24 Nisan 2015 Cuma

İSRAİL - Kudüs

Uçak biletine çok fazla para ödemeyi sevmiyorum. Bu anlamda erken alınan promosyon biletler çok hesaplı oluyor. Nerde promosyon bilet orda ben. İşte böyle bir promosyonu yakalayarak İsrail'e gidiş dönüş 230 liraya yaklaşık 7 ay önceden bilet aldım.  Planıma dahil olan arkadaşlarımla sayımız 4 oldu. "İsrail nasıl olsa sıcak olur" mantığıyla şubat ayının 18'ine planladığımız yolculuk bizim için ortadoğunun da soğuk olabileceğini gösteren ilginç bir tecrübe olacaktı.
Hareket tarihimiz yaklaşırken meteoroloji İstanbul'a bastıracak yoğun kar yağışı için günler öncesinden uyarılar yapıyordu. Tam da uçuşumuzun olduğu tarihte yağan kar İstanbul'u beyaza bürüse de bizim için tek önemli şey İstanbul'dan uçağın kalkmasıydı. Her ne kadar Kudüs için baktığımız hava tahminlerinde de kar yağışı görünse de "aman canım İsrail'in karından ne olur" diyerek kendimizi rahatlatmıştık.

 
Sabiha Gökçen servisine giderken Taksim meydanında


İsrail yeşil pasaporta vize istemiyor. Ülkeye girişte sadece ne amaçla geldiğimiz soruldu ve girişimiz verildi. Bu arada İsrail'e giriş damgası bir çok arap ülkesine girişi engellediğinden olsa gerek giriş vizesini siz söylemeseniz bile ayrı bir kağıtta veriyorlar.

Ben Gurion havaaalanı

Açık bir havada indiğimiz Tel Aviv havaalanından Sherut adı verilen dolmuşlar ile Kudüs'e doğru giderken şoförün bize sorduğu ilk soru "Türkiye'den mi geliyor sunuz"? oldu. Ardından da bombayı patlattı. "Türkiye üzerinden yoğun kar İsrail'e geliyor." Aynı şeyi bir saat sonra ulaştığımız otelimizin resepsiyonisti Hüssam'dan da duyduk. Bizde sürekli balkanlar üzerinden gelen soğuk hava dalgası buraya da Türkiye üzerinden geliyordu.


Tel-Aviv havaalanından Kudüs'e hareket etmeyi beklerken

Ertesi sabah hafif yağmur altında gezmeye başladığımız Kudüs hakkında kanımız kesinlikle en az iki gün ayrılması gereken bir şehir olduğuydu. Hava iyi olsaydı araba kiralayıp Lut gölüne de gidecektik ama yağmurun ardından başlayan kar yağışı nedeniyle 3 tam günümüzü Kudüs'te geçirmemiz bir bakıma iyi bile oldu.

Tüm Avrupa başkentlerinde adına ücretsiz şehir turu adı verilen ve genç rehberler tarafından yürütülen "free city tour" şirketleri var. Bunlar sizi 2 saatliğine gezdiriyorlar. Her ne kadar "free" olarak lanse edilse de turun sonunda öğrenciyiz, maaşımız yok v.s edebiyatlarıyla sizden bahşiş adı altında para talep ediyorlar. Biz de Kudüs'de ilk günümüzde bu şirketlerin en meşhur olanının 2 saatlik şehir turuna katıldık. Buluşma yerine gittiğimizde tahminen 20 kişi bu tur için bekliyordu. Kudüs'ün ana hatlarını iki saatlik sürede doyurucu bilgilerle bize gezdiren rehberimiz genelde Türk'lerin bu turlara katılmadığından olacak bize özel bir ilgi gösterdi. Osmanlı'nın inşa ettirdiği şehir surlarını anlatırken, kutsal kan kilisesinin anahtarının Osmanlı padişahı tarafından Yahudilere verildiğini anlatırken, Kudüs'e Osmanlının yaptığı maddi yardımları anlatırken her seferinde bizi işaret ederek "Türk dostlarımız" deyip durdu. Yani turdaki herkes bizim Türk olduğumuzu anladı.  Baştan türlü telkinlerle tur "free" lanse edildiği için asla ve katta 5 kuruş para vermeyeceğiz diyerek birbirimizi gaza getirmişken, hem bu yıkama yağlamalar nedeniyle hem de içimizden geldiği için turun sonunda rehbere 20 şekel (yaklaşık 5 Euro) bahşiş verdik.

Şehir turu sırasında eski bir binanın çatısında rehberi dinlerken

Kudüs'ün öncelikle gezilmesi gereken yeri eski Kudüs. Eski Kudüs,geçmişi Osmanlı'ya dayanan surların içinde bulunuyor ve isimleriyle ünlenen çeşitli kapılardan şehre giriliyor. Kudüs'te konakladığımız  Rivoli oteli'de Herod's gate'e (Herod's kapısı) 50 metre mesafedeydi. Otelimizden bahsetmişken Hüssam'dan bahsetmesem olmaz. Otele ilk vardığımız gece sabahın 2 sinde uykulu gözlerle bizi karşıladığında Hüssam'ı otelin resepsiyonisti sanmıştık. Kaldığımız 4 günde anladık ki Hüssam aynı zamanda aşçı, garson, komi, temizlik görevlisi ve müdür. Kısaca otelin her şeyinden sorumlu. Hatta şu anda düşünüyorum da; belki de Hüssam otelin sahibiydi.

Biz ve Hüssam


Rivoli hotel ve arka planda Herod's gate.

Eski Kudüs'te 4 topluluk bir arada yaşıyor. Bunlar Müslümanlar, Yahudiler, Hristiyanlar ve Ermeniler. Şehrin içerisinde dolaşırken bir anda kendinizi farklı bir toplumun mahallesinde bulabiliyorsunuz. Müslüman mahallesi insan kalabalığıyla, dükkanlarıyla, tipik arap hareketliliğiyle kendisini belli ederken Ermeni mahallesi son derece sessiz ve sakin. Yahudi mahallesine girdiğinizde giyim kuşam bir anda değişiyor. Hristiyan mahallesi ise bir bölümü Müslüman mahallesinde olsa da Hz. İsa'nın çarmıha gerilmeden önce sırtında haçıyla yürütüldüğü Via Dolorosa isimli dar sokakları ilahiler eşliğinde gezip yarı hacı olan turist gurupları ile dolu.

Müslüman mahallesinde dükkanlar



Yahudi mahallesi

 Şüphesiz Kudüs'ün en önemli sembolü Kubbet-üs Sahra. Altın sarısı kubbesi ve renkli çini kaplamalarıyla Kudüs'e gelen herkesin görmek istediği ancak Müslümanlar haricindekilerin uzak tepelerden bakmakla yetindiği bu görkemli binaya çıkan bütün yollar önce İsrail polisi ardından Müslüman güvenlik görevlileri tarafından tutulmuş durumda. İsrail polisine Türkiye'den geldiğimizi söylediğimizde sıcak bir "hoşgeldiniz" ile içeriye yollandık. Ardından ikinci sorgu sual merasimi başladı. İlk soru Müslüman mısınız? Buradaki kilit cevap "Elhamdülillah". Eğer tipiniz fazla Avrupa'lı değilse bu cevabı vermek ve kimlik göstermek yeterli oluyor. TC kimliğindeki "İslam" yazısı sayesinde hoşgeldiniz diyerek içeri alıyorlar. Türk'ten ziyade Slav ırkını andıran arkadaşıma ikinci gelişinde kimlik göstermesine rağmen inanmayarak Kelime-i Şahadet getirmesini istemeleri bu sebeptendi.

"Kaç kişi Kubbet-üs Sahra'nın böyle karlar altında fotoğrafını çekebilir ki"diyerek kendimizi avuttuk.

Kubbet-üs Sahranın alt katında Hacer-ül Muallak taşı denilen bir kaya var. İslam inanışına göre Hz.Muhammed bu taşa basarak Miraca çıkmış. Musevi inanışına göre de Hz.İbrahim'in Hz.İsmail'i bu taşta kurban etmek isterken gökten meleğin koç getirdiğine inanılıyormuş. Yine Musevi inancına göre İsraili kuran Hz.Davut bu taşa oturarak tanrıyla konuşmuş.

Kubbet-üs Sahra'nın altı

 Kubbet-üs Sahra ile aynı bahçede Mescid-i Aksa camii yer alıyor


Mescid-i Aksa camii

Eski Kudüs'ün bir diğer görülmesi gereken yeri de Ağlama duvarı. Herhalde yağışın da etkisiyle bu bölge fazla kalabalık değildi. Kadınların ve erkeklerin ayrı bölümlerden girdiği duvar bölümünde yüksek sesle İbranice okunan duaları duyabiliyorsunuz. Alana giriş ücretsiz ancak burada da ufak bir güvenlik kontrolünden geçmeniz gerekiyor. Nasıl bir yer diye merak edenler için video aşağıda ;)
 

Western Wall/ Ağlama duvarı
Yazımın başında Via Dolorosa'dan bahsetmiştim. Hz İsa hakkında çarmıha gerilerek idam kararı verilmesinden sonra gerileceği haçı sırtına yükletip kudüs'ün dar sokaklarından geçerek zeytin tepesine götürüldüğü rivayet ediliyor. İşte tümüne Via Dolorosa adı verilen bu sokaklarda Hz.İsa ile ilgili anlatılanlara dayanılarak onlarca kilise inşaa edilmiş. Bu kiliselerden en dikkat çekeni Kutsal kabir (mezar) kilisesi ve kilisenin içinde bulunan Hristiyan dünyası için kutsal sayılan taş. Hz.İsa çarmıha gerilip idam edildikten sonra bu taşın üzerine yatırılarak vücudundan çiviler sökulüp kanı bu taşa aktığından ve burada kefene sarıldığından dolayı Hristiyan dünyasının en kutsal taşı olarak kabul edilmiş.


Sonsuzluk kilisesi ve kutsal taş

İsrail'in kurucusu olduğuna inanılan bizim Hz. Davut yada Davut Peygamber olarak bildiğimiz Kral David'in mezarı Zion Gate'den eski şehire girince karşınıza çıkıyor. Gayet mütevazi bir mezarda yatmakta olan Davud peygamber için Yahudiler Tevrat'tan ayetler okuyorlardı.

Davut Peygamber'in mezarı

Davut Peygamber'in mezarının hemen arka tarafına Hz. İsa'nın havarileri ile birlikte çarmıha gerilmeden önceki akşam yemeğini yediği yere de bir kilise inşa edilmiş. Aslında Eski Kudüs'te en fazla bulunan ibadethanenin kilise olduğunu söylesem herhalde yanılmış olmam. Zira 3 din için de önemli bir merkez olan Kudüs'te adım başı kilise var.

Son akşam yemeği kilisesinin alt katı

Kudüs'ü karşıdan gören Zeytin Tepesi'ne yürüyerek çıkmaya karar verdik. Zira hem yol üzerinde gezmek istediğimiz iki kilise daha vardı hem de mesafe 1 kilometre bile değildi. Ancak karların erimeye başlamasını hesaba katmamıştık ve adeta ufak bir çaya dönen yoldan üzerimize doğru gelen sulara bata çıka zeytin tepesine ulaştık. Zeytin tepesinin tarihteki önemi Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği yer olması. Burası Museviler ve Müslümanlar için de Sırat Köprüsünün kurulacağı yer olacağına inanılması nedeniyle önemliymiş. Hal böyle olunca da tepenin hemen altındaki mezarlar milyon dolarlardan satılır olmuş. Dönüş yolunda altın sarısı kubbeli Maria Magdalena kilisesi kapalıydı biz de Gethzemane Bütün milletler kilisesini gezdik. Hz.İsa Romalılara teslim edilmeden önce havarileri ile bu kiliseinin olduğu yerde toplanmış. Ertesi gün havarilerinden birisi ona ihanet etmiş ve idama giden süreç başlamış.

Gethzemane kilisesi ve sağ arkada Maria Magdelena kilisesi


Zeytin tepesinden Kudüs manzarası

Buraya kadar gelmişken Filistin'e geçmeden olmazdı. Bir inanışa göre Hz. İsa şu anda Filistin sınırları içinde bulunan Bethleheym'de (Beytüllahim) doğmuş. İnternette önceden yaptığım araştırmalarda Bethleheym'e giden dolmuşların Damascus Gate (Şam kapısı) yakınlarındaki doğu Kudüs garajından kalktığını okumuştum. Otel görevlisi Hüssam her ne kadar bizi 60 şekele taksiyle göndermeye çalıştıysa da kişi başı 5,5 şekel karşılığında yerel minibüslerle gitmek daha mantıklı geldi. Zaten minibüsle ulaşılan yer aslında bir sınır noktası. Uzun ve büyük duvarlarla ve tel örgülerle Filistin ve İsrail ayrılmış durumda. Geniş bir güvenlik ağından kontrol edilerek geçtiğimiz Filistin tarafında taksiciler etrafımızı sardı. Ufak bir pazarlık sonrası Bethleheym merkeze 15 şekele gitmek konusunda anlaştık. Merkezde Hz.İsa'nın doğduğu yerde yapılan doğuş kilisesi ziyarete değer. Zaten Kudüs'e gelen özellikle Hristiyan guruplar buraya uğramadan ayrılmıyor. Merkezde bulunan Hz. Ömer camii ve kısa bir gezintinin ardından yeniden sınıra ve ardından Kudüs'e döndük.  
  

Filistin sınırında örülen duvar 


Doğu Kudüs otobüs garajı



Filistin'e geçiş  


Bethleheym sokakları


Bathleheym'de ki doğuş kilisesinin üstünde Ermeni bayrağını görünce nedenini sorduk; kilisenin bakımı ermeni cemaati tarafından yapılıyormuş.  

Başta da belirttiğim gibi Kudüs'ü dolu dolu gezebilmek için en az iki güne ihtiyaç var. (Burada yazamadığım onlarca tarihi mekan vardır belki de) Biz iki günümüzü tamamen eski şehir ve tarihi yerlerde geçirdikten sonra şehirdeki üçüncü günümüzü yeni Kudüs'e ayırdık. Şansımıza o gün de Yahudilerin kutsal günü olan Şabat'tı. Şabat'ta gün batımına kadar elektrikli hiçbir şey çalıştırılmıyor; buna otobüs, tramvay metro da dahil. Fotoğraf çekmiyor, ışık açmıyorlar. Yahudilere ait bütün dükkanlar, lokantalar, pazarlar kapalı. Hal böyle olunca yeni Kudüs'ün boş sokaklarını arşınladık.


İsrail'de kızlarda askerlik yapıyor. Ülkemizden alıştığımız manzarayı hatırlayalım. Haftasonu çarşı iznine çıkan asker yavuklusunu koluna takar, dolaşır. İşte burda tam tersiydi ve aşağıdaki fotoğrafta görülen kız asker yavuklusunu koluna takmış dolaşıyordu. Yeri gelmişken belirtmeliyim; İsrail'de geçirdiğimiz 4 gün boyunca İsrail'lilerin gayet kibar ve yardımsever tavırlarına şahit olduk. Türkiye'den geldiğimizi söylediğimizde ilk sözleri hep "hoşgeldiniz" di.



Akşam üstü Mea Shearim semtine yürüdük. Notlarımda bu bölgenin çoğunlukla dindar Yahudilerin yaşadığı yer olduğu yazıyordu. Gerçekten de giyim kuşamdaki farklılık hemen dikkatimizi çekti.


Mea Shearim semti


Son günümüzde havaalanına gitmeden önce yolumuzun üzerindeki Yad Vashem soykırım müzesine gitmeye karar verdik. Taksiciyle yaptığımız havaalanı pazarlığına bir saat müzede beklemeyi de ekletince karlı bile çıktık. İşin politik tarafına girmek istemiyorum ancak müzeden çıktığımda benim izlenimim İsrail'in elindeki malzemeyi çok güzel pazarlayabildiğiydi. Auschwitz'de öldürülen Yahudi çocukların isimlerinin okunduğu yıldızlarla dolu bir salon, tüm dünyada ölen Yahudilerin resimleri ve acıklı hikayelerinin asılı olduğu bölümler, ölenlerin anısına hiç sönmeden yanan ateş hep bu pazarlamanın bir ürünüydü. Yanı başındaki Filistin'de ölen çocukları görmezden gelip burada ölen çocuklara üzülen turistlerde işin farklı bir boyutuydu bence.



Yad Vashem soykırım müzesi

Dönüş yolculuğu için havaalanına vardık. Ülkeden çıkış prosedürler nedeniyle biraz yorucu olsada gezinin genelinin mükemmel geçmiş olması yorucu anları silip attı.  

Tel Aviv Ben Gurion havaalanı


Meraklısına notlar:
1 TL=1,5 şekel
1 Euro:4.2 şekel
1 Dolar:3.8 şekel
Otel: 2 kişi 68 dolar
(Sherut) Tel aviv havaalanından Kudüs'te adrese teslim dolmuş: 70 şekel
tavuk sandviç: 24 şekel
sokak satıcılarında pide arası kebap 12 şekel
bira (barda) 25-30 şekel
bira (markette) 9-15 şekel
1 kilo mandalina: 4 şekel
1,5 litre su: 4 şekel
1 dilim pizza:9 şekel
humus (israil yemeği) 25 şekel
kutu kola: 3 şekel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder