17 Nisan 2016 Pazar

HATAY yada ANTAKYA

Gezmek ve yemek yemek. Bunların ikisi de beni çok mutlu ediyor. Hele bazen ikisini birlikte yapma imkanı bulunca adeta uçuyorum. 
Hatay ya da Antakya yemek ve gezmek için bir cennet. Doğal güzellikleri, 3 dine ait mabedleri ve yöreye özgü, tadına doyulamayacak lezzetleri var. 
Hatay havaalanı şehir merkezine 30 km uzaklıkta Serinyol mevkiinde. Uçaktan iner inmez havaalanında aracımızı aldık. Tavsiye üzerine ilk olarak Kuzeytepe’ye uğradık. Buradaki sağlı sollu lokantalar meşhur. Tavsiye üzerine Mahonun yerine girdik. Bahçe bölümü nezih. Mezeler müthiş. En meşhurları ve bence en lezzetlileri Abuganuş, Zahter salatası ve acılı ezme. 
Konakladığımız Hatay Öğretmenevi merkezi konumu ve kahvaltısıyla bize yetip arttı. İlk günü Hatay’ın içine ayırdık. Öğretmenevi’nin de bulunduğu Cumhuriyet caddesi’nden dümdüz aşağıya yürüyerek Asi nehri’nin kıyısına geldik. Burada sağ tarafta Antakya arkeoloji müzesi var. Giriş 5 tl, müzekarta ücretsiz. Bilhassa mozaikler görülmeye değer.

Nehrin karşısına geçer geçmez Ulu camiyi gördük. Caminin hemen arkasında Ferah Künefe’de ilk künefelerimizi mideye indirdik. Ferah künefenin önünden devam ederek Hatay’ın ünlü Uzun Çarşı’sına ulaştık. Ayakkabı ve giysi dükkanlarının yanında, yöreye özgü peynirciler, baharatçılar, el yapımı salça, sabun vb satan dükkanlar ve çarşının sonuna doğru içinde oturup kebap yenilen kasaplar var. 
Çarşının sonundan sola döner dönmez Habibi Neccar camiini gördük ardından caminin ters yönünde Kurtuluş caddesi üzerinde ilerledik. 
Hatay’a bir önceki gelişimde eşim ve kızımla gezerken Kurtuluş caddesi üzerinde bulunan Musevi Sinagogu’nun da ziyaret için kapısını çalmıştık. Ama kapıyı açan görevli “sinagog bugün kapalı” demiş ve elimiz boş dönmüştük.  Şansımızı bu gelişimizde bir kez daha deneyelim dedim ve yine zile bastım. Bu kez de aynı cevabı alınca biraz sitemkar bir şekilde “geçen sene de eşimle geldim yine aynı cevabı verdiniz” dedim. Görevli bir an durakladıktan sonra birisini aradı ve misafirler var dedi. Birkaç dakika sonra gelen Harun bey bizi içeri aldı. Sonradan anladık ki güvenlik ile ilgili kaygılar nedeniyle artık maalesef sadece rehber eşliğinde gelen turist gurupları kabul ediliyormuş. 
Sinagogu gezdikten sonra Harun beye teşekkür ederek sinagogun karşı tarafında ara sokakta bulunan Katolik kilisesi’ni ziyarete gittik. Hatay 3 temel dinin mensuplarının birlikte yaşayabildiği bir yer. 100 metre aralıkla cami, kilise ve sinagog görmek mümkün. Yine katolik kilisesi civarında dar sokaklarda dolaştık. Çocukların sıcakkanlılığı görülmeye değer. 
Katolik kilisesi
Sinagog’un az ilerisinde Affan Kahvesi var. Dışardan erkeklerin rağbet ettiği sıradan bir kahve gibi görünse de arka tarafta bulunan nezih bahçede burayı meşhur eden “haytalı” adındaki tatlıyı denemenizi tavsiye ederim. 
Kurtuluş caddesi’nde tekrar Habib-İ Neccar camiine doğru yürüyüp yolun ilerisinde sol tarafta bulunan Sağıroğlu Kasabı’nda tepsi ve kağıt kebabı hazırlattık. İçerde sadece 1 masa var ve hem hazırlanması hem pişirilmeye gidip geri gelmesi biraz zaman alıyor ama beklediğimize değdi.
Tekrar öğretmenevine dönüp aracımızı alalım dedik. Dönüş yolunda uzunçarşı’nın içinde sora sora Çınaraltı künefeyi bulduk. Ferah künefe’de yediğimizden pek de bir farkı yoktu. 
 Tepsi kebabı hazırlanışı ve son hali
Arabamıza binip St. Pierre kilisesine gittik. Giriş 10 lira. Müze karta ücretsiz. Hristiyanlığın ilk yıllarından kalma bir kiliseymiş. Buradan çıktıktan sonra Hatay’ı tepeden görebildiğimiz belediye tesislerinde güneşi batırdık.
Merkeze tekrar döndükten sonra akşam yemeği için Sultan sofrası’na uğradık. Mezeler ve yemekler başarılı. Fiyat olarak bir tık yukarda. 
Saint Pierre Kilisesi
Hürriyet caddesi boyunca yürüyerek ortadoks kilisesini bulduk. İlerleyen saate rağmen buralar hareketliydi. Hatay valiliği de güzel bahçesiyle bu yolun sonunda. 
Ortadoks Kilisesi
Ertesi gün Hatay’ın merkezinden uzaklaşıp yakın çevreyi keşfe çıktık. İlk durağımız Aziz Simon manastırı oldu. Samandağ yolu üzerinde 15-20 km gittikten sonra manastırın tabelasını görüp sola döndük. Rüzgar güllerinin arasından geçerek manastırın kalıntılarına ulaştık. Maalesef günümüze manastırın kalıntılarından başka bir şey kalmamış. 
Aziz simon manastırının kalıntıları arasında
Türkiye’nin tek ermeni köyü Hatay’ın Samandağ ilçesine bağlı Vakıflı köyü. Yol üzerindeki diğer köylerden fazla bir farkı olmamakla birlikte, sağlı sollu bahçelerinde portakal,limon,mandalina ve zeytin ağaçlarının bulunduğu köyün sokaklarında olaşıp bu farklı atmosferi yaşamak güzeldi. Vakıflı kadınlarının kurduğu kooperatiften ceviz reçeli, portakal ve mandalina şurubu, salça, acı biber, likör, zeytin gibi yiyecekler aldık. 
Vakıflı köyü
Hıdırbey köyü ziyaret ettiğimiz bir diğer köy oldu. Köyün meydanında bulunan devasa çınara Musa ağacı adı da veriliyor. Söylenilenlere göre 1000 yaşındaymış. Çevresi güzel düzenlenmiş. Keyif aldık. 
Musa ağacı
Yolun devamında denizle buluştuktan sonra Titus tünelini görmek üzere Çevlik’e doğru devam ettiik. Titus tüneli aynı adı taşıyan Roma imparatoru tarafından günümüzden 2000 yıl önce yapılmış. Girişte kayalıklarda yürümek biraz zor oldu. Belirli bir noktadan öteye gitmek de zor. Suyun geçebilmesi için dağ iki taraftan oyulmuş. Burası bana Ürdün’de Petra’ya giden yolu anımsattı. Giriş 5 tl.
Titus’un girişinden devam etmeyip sağ taraftaki patika yolu kullanarak tünelin sonunda yer alan beşik mezarlara ulaştık. Dönemin yüksek rütbeli kişilerine ait yanyana onlarca kaya mezarı ne zaman ve kim tarafından açılmışsa delik deşikti. İşin diğer üzücü tarafı hem tünel hem de bu mezarlar hakkında en ufak bir bilgilendirme tabelası yok. Patikadan yürümesek bu eserleri görmeden geri dönecektik. 
Titus tüneli
Kaya mezarları delik deşik
Titusdan çıktıktan sonra Samandağ sahilinde biraz vakit geçirdik. Dönüş yolunda üstün körü Samandağ ilçesinide görüp Yayladağ’a geçtik. Yayladağ, Samandağ’dan çok daha küçük bir ilçe. Yerel halktan bir iki kişiye denize girecek güzel bir yer sorduk. “Karamağara” diye bir yeri tavsiye ettiler. Tamam dedik. Yolu tarif ettiler. Yemyeşil bir doğanın içinden geçerek denizi gördükten sonra kıvrıla kıvrıla deniz kıyısına indik. Yüzmek için güzel ve sessiz bir yerdi. Birkaç Suriye’li genç dışında kimse yoktu. Hoş Suriye’li olmasalarda anlamazdık çünkü herkes Arapça konuşuyor. 
Karamağara
3. gün yine Hatay şehir merkezinin dışına ancak bu kez önce batıya sonra kuzeye doğru yol aldık. İlk durağımız Arsuz oldu. Aracı ben kullanıyordum. Baktım TCDD kampı yazıyor. Bir şansımı deneyeyim dedim. Baktım kapı ardına kadar açık ve güvenlikte de kimse yok. Basıp geçtim. Zaten aylardan mayıs olduğu için içerde de kimse yoktu. Aracı parka çekip tesisin plajını kullandık. 

Arsuz’un sayfiye kasabası olması dışında pek bir özelliği yok. Sahil yolundan İskenderun’a doğru yol aldık. Payas ilçesinde Sokullu Mehmet Paşa camii ve külliyesinin olduğunu okumuştum. Külliye günümüze bozulmadan gelebilmiş ancak kısmen kapalıydı. Yanında bir de camii var. Payas'dan sonra Osmaniye'ye doğru devam ettik ve İskenderun’u da gördük ancak şehire benzeyen bu büyük ilçe hakkında söyleyebileceğim şey sadece yüksek katlı binalar ve insan kalabalığı. Hatay’ın kültürel dokusundan eser yok İskenderun’da. 
Payas Sokullu külliyesi ve camii
Sonuç olarak Hatay ya da Antakya gezisi hem şehir merkezi hem yakın çevresiyle bize keyifli bir haftasonu geçirtti. Hem gözümüz hem midemiz doydu.Hoşgörü kenti Hatay mutlaka gidilmesi görülmesi gerekenler listesinde yerini almalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder