Hatay ya da Antakya yemek ve gezmek için bir cennet. Doğal
güzellikleri, 3 dine ait mabedleri ve yöreye özgü, tadına doyulamayacak
lezzetleri var.
Hatay havaalanı şehir merkezine 30 km uzaklıkta Serinyol
mevkiinde. Uçaktan iner inmez havaalanında aracımızı aldık. Tavsiye üzerine ilk
olarak Kuzeytepe’ye uğradık. Buradaki sağlı sollu lokantalar meşhur. Tavsiye
üzerine Mahonun yerine girdik. Bahçe bölümü nezih. Mezeler müthiş. En
meşhurları ve bence en lezzetlileri Abuganuş, Zahter salatası ve acılı ezme.
Konakladığımız Hatay Öğretmenevi merkezi konumu ve
kahvaltısıyla bize yetip arttı. İlk günü Hatay’ın içine ayırdık.
Öğretmenevi’nin de bulunduğu Cumhuriyet caddesi’nden dümdüz aşağıya yürüyerek Asi
nehri’nin kıyısına geldik. Burada sağ tarafta Antakya arkeoloji müzesi var.
Giriş 5 tl, müzekarta ücretsiz. Bilhassa mozaikler görülmeye değer.
Nehrin karşısına geçer geçmez Ulu camiyi gördük. Caminin
hemen arkasında Ferah Künefe’de ilk künefelerimizi mideye indirdik. Ferah
künefenin önünden devam ederek Hatay’ın ünlü Uzun Çarşı’sına ulaştık. Ayakkabı
ve giysi dükkanlarının yanında, yöreye özgü peynirciler, baharatçılar, el
yapımı salça, sabun vb satan dükkanlar ve çarşının sonuna doğru içinde oturup
kebap yenilen kasaplar var.
Çarşının sonundan sola döner dönmez Habibi Neccar camiini
gördük ardından caminin ters yönünde Kurtuluş caddesi üzerinde ilerledik.
Hatay’a bir önceki gelişimde eşim ve kızımla gezerken
Kurtuluş caddesi üzerinde bulunan Musevi Sinagogu’nun da ziyaret için kapısını
çalmıştık. Ama kapıyı açan görevli “sinagog bugün kapalı” demiş ve elimiz boş
dönmüştük. Şansımızı bu gelişimizde bir
kez daha deneyelim dedim ve yine zile bastım. Bu kez de aynı cevabı alınca
biraz sitemkar bir şekilde “geçen sene de eşimle geldim yine aynı cevabı
verdiniz” dedim. Görevli bir an durakladıktan sonra birisini aradı ve
misafirler var dedi. Birkaç dakika sonra gelen Harun bey bizi içeri aldı.
Sonradan anladık ki güvenlik ile ilgili kaygılar nedeniyle artık maalesef sadece
rehber eşliğinde gelen turist gurupları kabul ediliyormuş.
Sinagogu gezdikten sonra Harun beye teşekkür ederek
sinagogun karşı tarafında ara sokakta bulunan Katolik kilisesi’ni ziyarete
gittik. Hatay 3 temel dinin mensuplarının birlikte yaşayabildiği bir yer. 100
metre aralıkla cami, kilise ve sinagog görmek mümkün. Yine katolik kilisesi
civarında dar sokaklarda dolaştık. Çocukların sıcakkanlılığı görülmeye değer.
Katolik kilisesi |
Sinagog’un az ilerisinde Affan Kahvesi var. Dışardan
erkeklerin rağbet ettiği sıradan bir kahve gibi görünse de arka tarafta bulunan
nezih bahçede burayı meşhur eden “haytalı” adındaki tatlıyı denemenizi tavsiye
ederim.
Kurtuluş caddesi’nde tekrar Habib-İ Neccar camiine doğru
yürüyüp yolun ilerisinde sol tarafta bulunan Sağıroğlu Kasabı’nda tepsi ve
kağıt kebabı hazırlattık. İçerde sadece 1 masa var ve hem hazırlanması hem
pişirilmeye gidip geri gelmesi biraz zaman alıyor ama beklediğimize değdi.
Tekrar öğretmenevine dönüp aracımızı alalım dedik. Dönüş
yolunda uzunçarşı’nın içinde sora sora Çınaraltı künefeyi bulduk. Ferah künefe’de
yediğimizden pek de bir farkı yoktu.
Tepsi kebabı hazırlanışı ve son hali |
Arabamıza binip St. Pierre kilisesine gittik. Giriş 10 lira.
Müze karta ücretsiz. Hristiyanlığın ilk yıllarından kalma bir kiliseymiş. Buradan
çıktıktan sonra Hatay’ı tepeden görebildiğimiz belediye tesislerinde güneşi
batırdık.
Merkeze tekrar döndükten sonra akşam yemeği için Sultan
sofrası’na uğradık. Mezeler ve yemekler başarılı. Fiyat olarak bir tık yukarda.
Saint Pierre Kilisesi |
Hürriyet caddesi boyunca yürüyerek ortadoks kilisesini bulduk.
İlerleyen saate rağmen buralar hareketliydi. Hatay valiliği de güzel bahçesiyle
bu yolun sonunda.
Ortadoks Kilisesi |
Ertesi gün Hatay’ın merkezinden uzaklaşıp yakın çevreyi keşfe çıktık. İlk
durağımız Aziz Simon manastırı oldu. Samandağ yolu üzerinde 15-20 km gittikten
sonra manastırın tabelasını görüp sola döndük. Rüzgar güllerinin arasından
geçerek manastırın kalıntılarına ulaştık. Maalesef günümüze manastırın
kalıntılarından başka bir şey kalmamış.
Aziz simon manastırının kalıntıları arasında |
Türkiye’nin tek ermeni köyü Hatay’ın Samandağ ilçesine bağlı
Vakıflı köyü. Yol üzerindeki diğer köylerden fazla bir farkı olmamakla
birlikte, sağlı sollu bahçelerinde portakal,limon,mandalina ve zeytin
ağaçlarının bulunduğu köyün sokaklarında olaşıp bu farklı atmosferi yaşamak
güzeldi. Vakıflı kadınlarının kurduğu kooperatiften ceviz reçeli, portakal ve
mandalina şurubu, salça, acı biber, likör, zeytin gibi yiyecekler aldık.
Vakıflı köyü |
Hıdırbey köyü ziyaret ettiğimiz bir diğer köy oldu. Köyün
meydanında bulunan devasa çınara Musa ağacı adı da veriliyor. Söylenilenlere
göre 1000 yaşındaymış. Çevresi güzel düzenlenmiş. Keyif aldık.
Musa ağacı |
Yolun devamında denizle buluştuktan sonra Titus tünelini
görmek üzere Çevlik’e doğru devam ettiik. Titus tüneli aynı adı taşıyan Roma
imparatoru tarafından günümüzden 2000 yıl önce yapılmış. Girişte kayalıklarda
yürümek biraz zor oldu. Belirli bir noktadan öteye gitmek de zor. Suyun
geçebilmesi için dağ iki taraftan oyulmuş. Burası bana Ürdün’de Petra’ya giden
yolu anımsattı. Giriş 5 tl.
Titus’un girişinden devam etmeyip sağ taraftaki patika yolu
kullanarak tünelin sonunda yer alan beşik mezarlara ulaştık. Dönemin yüksek
rütbeli kişilerine ait yanyana onlarca kaya mezarı ne zaman ve kim tarafından
açılmışsa delik deşikti. İşin diğer üzücü tarafı hem tünel hem de bu mezarlar
hakkında en ufak bir bilgilendirme tabelası yok. Patikadan yürümesek bu
eserleri görmeden geri dönecektik.
Titus tüneli |
Kaya mezarları delik deşik |
Titusdan çıktıktan sonra Samandağ sahilinde biraz vakit
geçirdik. Dönüş yolunda üstün körü Samandağ ilçesinide görüp Yayladağ’a geçtik.
Yayladağ, Samandağ’dan çok daha küçük bir ilçe. Yerel halktan bir iki kişiye
denize girecek güzel bir yer sorduk. “Karamağara” diye bir yeri tavsiye ettiler.
Tamam dedik. Yolu tarif ettiler. Yemyeşil bir doğanın içinden geçerek denizi
gördükten sonra kıvrıla kıvrıla deniz kıyısına indik. Yüzmek için güzel ve
sessiz bir yerdi. Birkaç Suriye’li genç dışında kimse yoktu. Hoş Suriye’li
olmasalarda anlamazdık çünkü herkes Arapça konuşuyor.
Karamağara |
3. gün yine Hatay şehir merkezinin dışına ancak bu kez önce
batıya sonra kuzeye doğru yol aldık. İlk durağımız Arsuz oldu. Aracı ben
kullanıyordum. Baktım TCDD kampı yazıyor. Bir şansımı deneyeyim dedim. Baktım
kapı ardına kadar açık ve güvenlikte de kimse yok. Basıp geçtim. Zaten aylardan
mayıs olduğu için içerde de kimse yoktu. Aracı parka çekip tesisin plajını
kullandık.
Arsuz’un sayfiye kasabası olması dışında pek bir özelliği
yok. Sahil yolundan İskenderun’a doğru yol aldık. Payas ilçesinde Sokullu Mehmet Paşa
camii ve külliyesinin olduğunu okumuştum. Külliye günümüze
bozulmadan gelebilmiş ancak kısmen kapalıydı. Yanında bir de camii var. Payas'dan sonra Osmaniye'ye doğru devam ettik ve İskenderun’u da gördük ancak şehire benzeyen bu büyük ilçe hakkında
söyleyebileceğim şey sadece yüksek katlı binalar ve insan kalabalığı. Hatay’ın
kültürel dokusundan eser yok İskenderun’da.
Payas Sokullu külliyesi ve camii |
Sonuç olarak Hatay ya da Antakya gezisi hem şehir merkezi
hem yakın çevresiyle bize keyifli bir haftasonu geçirtti. Hem gözümüz hem
midemiz doydu.Hoşgörü kenti Hatay mutlaka gidilmesi görülmesi gerekenler listesinde yerini almalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder