Hani hoşumuza giden ve unutamadığımız şeyler için “tadı damağımda kaldı” deriz ya; işte Afrika da benim için öyle. Daha önce Kenya ve Tanzanya’ya gitmiş ve döner dönmez yine Afrika yollarına düşmenin hesaplarını yapmıştım. 2013 yılı kurban bayramı tatilinin 9 gün olarak ilan edilmesini fırsat bilerek uzun süredir internette araştırdığım Ruanda ve Uganda’ya gitmeye karar verdim ve THY millerimle, Ruanda gidiş, Uganda dönüş 9 günlük bir bilet aldım.
18:30 da İstanbul’dan havalanan uçak 6:30 saat sonra Ruanda’nın başkenti Kigali’ye indi. Beni karşılaması için mesaj attığım hostel görevlisi yorgun bir biçimde beni bekliyordu. Kigali tepeler üzerine kurulmuş yemyeşil bir şehir. İlk izlenimim daha önce bulunduğum diğer Afrika ülkelerine göre gelişmişliği, son derece bakımlı yollara ve temiz bir çevreye sahip olması. Kahvaltıdan sonra ilk durağım Soykırım müzesi oldu. 1994 de dünyanın en kanlı katliamlarından birine sahne olan Ruanda, bugün geçmişine sünger çekmiş ve müzeler dışında hiçbir yerde o karanlık günleri hatırlatacak bir işaret yok. Ruanda soykırımının en kanlı ve trajik katliamlarından biride Kigali’nin 40 km dışındaki Nyamata kasabasının kilisesi. Soykırım sırasında insanlar güvenli olduklarını düşünerek bu kiliseye sığınmışlar ancak rahiplerin satışına gelmeleri sonucu hepsi katledilmiş. Burayı görmek için Kigali otobüs terminalinden Nyamata’ya giden minibüse binerek yaklaşık 1 saat süren bir yolculuk yapmak gerekiyor. Kilise’ye girdiğiniz anda kanınızın çekildiğini hissediyorsunuz. O gün öldürülen insanların çürümeye yüz tutmuş kanlı elbiseleri halen sıraların üzerinde duruyor. Duvarlarda kan izleri ve kurşun delikleri var. Arka tarafta ise o gün ölen binlerce insanın kafatasları ve kemikleri bizi unutmayın der gibi bakıyor.
Hotel Ruanda filmini izleyenler, soykırım sırasında insanların sığındığı oteli ve suyu boşaltılarak insanların içinde saklandığı havuzu hatırlarlar. Kigali’de ki ikinci günümde amacım filmin çekildiği bu havuzda birkaç saat yorgunluk atmaktı. Kigali’nin yüksek tepelerinden birinde yer alan bu otele mototaksiler ile ulaşarak makul bir ücret karşılığında havuzdan faydalanabiliyorsunuz.
Ruanda’nın en güzel yerlerinden biriside, yarısı Ruanda yarısı Kongo’ya ait olan Kivu gölü. Kigali’den yarım saatte bir kalkan minibüslerle 3 saatlik bir yolculuktan sonra Gisenyi isimli şirin sınır kasabasına ulaştım. Gölü tepeden gören hostelime yerleştikten sonra ilk işim göl kıyısına inerek çevreyi tanımak oldu. Suda şakalaşan çocukların çığlıkları arasında hemen karşıdaki Kongo kıyılarını izledim. Doğanın tüm cömertliğini gösterdiği yollardan geçerek sakin ve dingin Kivu gölünün kenarında yürüyüş yaptım. Bu arada Ruanda Kongo sınır kapısına kadar yürüyerek iki ülke arasındaki ticareti de gözlemledim. Kongo’lu yerel halkın rengarenk kıyafetleriyle hemen hemen herşeyi başlarının üzerinde rahatlıkla taşımaları izlemeye değerdi.
Ertesi gün 12 saatlik bir yolculukla Uganda’nın başkenti Kampala’ya vardım. Ruanda’da alıştığım düzenin Uganda’da olmayışı klasik bir Doğu Afrika ülkesine geldiğimin habercisiydi. Ülkenin gelişmişliği halkın beyaz adama yaklaşımına da yansıyor. Zira Ruanda’da bana kimse dönüp bakmazken, Uganda’da Mzungu, mzungu diyerek yanıma yaklaşan dilenciler, satıcılar boldu. Başkentte müzeler ve devlet binaları haricinde görmeye değer pek fazla bir şey olmadığından kısa başkent turundan sonra Kampala’nın 90 km kuzeyindeki Jinja şehrine gitmeye karar verdim. Burayı özel kılan Nil Nehri’nin kaynağının buradan başlıyor olması. Nehrin ilk çıkış yerini net olarak görmek mümkün olmasa da Afrika’ya hayat veren meşhur Nil’in kaynağında olduğumu bilmek güzeldi. Jinja’da ayrıca nehir boyunca ilerlenerek içinden geçilen köylerdeki yaşamı incelemek ve şehrin tam ortasında yer alan büyük pazar yerini gezmek mümkün.
Yıllar önce, daha ortaokuldayken Barış Manço’nun 7’den 77’ye programında izlediğim Ekvator çizgisi üzerinde yapılan deney bana dünyanın ortası kavramını öğretmişti. Kampala’ya 2 saat uzaklıktaki bir yerleşim yerinden geçen Ekvator çizgisini görmek için yine yollara düştüm.
Devam edecek..........
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder