Yağmurun iyiden iyiye şiddetini arttırdığı anlarda Gyeongju
otobüsünün yine en ön koltuklarında yerimizi almıştık. Toplam 6 kişiyle hareket
ettik. Busan-Gyeongju arası her yarım saatte bir otobüs var ve yolculuk 1 saat
sürüyor. Ücreti kişi başı 4800 won.
Gyeongju şehrinde ilk dikkatimi çeken şey kentsel
yapılaşmanın sadece 2 – 3 katla sınırlı kalmasıydı.Ne şehre girerken, ne
şehirde otobüs terminaline doğru ilerlerken çok katlı bir bina görmedim. Bütün
evler eski yada eski görünümlü ve tek yada iki katlıydı. Bu haliyle bile bir
sıcaklık oluşturdu.
Busan’da bastıran sağanak burada çok hafif çisenti şeklinde
yağıyordu. Otobüs terminalinde turizm bürosundan Gyeongju’da gezilecek yerler
hakkında bilgi aldım.
|
Kore'de otel ile motel arasındaki fark |
Couchsurfing’den kalacak yer için yazdığım birkaç kişi
olumlu cevap vermedi. Kore’de 7. günümüzde ilk kez kalacak yere para
verecektik. Gyeongju’da gezmek için bir günümüz olduğundan terminal
yakınlarında bir yerde kalalım dedik. Terminalin arka sokağında bir iki otel
daha doğrusu motel var. Bir tanesine Mustafa bir tanesine ben gittim.
Mustafa’nın baktığı 25000 won’du ve iyi görünüyordu. Odaya bakalım dedik. Oda
harika, temiz, her şey var. Ancak yatak bir tane. Çift yataklı oda yok mu diye
sorunca durumu anladık. Güney Kore’de moteller genellikle aşk için kullanılıyor.
En azından yatak büyükmüş dedik ve gece boyunca birbirimize hiç dönmeden sırt sırta yatacağımıza, ortayı
boş bırakacağımıza söz vererek odayı kiraladık.
|
Kral mezarları |
|
Gyeongju'da geleneksel motiflerle işlenmiş bir kapı |
Gyeongju’da gezilecek çok yer var ve bunların bazıları
şehrin dışında. İlk gün kalan zamanımızı şehir içine ayıralım dedik. Önce
kraliyet mezarlarının bulunduğu açık hava müzesini gezdik.(2000 won) Dışarıdan
bakıldığında yeşil çim tepeleri görünümünde olan şekiller aslında Kraliyet
ailesinin mezarlarıymış ve tepelerin yüksekliği kişilerin önemini temsil
ediyormuş. Dikkatli bakınca tepelerin önlerinde kişinin kim olduğu ile ilgili
ufak bir mezar taşı olduğunu da fark ettim ama tabi koreceydi.
|
Böyle köy evine can kurban |
|
Tarihi köprünün restorasyon sırasındaki ve sonrasındaki hali. |
Tabelaları takip ederek geleneksel Kore köyü Gyochon’a
gittik. Tıpkı Seul’deki gibi restorasyondan geçirilip turizme kazandırılmış
evlerin olduğu bir alandı. Ancak alanda dikkatimi çeken şey ön taraftaki tüm
evlerin restoran, kafe veya hediyelik eşya satıcısına dönüşmüş olmasıydı. Bu
haliyle pek bir özelliği olmadığından köyün içinde kısa bir yürüyüş yapmakla
yetindik. Köyün arka tarafında akan nehrin üzerindeki eski köprü
restorasyondaydı. Dolayısıyla onu da tam olarak göremedik. Tekrar merkeze dönüp
Jungang gece pazarına gittik. Sağlı sollu küçük dükkanların önlerine tabure
atılmış. Bir dükkandan yiyecek, diğerinden içeceğini alan bir köşeye çekiliyor.
Sokak lezzetleri arasında döner de vardı. Buralarda dönerciler genelde Hintli.
Ufak bir lavaş ekmeğine sarıp dürüm yapıyorlar. Döner tek başına kesmeyince masalarda
oturan genç çiftlerden birinin tavsiyesiyle önünde uzun bir sıra olan bir
dükkandan küp küp doğranmış et söğüş yaptırdık.
|
İpek böceği lezzetliydi. |
Ertesi sabah merkezden 10 numaralı otobüse binerek Bulguksa
tapınağına gittik. Yolculuk yarım saat civarı sürüyor ve tapınağa giriş ücreti
5000 won. Büyük ağaçlarla dolu bir bahçeden geçerek tapınağa ulaştık. Renkli
kağıt fenerlerle süslenmiş avlular arasında gezinirken tapınaklarda ibadet eden
Budistleri gözlemledik. Mimarisi ve renkli dekorasyonuyla akılda kalan bir
tapınaktı. Zaten bu tapınakta Unesco kültür mirası listesinde. Buraya gelmişken
görülmesi gereken diğer bir yerin Seokguram Grotto olduğunu okumuştum ama
ulaşmak için yine yarım saatlik dik bir tırmanış olduğunu okuyunca vazgeçtim.
Tekrar 10 numaralı otobüs ile şehir merkezine giderken
şoföre bizi Anapji Pond’a en yakın yerde indirmesini söyledim. Aslında ışıklandırmalı
halini görebilmek için buraya gece gitmemiz tavsiye edilmişti ancak 9’da
kapanan bir yere güneşin 8 de battığını bile bile gitmek de bana mantıklı
gelmedi. Anapji Pond eskiden tıpkı Seul’de ki secret garden gibi saray eşrafı
için yapılmış bir dinleme ve gezinti alanıymış. Günümüzde halka açık bir
dinlenme ve gezinti alanı. Gölün etrafında bulunan irili ufaklı Kore tarzı
sarayların tamamı yeniden inşa edilmiş yani hiçbiri orijinal değil. Ancak bu
haliyle bile görmeye değdi. Burada parmağıma konan sarı renkli bir uğur
böceğini de anmadan geçemeyeceğim. Yeni aldığımız s6’nın yakın çekim modunu
denememizde bu şirin böceğin bayağı bir faydası dokundu.
|
Anapji Pond |
Öğleden sonra bizi Jeju’ya götürecek olan uçağımıza binmek
üzere yola koyulduk.Seul gibi devasa bir havaaalanından sonra Daegu havaaalanı
bana çok küçük geldi. Jeju uçuşu 1 saat 15 dakika sürdü. Havaalanında apronda
görevli birkaç kişinin uçak push back yaptıktan sonra sıraya dizilip yolculara
el sallaması güzel bir görüntüydü.
|
Apron görevlileri uçak kalkarken el sallıyordu. |
|
Bu kadar mı kurallara uyulur??? |
|
Jeju'da otobüsler hep böyle |
Jeju adasında kalacağımız hostele gitmek için havaaalanında
taksi sırasına girdik. Yüksek sezon nedeniyle sanki bütün Kore Jeju’ya akmıştı.
15-20 dakika sonra sıra bize geldi. Bindiğimiz taksi siyahtı ve gideceğimiz
yere 4000 won ödedik. Sonradan anladık ki Jeju’da iki çeşit taksi varmış ve
siyah olanlar beyaz olanlara göre daha pahalıymış. Zira aynı yolu dönüşte 3000
won’a geldik.
Hosteli ve hostelin olduğu bölgeyi pek beğenmedik ama hava
kararmıştı ve yağmur atıştırıyordu. İlk geceyi burada geçirmeye karar verdik.
Resepsiyondaki kız indirim isteğime de olumlu cevap vermedi. 2 kişilik odada
kişi başı 20000 won. Ertesi sabah kahvaltının ardından internetten Jeju’daki
diğer hostellere baktım ve gözüme kestirdiğim rating'i yüksek bir hostele
bakmaya gittim. Konum daha merkezi, ortam daha renkliydi. Fiyatta da bir miktar
indirim yaptırınca başka yere bakmaya gerek kalmadı.
|
Biletteki manzarayı görmek umuduyla yola çıktık |
|
Bu da zirvede gördüğümüz manzara: Bembeyaz bir bulut kümesi |
|
Ağır ağır çıktım ama..... |
Jeju adası çok büyük ve volkanik bir ada. Adanın tam
ortasında yükselen büyük bir dağ var. Resepsiyondan gezilecek yerler ve nasıl
gidileceği hakkında bilgi aldım. Bugün ilk durak Seongsan sunrise peak adında
yarımada şeklinde bir volkanik bir krater. Jeju adasını incelerken sunrise
peak’in havadan çekilmiş bir fotoğrafını görmüş ve buraya mutlaka gitmeliyim
demiştim. Otobüs terminalinden buraya giden otobüse bindik. Daha hareket
etmeden otobüste yer kalmadı. Bazı otobüsler adanın kıyı yollarından bazıları
ise iç yollardan gidiyor ve tam bir yuvarlak çizip başladıkları yere geri
dönüyorlar. Haliyle kıyıdan giden otobüslerin şoförleri bir günde iki sefer git
gel yapıp mesailerini tamamlıyor olmalılar çünkü sadece sunrise peak’e varmamız
1 saat 20 dakika sürdü.
Sunrise peak adı üstünde bir tepe. Çıkışta karşılaşacağımız
eşsiz manzara için yorulmaya değer diyerek tereddütsüz biletleri aldık.(2000
won) zaten mahşeri bir kalabalık vardı. Bu kadar insan bu tepeye tırmanıyorsa
biz de tırmanırız modundaydık. Ancak 35 derece sıcaklık, bunaltıcı nem ve aşırı
dik yol bir müddet sonra öyle bir zorladı ki zirveye vardığımda terden
tişörtümde kuru nokta kalmamıştı. Bir de bunun üstüne görmeyi umduğumuz eşsiz
krater manzarası yerine sonsuz bir beyaz ile karşılaşınca düpedüz yıkıldık.
Krateri bembeyaz bulutlar kaplamıştı ve tek bir metrekaresi bile
görünmüyordu.Seyir terasında oturarak uzun bir süre öylece dinlendik.
Daha sonra adanın en güneyi olan Seogwipo’ya doğru yol
aldık. Bu bölgede görmek istediğimiz iki ayrı şelale vardı. Jeongbang şelalesi
ve Cheonjiyeon şelalesi.(Her ikisi de 2000 won) İkisinin arasındaki mesafe 2
kilometreden fazla. Daha heybetli ve doğal olanı Jeongbang şelalesi idi. Diğeri
park gibi bir yerin içerisinde kalıyor ve sanki insan eliyle çevresi biraz
değiştirilmiş gibi.
|
Jeongbang şelalesi |
|
Cheonjiyeon şelalesi |
Yine otobüse binerek merkeze döndük. Sonuç olarak jeju adası
beklediğimden büyük ve zor çıktı. Herkese göre gezilecek çok fazla yer var
ve toplu taşıma ile bunu gerçekleştirmek çok yorucu ve zaman kaybı çok oluyor.
Çocuklu aileler için temalı parklardan, müzelere, manastırlardan, doğal
güzelliklere adanın her tarafı etkinlikle dolu. Örneğin Sunrise peak
yakınlarında Udo adasını mutlaka görmemiz tavsiye edilmişti ama gidemedik. Yada
adanın ortasında yer alan Hallasan milli parkında yürüyüş yapmak için bir gün ayırmak gerekiyordu vazgeçtik. Buraya tekrar gelirsek araba kiralamak ve
daha fazla zaman ayırmak şart.
1.bölüm: Seul gezi notlarım için tıklayın
2.bölüm: Busan gezi notlarım için tıklayın
Çok keyifli, çok da güzel bir yazı, elinize sağlık!
YanıtlaSilSağolun Deniz hanım:)
SilNasıl extrem bir gezi. Acaba buralara gidebilecek miyim, bana
YanıtlaSilöyle uzak geliyor ki. uzun uçuş fobimden :(
yazılarınızla gezme hayallerinmiz daha da kamçılanıyor, ellerinize
sağlık..
Teşekkür ederim. Ben de sizin yazılarınızdan ilham alıyorum. İsviçre gidilecekler listemde. Şu frank biraz düşse:(
SilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSiljeju adası ıcın kac gun ayırmak lazım yapmadan donmeyın dedıgınız neler vardır.
YanıtlaSilAçıkçası Jeju'ya 1 hafta bile ayırsanız yetmez. Sadece gezilecek yer değil, yapılacak etkinlik çok fazla. Çoğunu elemek zorundasınız. En çok neyi görmek istediğinize, ne yapmak istediğinize karar verin. Bu durumda 3 gün yeterli olur. Sunrise Peak e mutlaka çıkın derim.
SilBilgi için çok teşekkür ederim. Sayenizde jeju ile basa cikamayacagimizi anladım. Nasip olur nisanda 2024 koreye gidebilirsem seul ve çevresi ve busan gezip, jejuya ayırtacağım bütçeyle tokyoyu 2 gün gezip ordan kyoto ve osakayi 2/3gun görüp seule döneyim. Yada plankayabilirsem direk tokyodan turkiyeye
Sil