14 Ağustos 2016 Pazar

GÜNEY KORE,2.bölüm: BUSAN


İlk yaptığım plana göre Seul’den sonra Seoroksan milli parkında 1 gün geçirip gece yolculuğu ile Busan’a geçecektik ancak gerek muson mevsimi olması gerek de Busan’da daha fazla zaman geçirmek istememiz nedeniyle Seoroksan’dan vazgeçerek Seul’dan direk Busan’a gitmeye karar verdik. Ev sahibimiz Mark’a Busan’a otobüsle gitmek için önceden bilet almaya gerek olup olmadığını sordum. “İşe giderken otogara da uğrayalım sorarız” dedi. Yakınlarda bir mini otogar varmış. Seul merkeze gitmeden buradan da binip gidebiliyormuşuz. Otogar gerçekten de Seul’un merkez otogarı centrum city ile karşılaştırıldığında çok ufaktı ve bilet satın alınan gişenin etrafında en ufak bir ingilizce yazı olmamasından yerel halkın kullandığı bir otogar olduğunu belli ediyordu. Busan’a sabah 7’de bir otobüs varmış. Mark “sorun yok, ben bırakırım” deyince adam başı 24600 won ödeyerek biletlerimizi aldık.
Gwangali plajı ve Gwangandaegyo köprüsü
Sabahın köründe kalkıp bizi otogara bırakan Mark’a teşekkür edip vedalaştık. Mustafa couchsurfing sistemi ve Mark hakkında o kadar müteşekkirdi ki durup durup “lan bu adam müslüman olsa kesin cennete gider” deyip duruyordu.
Kore koç seyahatin değerli yolcuları.......

Busan otobüs terminali







Otobüs 2+1 ve çok geniş koltuklara sahip. Geriye doğru bayağı yatabiliyor ve ön koltukla arası mesafeli olduğu için kimse kimseyi rahatsız etmemiş oluyor. Seul Busan arası KTX trenleri 40000 won civarı ve aynı mesafeyi 4,5 saate alıyor. Bizim otobüs yolculuğumuz ise tek mola ile 6 saate yakın sürdü.

Busan otobüs terminalinde turizm bürosuna uğrayıp bir harita edindim ve gezilecek yerler hakkında bilgi aldım. Halihazırda öğle saatleri olduğundan bugün ilk önce şehitliğe gidelim dedik. Birleşmiş Milletler Kore Anıt Mezarlığı olarak bilinen yer Busan’a gelmemin en büyük sebeplerinden biriydi.. Çantaları otogarda emanet dolabına bırakıp metroya indik. Nepo istasyonundan metroya binip 2 numaralı hatta aktarma yaparak Daeyeon istasyonuna ulaştık. Buradan işaretleri takip ederek 15 dakika kadar yürüdük. Emin olmak için bir iki kişiye sorduk ama şansımıza sorduklarımız da burayı bilmiyorlardı. Yol üzerinde bir kavşak Kore savaşına katılan ülkelerin bayraklarıyla düzenlenmişti. Doğru yolda olduğumuzu anladık. Sonunda şehitliğe ulaştığımızda girişte kapıdaki asker bizi esas duruşta selamlayarak karşıladı.

Doğdukları topraklardan binlerce kilometre uzakta şehit düşen, belki annesi, babası ya da çocukları tarafından bir kez bile ziyaret edilemeyen Mehmetçiklerimiz bu yemyeşil mezarlıkta yanyana yatıyorlar. Sadece Türkiye değil, Amerika, Avustralya, Fransa gibi savaşa katılan diğer müttefiklerin şehitleri de burada. Her ülke kendisine ayrılan bölümde bir anıt yapmış. En çok askerini kaybeden ülkelerden birisi Türkiye. 1000 den fazla askerimiz Kore’de şehit düşmüş. Şehitliğin anı salonunu da gezdik. Savaşa katılan askerlerin aileleri tarafından verilen hatıra eşyalar bu bölümde sergileniyor.
Tekrar istasyona dönüp Gwangalli’ye gitmek için metroya bindik. Metrodan inip plaja doğru yürürken ilk kez köpek eti satan bir lokanta gördüm. Gwangali plajı, açıkta görülen Gwangandaegyo köprüsü manzarasında denize girilebilen bir plaj. Bu köprünün gece ışıklandırması, dünyada en fazla led ışık kullanılarak aydınlatılan köprü ünvanını kazandırmış. Gwangali ve Centum city’de biraz daha dolaştıktan sonra geceyi geçireceğimiz couchsurfing’den Ratana’nın ofisinde çalıştığını söylediği Budist manastırına ulaşmak için kendimizi yeniden Busan metrosuna attık. Güney Kore’de yaygın olarak Budist tapınaklarında belirli bir ücret karşılığında kalınabiliyor. Couchsurfing’den konaklama isteğimizi kabul eden Ratana’da bir Budist manastırında ücretsiz konaklama imkanı sağladığını yazınca farklı bir deneyim yaşayacağımızı düşünmüştüm. Metro ile kendisiyle buluşacağımız istasyona giderken kalacağımız yerin dağın başında bir köy olduğunu ve Busan’ın gece ışıklarını uzaktan göreceğimizi bilmiyorduk tabi.
Ev sahibimiz Ratana bizi  metro istasyonunda karşıladı ve hocası olduğunu söylediği diğer bir arkadaşı ile tanıştırdı. Sırt çantalarımızı arabanın bagajına attıktan sonra köye giden otobüslerin geçtiği durağı gösterip ana yoldan ilerlemeye başladık. Birkaç kilometre sonra dağlara doğru giden tali bir yola girdik. Pirinç tarlalarının, ekili bahçelerin arasından geçip yukarı doğru tırmanırken bir yandan Ratana’nın sorularına cevap veriyor bir yandan da ihtişamlı bir Budist manastırı görmek umuduyla dışarıya bakıyordum. Araba durduğunda ise çevremde gördüklerim sağlı sollu birkaç evden başka bir şey değildi.
Ratana bize çevreyi gezdirince Budist manastırlarının bu evlerden ibaret olduğunu anladık. Meditasyon evi, yemekhane, resepsiyon, otel binaları hep küçük küçük evlerdi. Ratana ile burada uyguladıkları sati budismi, meditasyon seansları, felsefeleri, gelecek hedefleri hakkında konuştuk. Kahvaltı sabah 4:30 da, öğle yemeği 10:30 daymış. Ayakta ve oturarak meditasyon yapılıyormuş. Ayakta yapılan ortalama 1 saat sürüyormuş. Buraya uzun dönem meditasyon için gelenlerden ücret alınmıyormuş. Bir müddet gürültü yapmadan meditasyon yapanları izledik. İstersek bizimde meditasyon seanslarına katılabileceğimizi söyledi. Ardından Ratana’nın ofisine geçip muhabbete devam ettik. Konuşma devam ederken Ratana önümüze bir kayıt form koyup kimlik ve iletişim bilgilerimizi yazmamızı, altına da imza atmamızı isteyince ben kibarca formu doldurmak istemediğimi söyledim. Manastıra giren herkes bu formu doldurmalıymış. “Otele mi geldik Ratana?” deyince bir anda ortam buz gibi oldu.Baktım ratana’da bir tiripler, bir tiripler. Neyse dedim geç oldu biz yatalım. Zaten Ratana ile kulübemiz yan yana. Resmi bir şekide iyi geceler diyerek yattık.
Manastırda böyle yerde yatılıyormuş.

Budist manastırı köyde sağlı sollu evlerden oluşuyormuş.

Utangaç hostumuz Ratana ile

Ertesi sabah Ratana’nın kapıyı tıklatmasıyla uyandık. Bizi arabayla metro istasyonuna kadar bırakabileceğini söyledi. Baktım dün akşamki gerginlik yerini misafirperverliğe bırakmış. Otobüsten ineceğimiz durağı, yürümemiz gereken yolu ayrıntılarıyla anlattı. Bugünkü gezi planımız hakkında yorumlarda bulundu.
Metroya geçtik. Dün gece gelirken fark etmemiştik. Bindiğimiz mor hat treninin makinist bölümü yoktu. Dolayısıyla trenin durmasını ve hareket etmesini sağlayan bir vatmanda yoktu. Aşağıdaki videoyu normalde vatmanın olması gereken yerden yani trenin ön tarafından Busan havalimanı istasyonuna yaklaşırken çektim.

Bugün ilk durağımız Gamcheon. Burası hakkında doğunun santorinisi, korenin machu pichusu gibi tuhaf tuhaf terimler okumuştum. Notlarımda metro ile Toseong istasyonuna ulaştıktan sonra 2-2 numaralı otobüse binmemiz gerektiği yazılıydı. Otobüs durağında koreli bir amca bize ısrarla 2’ye binin deyince, o anda 2 numaralı otobüste çıkıp gelince düşünmeden bindik. Sanırım bu otobüs Gamcheon’un bulunduğu tepeye dolaşmadan çıktığı için daha populerdi. İndiğimiz yerde ilk karşılaştığımız manzara bir tepeden ileriye doğru bakıldığında yamaç boyunca uzanan rengarenk evlerdi. Kore Savaşı sırasında bu bölge göçmenler için toplama kampıymış ve yıllarca Busan’ın en fakir, en kalabalık,en zorlu bölgesi olmuş. Bugün uzaktan bakınca rengarenk görünen evler o yıllarda derme çatma kulübelermiş. Günümüzde ise Gamcheon sanat ağırlıklı bir bölgeye dönüşmüş. Rengarenk sokakları yerli yabancı tüm turistlerin ilgisini çekiyor.

Gamcheon kültür köyü


Gamcheon sokakları
Gamcheon’dan otobüse binip anacaddeye ulaştık ve Jagalchi balık pazarına doğru yürümeye başladık. Busan’ın bu bölgesi alışveriş için de ideal bir bölge. İnsan kalabalığı henüz öğle olmamasına rağmen farkediliyordu. Jagalchi balık pazarı Busan’a gelenlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir yer. Kapalı olan pazarın alt katı deniz mahsullerinin satıldığı yer, üst kat ise restoran. Özellikle, denizden babam çıksa yerim diyenler buraya mutlaka uğramalı. Istakozmuş, ahtapotmuş, yengeçmiş bunlar tamam ama bakınca bu ne yahu dediğim deniz canlıları taze taze ve canlı canlı dükkanların önlerindeki akvaryumlarda yüzüyorlar. Gelen müşterinin isteğine göre hemen oracıkta temizlenerek üst katta pişiriliyor ve önünüze getiriliyor. Ortam süper hijyenik. Dükkan önlerinde sürekli sular akıyor, havalandırmalar çalışıyor ve inanması güç ama balık kokusu diye bir şey yok. Fiyatlar yüksekti. Kol kadar balıklar ortalama 20000 won, kral yengeç 40000 wondu.
Jagalchi balık pazarı sadece bu kapalı alandan ibaret değil. Kapalı pazardan çıkıp sola doğru yürüyünce bir de açık pazar var. İşte burda fiyatlar neredeyse kapalı pazarın üçte biriydi. Burada balıklar bizdeki pazarlar gibi açıkta satılıyordu ama kapalı pazara göre dehşet bir kalabalık vardı. Bir çok irili ufaklı lokantada yer bulmak bile zordu. Anladık ki asıl piyasa burası ve hemen bir lokantaya kendimizi atıp kişi başı 7000 wona balık ziyafeti çektik.






Ana cadde Jagalchi ro’dan yolun karşı tarafına geçerek Gwanbok Ro caddesine ulaştık. Biff meydanını gördük. Busan’ın Mahmutpaşa’sı diyebileceğim Gukje market burada. Sokak yemeklerinden giysiye, kitaptan baharata herşey burada satılıyordu. Gwanbok dong caddesinde dolaştıktan sonra Yongdusan park’a çıkmak üzere merdivenleri tırmandık. Yongdusan park ve Busan kulesi bu bölgede görülmesi gereken yerlerden. Busan kulesine çıkmak için 5000 won ödedik. Kule 1973’de yapılmış. Seyir terası 120 metre yükseklikte ve 360 derece görüş imkanı var. Bu yükseklikten de gerçekten konuya hakim olunuyor.
Busan’da ikinci günümüzü Busan’ın en cıvıl cıvıl semti Haeundae’nin aynı ismi taşıyan Haeundae plajında noktaladık. Keyifli bir öğleden sonra oldu. Ama temmuz ayı olmasına rağmen su soğuktu.
Gece manastıra döndüğümüzde Ratana halen ofisinde çalışıyordu. İnternet odada çekmediğinden bir müddet burada takıldık. Ratana’ya Kore’de hristiyanların budistlerden neden sayıca daha üstün olduklarını sordum. Kore Savaşı sırasında Amerikalılar Kore halkına yardım edince halk “bunlar iyi insanlar bunların dinleri de iyidir” diye düşünmüş ve hristiyanlığa geçmiş. Ayak üstü muhabbet koyulaşınca Ratana plajdaki bikinili kızları sordu. Konu konuyu açtı. Bir müddet daha takılıp odamıza çekildik.
Nampo semti

Yıngdusan parkta meditasyon yapan insanlar

Yongdusan park ve arkada Busan kulesi
Yongdusan park

Busan kulesinden manzara


Haeundae sokakları

Haeundae plajı
Başta ne olduğunu anlamadık. Fotoğraftaki yer bir gözlük dükkanı.

Ertesi sabah sırtçantamızı topladıktan sonra Ratana’dan bizi yine metroya kadar bırakmasını rica ettik. Kahvaltıyı uygunsuz saatleri nedeniyle deneyememiş olsakta manastırda kalmak farklı bir deneyimdi. Bugünkü planımız Yonggungsa ve Beomeosa tapınaklarına gitmek ve akşama doğru otobüsle Gyeongju’ya geçmekti. Metro ile Centum City durağına gelip çantalarımızı emanet dolaplarına kilitledik. Ana caddede otobüs durağından 181 numaralı otobüse binerek yarım saatlik bir yolculuk yaptık. Hava bugün kapalıydı ve ara ara yağmur atıştırıyordu.

Yonggungsa (ejderha sarayı) tapınağı alışılagelmiş Budist tapınaklarından farklı olarak deniz kıyısına inşaa edilmiş. Tapınağın dış kapısından girdiğimiz andan itibaren farklı bir ibadethanede olduğumuzu bize hissettiren şey hoparlörlerden sürekli tekrarlanan ilahiler oldu. Yürüyüş yolunca farklı amaçlara hizmet eden buda heykelleriyle karşılaştık. Mesela çocuk sahibi olmak istiyorsunuz. Bu iş için adanmış budaya gideceksiniz. Yada akademik kariyer istiyorsunuz. Sizin işinize bakan buda özel bir buda.

İnişli çıkışlı merdivenlerden sonra ana tapınağa ulaştık. Kayalıklardan bakınca denizin dalga sesleri ilahi seslerine karışıyordu. Bizim coğrafyada görmeye alışık olmadığımız bir mimari ve denizle de birleşince çok güzel fotoğraf kareleri sunuyor.Tapınaklarda ibadet eden insanları izledik. Namazdaki rüku ve secdeye benzeyen hareketleri gözlemledik. Nedense burada bizden başka turist yoktu. Tapınağın videosu aşağıda ;)
Yonggungsa Budist tapınağı



Yonggungsa'da ibadet anları

Resim yazısı ekle

Yonggungsa ana tapınağın önünde

Çocuk sahibi olmak isteyenler soldaki budaya, teog da başarılı olmak isteyenler sağdaki budaya gidiyor :)


Öğle yemeğinden sonra hava iyiden iyiye bozdu. Bu nedenle Beomeosa tapınağından vazgeçerek Gyeongju şehrine gitmek için Busan otobüs terminalinin yolunu tuttuk.
Yağmurlu bir öğleden sonra Busan'a veda ederken




25 Temmuz 2016 Pazartesi

GÜNEY KORE,1.bölüm: SEUL

Herşey ocak 2016’da sosyal medyada takip ettiğim genç bir gezgin arkadaşın katar havayollarının promosyonunu duyurması ile başladı. Uzakdoğu'ya 1000 liraya bilet vardı. Fazla düşünmeden Güney Kore’ye 2 haftalık bir bilet alıp köşeye attım. Arkadaşım Mustafa Ünal’da programıma dahil oldu. Başlangıçta 2 haftanın Güney Kore için fazla olacağını düşünüp Japonya’yı da gezi programıma dahil etmeyi düşünmüştüm ama konuya biraz yoğunlaşınca bu fikrimden vazgeçtim ve Güney Kore’yi sindire sindire gezmeye karar verdim.

Doha havalimanı

Katar havayollarının yemekleri thy'yi aratmadı

Seul'e inişte yoğun sisten göz gözü görmüyordu.

Katar havayolları Doha aktarmalı olarak uçuyor ve İstanbul-Doha uçuşu 4 saat sürüyor. Doha’da 2,5 saat kadar bekledikten sonra Seul uçağına geçtik. Yemekler güzeldi. Uzun uçuşta hem akşam yemeği hem de sabah kahvaltısı verdiler ama B777’nin cam kenarında oturmak uzun bir uçuşta iseniz hataymış; bunu anladım. Hareket imkanı çok kısıtlı. Kalkmak istediğinizde, uyuyan adamı uyandırmak zorunda kalıyorsunuz. Bir de önünüzdeki yolcu koltuğu yatırdı mı alın size “have a nice flight”.
9 saate yakın bir uçuş sonrasında Seul çok yoğun sisli bir havada bizi karşıladı. Uçakta doldurulan iki adet form var. Birisi ülkeye giriş formu, diğeri ise sağlık ile ilgili. Uçaktan indikten sonra ilk önce ateşimiz ölçüldü ve sağlık formunu verdik. Daha sonra tren ile başka bir terminale geçtik. Burada pasaport kontrolü yapıldı. Türk vatandaşları 3 ay süreyle vizesiz Kore’de kalabiliyor.
T-Money Kart bütün Kore'de geçerli.

Metrolarda akıllı telefon kullanmayan yok.

Seul'de kaldığım semt; Daehwa

Seul ulaşımında otobüsler önemli bir yer tutuyor.
 Seul’de Couchsurfing’den Mark’ın evinde kalacaktık. Mark 20 yıla yakın süredir Güney Kore’de yaşayan bir ingilizce öğretmeni. 4 yıl kadar Türkiye’de de çalışmış. Onun bilgilendirmesi ile otomatik yükleme makinelerinden T-Money karta 10000 won yüklettik. Seul Incheon havalimanında T money kart 7 Eleven dükkanında satılıyor. Biz Mark’ın evine yakın olan bir metro istasyonuna ulaşabilmek için otobüsü tercih ettik ancak şehir merkezine giden tren de var. Incheon havalimanının şehre uzaklığı yaklaşık 1 saat. Merkeze ulaştıktan sonra metro ile başka noktalara aktarma yapmak mümkün.
Mark’dan mesaj geldi. Tayfun nedeniyle bir çok iç hat uçuşu iptal olmuş, dün ve bugün evden ayrılmayı planlayan gezginler hala evde olduğundan ev kalabalıkmış. “Sorun yok Mark” yazdım. “Severim kalabalığı”
Eve ulaşmak kabaca 1,5 saatimizi aldı. Evin bulunduğu yer merkezin dışında İstanbul Beylikdüzü’nü andıran bir toplu konut bölgesi. Tüm binalar gökdelen tarzı. Mark sıcak bir biçimde bizi karşılayıp odamızı gösterdi. Odada bizden başka 8 aydır Asya’yı otostopla gezen Rus bir çocuk da vardı. Evde diğer kalan gezginlerle de tanıştık, resmen gezginlere açılmış bir ev. Mutfak, dolaplar ağzına kadar malzemelerle dolu. Gayet rahat bir ortam. Bir süre sonra zaten kendi evim gibi hissettim. 100 metre kare civarındaki bir evin balkon dahil tüm koltuklarında yatan birileri vardı. Evden ziyade bir hostelde kaldık diyebilirim.
CS evinde Türk yemekleri gecesi.

Kaldığım süre boyunca ev sahibi Mark ve evde kalan ve her gün değişen gezginlerle güzel sohbetler yaptık. Bir akşam birlikte çıkıp geleneksel Kore barbeküsü yedik. Yine bir akşam biz ev halkı için Türk yemeği pişirdik. Mark'ın sayesinde Türkiye'dekinin yarı fiyatına S6 aldık.
Kore ile Türkiye arasında 6 saat fark var. Gece yataklarımıza çekilirken Türkiye’de henüz akşam oluyordu. Buna rağmen uykuya dalarak jetlag problemini bertaraf ettik. Ertesi sabah Mark’dan ilk gün için biraz tavsiye alarak Seul'u keşfe çıktık.
Seul büyük bir şehir. Merkezde kalmadığımız için metroda da oldukça fazla zaman harcadık ama yine de bence ideal gezme süresi en az 4 gün. İnternet araştırmaları, tavsiyeler, rehber kitaplar vs. sonucunda bizim Seul'de toplam 4 günde gezdiğimiz yerleri aşağıda anlatmaya çalıştım.
Insadong caddesi gündüzleri çok popüler

Insadong'da Kahramanmaraş'lı dondurmacı



INSADONG: Turistlerin tercih ettiği hareketli bir bölge. Ancak bu hareket akşam hava karardıktan sonra yerini sessizliğe bırakıyor. Yürüyüş caddeleri boyunca lokantalar, kafeler, sanat galerileri ve hediyelik eşya satan dükkanlar vardı. Yine aynı bölgede Jogyesa tapınağı ve Tapgol parkını gördük. En yakın metro istasyonu: Anguk. (6 numaralı çıkış)
GYEONGBOKBUNG SARAYI: Seul’de bulunan sarayların içinde tavsiye üzerine gittiğimiz iki saraydan biri bu saray oldu. Öncesinde Gwanghwan Meydanınından geçtik. Sarayın girişi 3000 won. 14.yüzyılda inşa edilen saray Japon istilası sırasında yakılmış ve sonra yeniden yapılmış. Geniş bir alana yayılan sarayın bir çok bölümü vardı ancak binaların içindeki yaşam alanlarına genellikle girilmiyor. En yakın metro istasyonu: Gyeonbokbung Goverment Complex (5 numaralı çıkış)
CHANGGYEONGGUNG SARAYI: Ev sahibimiz Mark’ın tavsiyesi ile gittiğimiz bu saray da diğerinin aynısıydı. Zaten bir süre sonra başlangıçta farklı gelen tüm yapılar gözümüze aynı gelmeye başladı. Bu sarayda ismini hatırlayamadığım hanedanlık üyeleri mutlu mesut yaşarken Japon istilası olmuş ve Japonlar yine ismini hatırlayamadığım kraliçeyi bu sarayda öldürmüşler. Bu saray da yine Japonlar tarafından yakılmış. Mark’ın kesin görün dediği yer Changgyeonggung sarayının arkasında bulunan Secret Garden (Gizli Bahçe) idi. Bu bahçe sadece hanedan üyelerinin dolaşabildiği bir yermiş. Japonlar sarayı yaktıktan sonra burayı da Kore halkına açmışlar. İnsanlar ilk kez 1940 larda buraya girebilmiş. Sarayın girişi 3000, saklı bahçenin girişi 5000 won. Saklı bahçeye tek başına girilemiyor. Mecburen saatini bekleyerek bir tur gurubuna dahil olup rehber eşliğinde gezdik. Gezi tam 2 saat sürdü. En yakın metro istasyonu Anguk (3 numaralı çıkış)
NATIONAL MUSEUM OF KOREAN HISTORY: Gyeonggbokbung sarayının yanı başında. Aslında girmeye niyetliydik ama baktık içeride kalabalık bir öğrenci grubu var. Önce sarayı tercih ettik.
Tarihi yerlerde geleneksel giysilerle dolaşmak gençlerin sevdiği bir etkinlik.

Gyeonbokbung sarayının en güzel yeri bahçesiydi.



Japon istilası sırasında kraliçe burada öldürülmüş.


Gyeongbokbung sarayı

BUKCHON HANOK VILLAGE: Eski hanok adı verilen evlerin bulunduğu bir alan. Güzel bir restorasyon geçirmiş. Köyde halen yaşayanlar olduğu için adım başı “gürültü yapmayın, kapıyı çalmayın” gibi uyarılar vardı. Buraya gelmeden önce Anguk metro istasyonu yakınında bulunan turizm bürosundan bölge haritasını isteyip gezilecek yerleri işaretletmiştim. Bu sayede Bukchon’da sadece köy ve saraylarla kalmayıp diğer sokakları da dolaştık. En yakın metro istasyonu Anguk (2 numaralı çıkış)
GWANJANG MARKET: Seul’un ünlü kapalı pazarı. İçinde giyecekden kumaşa, sebzeden baharata bir çok şey satılsada asıl dikkat çeken bölümü yiyecek alanı. Burası daha çok Seul’un yerli halkı tarafından tercih ediliyormuş. Küçük tezgahlarda pişen her çeşit yemek ön tarafta tabureler üzerinde insanlar tarafından tüketiliyordu. Yiyecek konusunda manzara pek iştah açıcı değil maalesef. Biz buradan 160000 won fiyat ile başlayan ginseng kapsulunü 40000 wona aldık. Güney Kore genelinde sadece bu tür pazarlarda fahiş fiyat çekme ve pazarlık yapma durumu var. Sadece Gwanjang marketin içi değil çevresindeki tüm caddelerde adeta bir pazar yeri gibiydi. Bana perakende ve toptan satış yapan İstanbul Mercan’daki dükkanları hatırlattı. Dükkanların arasından devam ederek Cheonggye ırmağının kıyısına ulaştık. Irmak kıyısında güzel bir yürüyüş yolu yapılmış. Burada yürüyüş yapan insanlar ve müzik yapan gruplar vardı.
HONGIK UNIVERSITY: Seul gençliğinin tam anlamıyla aktığı bir semtti. Caddeler, sokaklar özellikle akşam saatlerinde iğne atsan yere düşmeyecek kadar doluydu. Her köşebaşında bir performans izlemek mümkün. Özellikle Hongdae caddesi ve club caddesini gezdik.  En yakın metro istasyonu: Hongik university (9 numaralı çıkış)
Bukchon sokakları

Bukchon hanok köyü


Küçük boy yengeçler daha iyi görünüyordu.


Turşu Kore mutfağının vazgeçilmezi


Gwanjang pazarında yemek saati.

MYEONGDONG: Bir diğer alışveriş bölgesi de burasıydı. Namdaemun market’e doğru yürüdük. Bazı caddeler giysi satıcılarıyla İstanbul Mahmutpaşa’yı andırırken diğer bir bölümü marka dükkanlarla biraz daha elit görünüyordu. Burada da sokak yemeklerini cadde boyunca bulmak mümkün. En yakın metro istasyonu Myeongdong ( 7 numaralı çıkış)
NAMSAN PARK / SEUL TOWER: Myeoongdong’dan sonra kuleye çıkalım dedik. Önce teleferiğe ulaştık. Myeongdong istasyonundan karşı tarafa geçtikten sonra teleferiğe kadar biraz yürümek gerekiyor. Teleferik gidiş dönüş 8500 won. Hava çok nemli olmasaydı bileti tek yön alıp dönüşü yürüyerek yapabilirdik ama sonradan iyiki yapmamışız dedik. Teleferiğin sonuna gelince birkaç merdiven daha çıkmak gerekiyor.Seul’lu gençlerin aşklarını ölümsüzleştirmek için taktıkları renkli kilitleri farkettik. Daha sonra kuleye doğru yürüdük ancak kuleye çıkış için ekstra 10000 won ödememiz gerektiğini öğrenince nasıl olsa Kore’nin bütün şehirlerinde bir kule var dedik ve bu yükseklikle yetindik. Seul kulesinin yüksekliği 273 metre. Bu kule 1971 de ilk inşa edildiğinde Asya’nın en yüksek kulesiymiş.
SUNGYEMUN GATE: Seul’de eskiden kalma şehre giriş kapıları var. Bunlar şu anda doğal olarak binaların yolların arasında kalmış durumda. Myeongdong’dan Namdeumun market’e doğru alışveriş sokaklarını dolaştıktan sonra karşımıza bu kapı çıktı. Birçok eski eser gibi bu tarihi kapı da restorasyondan geçmiş.
ITAEWON: Seul’de gördüğüm Türk’lerin hepsini bu semtte gördüm desem yanlış olmaz. Sadece Türk’ler değil ortadoğudan bir çok ülkenin göçmenleri bu semtte toplanmış. Bu nedenle özellikle farklı mutfakları denemek isteyen yabancılar bu bölgede geziniyordu. Semtin arka sokaklarında bir de cami var. İsmi Seul Merkez Cami. Sadece Seul’un çok kültürlülüğünü gözlemlemek için gidilmeli gibi geldi bana yoksa özelliği olan bir semt değil. En yakın metro istasyonu: Itaewon
Changgyeonggung sarayının arkasında saklı bahçe




Myangdong sokakları






Hongik University semtinde sokak performansları

WAR MEMORIAL OF KOREA: Ana temasının Kuzey ve Güney arasındaki savaş ve savaşta verilen kayıpların anılması olduğu büyük bir yapı ancak içinde sergilenenler bu büyüklükteki bir binaya göre azdı. Hemen yolun diğer tarafında Kore Milli Müzesi bulunuyor. Giriş ücretsiz. En yakın metro istasyonu: Samgakji
WORLD CUP STADIUM: Milli takımımızın 2002’de dünya üçüncüsü olduğu stadyuma metro ile ulaştık. Stadın çevresi güzel havalarda dolaşılabilecek büyük bir park ve arka tarafında Han Nehri görülebiliyor.



Seul kulesinden manzara

Savaş müzesi

Kore savaşı anısına.

Itaewon caddeleri.

Seul merkez cami Itaewon'da.

Seul dünya kupası stadı.
Seul hakkında aklımızda kalanlar;
·        T-Money kart çok önemli. Bu kart sadece Seul’de değil bütün Güney Kore’de toplu taşımada kullanılıyor. Hatta şehirler arası otobüslerde bile geçerli. T-money kartı tüm metro istasyonlarında bulunan makinelerden yada 7-11, C.U gibi marketlerden istediğiniz miktarda doldurtabiliyorsunuz. (Şehir içinde ortalama günlük 5000 - 6000 won yeterli oluyor)

·        Otobüslerde T-Money kartı otobüsten inerken de kullanmak gerekiyor. Aksi taktirde tam yol ücreti karttan düşüyor.

·        Metrolarda yaşlılar yada hamileler için ayrılan bölüme ne kadar kalabalık olursa olsun gençler oturmuyor. Trene perona yanaşırken trene binecek olan insanlar kapının sağında ve solunda sıra olup, inecekler için orta kısmı boş bırakıyorlar.

·         Hani bir aralar facebook da metroda kitap okuyan çekik gözlü kızların fotoğrafı dönerdi. Onlarda kitap bizde telefon diye. Unutun! Genci yaşlısı herkesin elinde telefon var bir an bile kafalarını kaldırmıyorlar. Yanımda oturan bir genç telefonunda oyun oynarken uyukluyor, kafası düşüyor,uyanınca yeniden kaldığı yerden devam ediyordu.

·         Lokantada herhangi bir yemeği sipariş ettiğinizde yemeğin yanında hepsi birbirinden leziz ve bol baharatlı 10 çeşit turşu geliyor. Lokantaya girişte ayakkabınızı çıkartıp, bağdaş kurarak yer sofrasında yiyorsunuz.

·        Geleneksel Kore barbeküsü ortalama 15000 won dan başlıyor ve semtine göre fiyat yükseliyor. Domuz eti en temel barbekü eti.  “Yang go gee” (kuzu eti) yada “So go gee” (sığır eti) isteyebilirsiniz. “Anshim” derseniz bu kalın kesilmiş et anlamına geliyor.

·        Socu, Kore’nin milli içkisi. Alkol oranı yüksek ve fiyatı da ucuz olduğundan sokaklarda sızmış tipleri görürseniz sebebi bu içki. Sade olanı bana çok sert geldi ama meyveli olanların içimi hoş.  

·         Seul’de tüm metro istasyonlarında ücretsiz tertemiz tuvaletler var. Ayrıca tüm metro istasyonlarında emanet dolapları var. Ancak fiyatlar değişken. Merkezi ve turistik istasyonlarda 12 saatlik kiralama 3000-4000 wona kadar çıkarken, önemsiz bir istasyonda 1500 wona büyük boy emanet dolabı bulunabiliyor.

·         Tüm lokantalarda su ücretsiz. Hatta sokak yemeği satanlar bile mutlaka içme suyu bulunduruyor.

·         Her köşe başında bulunan 7-11, GS25 yada C.U gibi marketlerde alacağınız soğuk yemeği mikro dalgada ısıtıp yiyebiliyorsunuz.

·         Temmuz 2016 itibariyle 1 usd 1150 won veya 1000 won 2,50 try idi.
Bu minik ahtapotlar da sokak lezzetleri arasında.


Geleneksel Kore Lokantası

Sunuma değil lezzete bakmak lazım :)