Gidiş tarihim Brugge-Beşiktaş maçına da denk gelince coşkulu Beşiktaş taraftarlarıyla aynı uçakta buldum kendimi. 3 saatlik uçuş sonrasında Charleroi havaalanından servisle Brüksel midi tren istasyonuna ulaştığımda saat henüz iki sularıydı.
Kalacağım hostele varmam, yerleşmem derken bir saat sonra elimde şehir haritası ile Brüksel sokaklarındaydım. Gördüğüm ilk Türk dönercisinde karnımı doyurup Boluevard Anspach boyunca ilerlemeye başladım. Hemen sağ tarafta yer alan opera binasından sağa dönerek Brüksel'in tarihi meydanı Grote-Markt'a ulaştım.
grote-markt ; gündüz ve gece
Tarihi meydandan kalabalığı takip ederek Brüksel'in simgesi haline gelmiş Meineken Piss (işeyen çocuk heykeli) ne ulaştım. Baktım herkes fotoğraf çekiyor. ben de çektim.
Bir baba oğlu için yaptırmış bu çeşmeyi
Brükselde asıl ilgimi çeken buraya geliş amaçlarımdan birisi olan meşhur waffle ve çikolataları tatmaktı. Baktım çeşmenin etrafı tam bu iş için biçilmiş kaftan. zaten buram buram çikolata kokusunu almamanız mümkün değil. Biraz waffle biraz da çikolata denedim. Waffle bana çok da başarılı gelmedi ancak çikolatalar gayet iyiydi.
Hem göze hem mideye :)
Biraz daha kuzeye yürüyüp merkez tren istasyonunu geçtikten sonra kraliyet sarayını ve katedrali görüp Avrupa komisyonu binalarının yer aldığı Rue de la Loi'ye devam ettim. Cadde boyunca Avrupa Komisyonu'nun tüm birimlerinin binaları bulunuyor. Bunlardan en bilineni komisyon binası. Haber bültenlerinde ne zaman Avrupa Birliği ile ilgili bir haber çıksa arkada dalgalanan AB bayrakları ile bu bina görünür.
AB'nin kapısında
Yolun devamında Arc de Triomphe (zafer takı) yer alıyor.
Brüksel'in bir çikolata ve waffle dışındaki diğer bir lezzeti de midye. Bizdeki midyenin aynısı, sadece içini dolma gibi yapmıyorlar. Meydan'ın etrafında dolaşırken Brüksel ile ilgili her yazıda adı geçen tarihi midyeci Chez Leon'u farkettim. Midye için 16,75 euro fiyatı görünce vazgeçmiştim ki az ilerde midye,bira,patates üçlüsünü 10 Euro ya buldum.
Brüksel'de 1960 larda expo fuarı için inşa edilmiş Atomium adında devasa bir yapı var. Hücrenin milyarlarca kez büyütülmüş halini simgeleyen bu anıtsal yapıyı görmeden Brüksel'den ayrılmak istemedim. Ertesi sabah sırtçantamı hostele bırakıp Atomium'a nasıl gidildiğini öğrendim. Planım atomium u da gördükten sonra öğle saatlerinde trenle Brugge'a geçmekti. Metro ile 9 duraklık bir yolculuktan sonra Atomium'a vardım.
Atomium merkeze biraz uzak ama Brüksel'e gelmişken görülmeli.
Brüksel-Brugge arasında her yarım saatte bir tren var ve ücreti 14,10 Euro. 1 saatlik kısa bir yolculuktan sonra güneşli ve ılık bir havada Brugge'a vardım. Kalacağım hostel şehrin merkezinde altı bar, üstü hostel olan eski bir binaydı.
Brugge tarihi dokusunu hiç kaybetmemiş bir şehir. Yüzlerce yıllık evler, kiliseler, sokaklardaki parke taşları hiç bozulmadan bir bütünü tamamlıyor. İki eski evin arasından masadaki tuzluk gibi çıkmış
uzun bir apartman göremiyorsunuz. Ya da kanallara bakan güzel manzaralı bir alana masa sandalye atıp çay kahve satışı yapılmıyor. Bu haliyle görülesi bir şehir.
Bruges eski şehire giriş kapılarından birisi
Gross markt (meydan)
Kanal ve evler
Sadece Belçika'da üretilen yüzlerce çeşit bira. (2-be bar) |
Eski yel değirmenleri |
Tarihi rahibe okulu halen faal durumda
Dünyanın en eski hastanelerinden St. John hastanesi; 1670
Ertesi gün kahvaltıdan sonra hostelimden günlüğü 6 Euroya bisiklet kiraladım. Yollar düz ve bisikletlilere trafikte inanılmaz bir saygı var. İlk önce Bruges'un 14 km kuzeyinde baltık denizi kıyısında bulunan Blankenberge isimli sahil kasabasına gittim.
Blankenberge girişinde orta refüj süslemesi
Eski bir ev
Sahil, bisikletim ve deniz
Damme'da yıkık kilise |
Bruges'a 16 kilometre uzaklıkta Hollanda'nın Sluis isimli sınır kasabası olduğunu duymuştum. Blankenberge turumu bitirdikten sonra aynı yoldan Bruges'a döndüm ve bu kez Sluis için yola koyuldum. Brugge'un 4-5 km dışında Damme isimli minik bir kasaba var. Couchsurfing'den tanıştığım Chantal buraya mutlaka uğramamı söylemişti. Belki de henüz kış mevsimi olduğundan bana pek çekici gelmedi. Manzara için tepesine çıkılabilecek yıkık kilisede düşük sezon nedeniyle kapalıydı. Kısa bir turdan sonra yeniden pedal bastım.
Damme sokakları
|
Nehir boyunca yemyeşil bir yolda dümdüz pedal çevirerek Sluis'e vardım. İlk defa bisikletle bir ülkeden başka bir ülkeye geçmiştim ancak daha ilginç olan ortada herhangi bir sınır bile olmamasıydı. Acaba bizde günün birinde Edirne'den Yunanistan'a sınırsız bir biçimde geçebilecek miyiz?
Sluis'e doğru
Bisikletimin ön farlarının olmaması ve havanın da kararmaya başlaması nedeniyle dönüş yolculuğumu durmadan pedal çevirerek yaptım. Yıllardır bisiklet sürmemiştim ve bacaklarım artık yeter diyordu. Akşam hostelime kendimi zorla attığımda bacaklarımın ağısından uyumak bile imkansızdı. Neyse ki alt kattaki bar imdadıma yetişti ve sert Belçika birası sayesinde derin bir uyku çektim.
Her gece happy hour; 1 Euro
Ertesi gün Brugge ve Belçika'da ki son günümdü. Dönüş yolculuğu için Bruges tren garından Charleroi havaalanına direk havaalanı servisini tercih ettim. Dönüş yolunda bastıran yağmur her şeyi tam zamanında yaptığımı ve arık eve dönme vaktinin geldiğini müjdeliyordu. Brüksel'den zamanında kalkan uçağım Sabiha Gökçen havaalanına indiğinde hava çoktan kararmıştı bile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder