan Fat Margaret isimli kule şehrin deniz tarafından gelecek tehlikelere karşı gözlemlenmesi için yapılmış. Kuleye ismini veren Margaret bu kulenin aşçısıymış. Kulenin içi bugün müze olarak kullanılıyor.
İlk önce şehri kuşbakışı görebilmek için 3 euro ödeyerek St. Olav kilisesinin kulesine çıktım. Merdivenleri çok dar olduğundan çıkmak oldukça zor oldu ama manzara için bu tür kilise kuleleri en ideal yerler.
Eski şehir
alt ve üst olarak ikiye ayrılmış. Adından da anlaşılacağı gibi alçakta kalan
yerler alt şehir. Pikk caddesi boyunca yürümeye başladım. Tallinn belediyesi,tarihi
değeri olan tüm yapıların önüne bilgilendirme tabelası koymuş. Dışarıdan
sıradan bir ev görünümündeki evlerin aslında ne kadar eski olduklarını
anlıyorsunuz. Üç kız kardeşler adı verilen ve bugün otel olarak kullanılan
yanyana üç ev 15.yüzyıl tarihliydi.
Toompea tepesinden eski şehir manzarsı mükemmel |
Raekoda meydanı |
Viru kapısı ve kuleleri |
Eski evler genellikle otele dönüştürülmüş. Aynı caddede yürümeye devam edip Tallinn’in en eski kilisesine ulaştım. Kutsal ruh kilisesinin içine girmek paralıydı. Dış duvarında bulunan saat 17.yüzyıldan beri oradaymış.
Raekoja meydanı bir çok eski Avrupa şehrinde olduğu gibi kenarında sıra sıra dizilmiş eski evlerin, ortasında ise belediye binasının olduğu kare şeklinde bir açıklıktı. Meydandaki tüm eski evler zaten ya restoran ya da otel olmuş ama her haliyle Tallinn’in en turistik yeri burasıydı. 1422 yılından beri meydanda bir dükkanda duran eczane halen aynı yerdeydi mesela.
Meydanın çevresindeki sokaklarda biraz daha dolaştıktan sonra şehrin üst taraflarına doğru yürümeye başladım. Eski şehrin en eski kapılarından uzun bacak kapısından geçerek dış cephesi ve kubbesiyle dikkat çekici Alexander Nevsky katedraline ulaştım. Bu mimariyi daha önce nerelerde görmüş olabilirim diye düşündüm. Mimari olarak Moskova’da, Sofya’da, Prag’da ve Kiev’de benzer katedraller görmüştüm. Hatta sanırım Sofya’dakinin adı bile aynıydı. Katedralin diğer tarafında estetik mimarisiyle parlamento binasını ve biraz ileride Dome kilisesini gördüm. Geldiğim yoldan geri dönerek St. Nikolas kilisesinin önünden geçip Özgürlük meydanını tepeden gören Harju tepesinde oturup dinlendim. Eski şehrin bitiminden itibaren yeniden çok katlı binalar, büyük yollar, geniş kaldırımlar görülüyor. Bu arada kiliselerin bazıları aynı zamanda müze olarak kullanılıyor. Birçok Avrupa kentinde olduğu gibi Tallinn’de de irili ufaklı bir çok müze var. İlgimi çeken tek müze Sovyetler birliği ve Nazi dönemlerinde yaşam koşullarını anlatan museum of occupation oldu.
Alexander Nevski katedrali |
Eski şehrin surları |
Tallinn’de eski
şehri tepeden görebilmek için birkaç yer var. Resepsiyondaki kıza sorduğumda en
iyi manzara Toompea tepesinde demişti. Arnavut kaldırımlı yollardan geçerek
ulaştığım alan yerel halkın genellikle güneşin batışına yakın geldiği güzel bir
izleme noktası. Hemen yan tarafta tepede bulunan bina ise Estonya reis-i
cumhurunun konutu.
İstanbul’da tarihi
bizans surlarının yakınında yaşayan biri olarak Tallinn’e gelmişken bir müddet
surlar boyunca yürüdüm. Surların bazı bölümlerinin turistlere açıldığını ve
sadece bu surların üzerinde yürüyebilmek için 5 euro alındığını görünce İstanbul
adına üzüldüm. Bizim surlar yıllar boyunca depremlerden, yangınlardan çok
çekmiş. Yıkılmayan veya restore edilen bölümler ise günümüzde evsiz, barksızlar
içinde yatıyor, aman kimse girmesin, maazallah birisinin başına bir iş gelir diye kapalı. Diğer tarafta
adamlar surların üzerinde çıkıp yürütmek için para alıyor. Eski şehrin en hareketli caddesi olan Viru’da biraz daha gezindim. Viru caddesi’nin sonunda bulunan aynı isimli kapı Tallinn’in kuleleriyle birlikte en ünlü kapılarından.
Tallinn’de
ikinci günümü eski şehrin dışına ayırdım. Eski şehrin doğu yönünde yaklaşık iki
kilometre uzaklıkta bulunan Kadriorg sarayı ilk durağım oldu. Bu arada Büyükelçiliğimiz
de aynı yol üzerinde. Saray, 1718’de rus çarının yazları ikamet etmesi için
yaptırılmış. Öyle ahım şahım bir saray değildi. Bir süre buradaki parkta
dinlenirken Tallinn’de ne kadar çok yeşil alan gördüğümü düşündüm.
Kadriorg sarayı |
Kalamaja bölgesi ve eski evler |
Seaplane harbour'da 1.dünya savaşında kullanılmış bir gemi |
Kalamaja’dan
biraz daha ileride deniz kıyısında Seaplane Harbour’a gittim. Burası eski deniz
araçlarının bulunduğu bir çeşit denizcilik müzesi gibiydi.
Helsinki’ye
giden Lindaline feribotlarının kaltığı terminale giderken geniş bir bina
dikkatimi çekti. Sovyetler dönemine ait olduğu her halinden belli olan
Linnahall, 1980 yılında Moskova olimpiyatları sırasında Tallinn’de yapılan
yelken yarışları için inşa edilmiş. Dışından hiç belli olmasa da içinde 5000
kişilik bir amfitiyatro bile varmış. Dışında yazan tabelaya göre atıl durumdaki
bu binayı yenileme projesi 2018’de başlıyor. Helsinki gezi notlarım için tıklayın.