İlk defa 20’li yaşlarda gittiğim Konya geçen süre içerisinde büyük değişime uğramış. 90’ların sonlarından hatırladığım karmaşa yerini düzene bırakmış. Meydanlar, geniş kaldırımlar, parklar ile şehir güzel bir görünüm elde etmiş.
Konya havalimanı şehrin 15 kilometre dışında. Biz araba kiraladık ancak merkeze toplu taşıma ile ulaşmak isteyenler için servis de var.
Konya şehri, merkezde bulunan Alaaddin tepesini saymazsak dümdüz. Yollar geniş ve ferah. Turistik yerlerin yakınlarında belediyeye ait otopark alanları var ve fiyatları makul seviyelerde.
Konya’da
gezimize Konya denilince ilk akla gelen yer olan Mevlana müzesinden başladık.
Girişte her ne kadar turnikeler ve bilet satış gişesi olsa da içeri girişte
ücret alınmıyor. 13.yüzyılda yaşamış şair ve düşünür Mevlana Celaleddin-i
Rumi’nin mezarı yerli yabancı turistlerle dolup taşmış. Avlunun çevresindeki
küçük odalarda mevlevilerin yaşantılarını anlatan görseller ve o dönemlerde
kullanılan eşyalardan örnekler var.
Mevlana
Müzesi’ne yürüme mesafesinde Aziziye camii farklı minareleri ve mimarisiyle
Konya’da görülmesi gereken diğer bir eser. Caminin ilk yapılış tarihi 1670
olmasına rağmen 200 yıl sonra geçirdiği yangından sonra yeniden yapılmış. Bu
nedenle tarz olarak Tanzimat sonrasının batılılışma esintilerini taşıyor.
Mevlana
müzesinin karşı tarafında bulunan tarihi Mengüç caddesinde yürüdük. Burada
bulunan eski evler restore edilerek cadde turizme kazandırılmaya çalışılmış.Şemsi-i Tebrizi camii ve medresesini dışarıdan görmekle yetinip Karatay medresesine geçtik. Günümüzde Selçuklu eserlerinin sergilendiği bir müze olarak kullanılan yapının orijinal tavanı dikkat çekici.
Sille |
Konya arkeoloji
müzesi yolumuzun üzerindeki bir sonraki durak oldu. Bu büyük şehire nispeten
oldukça küçük ve bakımsız da olsa müze içinde biraz zaman geçirilmesini hak
ediyor.
Konya’nın merkezinden biraz uzaklaşarak Sille ilçesine ulaştık. Burası mübadele öncesi Konya’nın Rum nüfüsunun yaşadığı mahalleymiş. Mübadeleden sonra buranın Rum halkı Yunanistan’a göç edince buradaki eski evler kaderine terk edilmiş. Son 10 yılda Selçuklu belediyesinin gayretleriyle Sille, Konya’nın yeni bir cazibe merkezi olma yolunda ilerliyor. Eski evler elden geçirilmiş, kiliseler restore edilip turizme kazandırılmış. Sille’ye yolunuz düşerse süt kilisesi ve aya irini kilisesini gezebilir, eski evlerin bulunduğu sokaklarda dolaşabilir, Sille baraj gölünün kıyısındaki rekreasyon alanında vakit geçirebilirsiniz.
Çocuklarla
gidilecek diğer bir yer 80 binde devri alem parkı. Bu tematik parkın 3 bölümü
var. Birinci bölüm; Türk ve İslam coğrafyasının ünlü yapılarının maketlerinin
bulunduğu bölüm, ikinci bölüm Türk ve Dünya çizgi film ve masal karakterlerinin
maketleri olduğu bölüm, üçüncü bölüm ise dinazor maketlerinin bulunduğu bölüm.
Oldukça fazla emek harcanmış bir yer ve içerik konusunda çok başarılı. Üstelik
giriş ücreti yetişkinlere 6, çocuklara 3 lira.
Konya’nın
diğer bir görülmesi gereken yeri Tropikal kelebek bahçesi. Egzotik çiçeklerin
bulunduğu sıcak ve nemli bir ortamda rengarenk kelebekler etrafınızda uçuşuyor.
Arasıra üzerinize konuyor veya fotoğraf çekebilmeniz için size poz veriyorlar.
Ayrıca kelebeklerin yaşam evreleri hakkında bilgilendirme panoları da var.
Çocuklarla birlikte vakit geçirmek için ideal bir yer. Giriş ücreti
yetişkinlere 10, çocuklara 5 lira. Tropikal kelebek bahçesine yakın sayılabilecek bir mesafede bulunan Kyoto Japon parkını da gezdik. Tematik park adından da anlaşılacağı üzere Japon mimarisine göre yapılmış.
Konya’ya
gelmişken meşhur etli ekmeği denemeden olmazdı. Köşe bucak her yerde etli ekmek
salonları var. Etli ekmek haricinde mevlana veya bıçakarası gibi alternatifleri
olsa da biz tercihimizi etli ekmekten yana kullandık. İnce hamurlu uzunlamasına
pide de diyebileceğimiz etli ekmek, masaya tahtası ile birlikte getiriliyor ve
salata ile birlikte servis ediliyor.
Gezimiz
sadece Konya ile sınırlı değildi. Güneye Mersin’e doğru yolumuza devam ettik. Okumak için
tıklayın.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil