19 Şubat 2017 Pazar

Amasya,Tokat,Çorum

Yine yolum düştü güzel Anadolu’ya. Her yola çıkışımda güzel yurdumda keşfedilmeyi bekleyen ne güzel yerler var diyorum. Zaman ne kadar kısıtlı da olsa altınızda bir araba ve içinizde gezme isteği varsa bir hafta sonuna bile bir çok şey sığdırabiliyorsunuz. İşte yine öyle bir gezi gerçekleştirdim aralık 2016’da. 1 gece 2 gün gibi kısa bir zamanda 850 kilometre yolculuk ile 3 şehrin hem merkezlerini hem de ünlü tarihi yerlerini gördüm.
Amasya,Ballıca,Tokat,Kazankaya kanyonu,Hattuşa,Alacahöyük rotası

1.gün: Sabah 7 uçuşuyla İstanbul’dan Samsun’a gitmek için havalandık. Uçuş 1 saat sürdü. Havaaalanından kiralık aracımızı alıp yola çıktık. İlk hedef Amasya şehri. Samsun – Ankara yolu üzerinde Çakallı mevkiinde meşhur menemenciler var. Tavsiye üzerine bunlardan bir tanesinde durup sabah kahvaltısını menemen ile yaptık. Yolu düşen herkes yazmış. Ben de yazayım. Bildiğimiz menemen servis ediliyor, farklı olan hiçbirşey yok. Ancak içine koydukları peynirden midir, yumurtadan mıdır bilmem ama lezzet mükemmeldi.
Samsun-Amasya arası 125 kilometre ve yolculuk yaklaşık 2 saat sürdü. Samsun’da ılıman olan hava denizden uzaklaştıkça sertleşti. Hele Amasya’da insanın bir tarafını donduruyordu ama olacak o kadar bu mevsimde deyip moral bozmadık.
Şehzadeler şehri olarak tanınan Amasya, Yeşilırmak nehrinin kenarına kurulmuş. Yeşilırmak üzerinde durup akıp giden nehre bakıldığı zaman bir tarafta şehir diğer tarafta ise kaya mezarlarının da yer aldığı Harşena dağı görülebiliyor. Önce kaya mezarlarına çıkarak hem bu tarihi mezarları görelim hem de şehri tepeden inceleyim dedik. Kaya mezarlarına giriş müze kart ile ücretsiz. Pontus krallarına ait irili ufaklı 18 adet mezar varmış. Uzaktan görünüş olarak Fethiye’dekileri andırdıysa da yakınına gidince mezarların üzerindeki işçiliğin Fethiye’dekiler kadar fazla olmadığı belli oluyor. Ayrıca giriş kapıları yerden yüksekte olduğundan bazılarının içine girmekte mümkün değil.
Kral kaya mezarları
Kaya mezarlarının olduğu yerden Amasya şehrine bakınca, şehrin batı yönünde ne kadar büyüdüğü de fark ediliyor. Nehir kıyısındaki binalar yükseklik olarak göze batmasa da ileriye doğru bakınca sadece çok katlı binaların oluşturduğu başka bir Amasya’yı da gözlemledik. Türkiye’de ki bir çok şehirde var olan “dışarıya doğru büyüme” gerçeğinden Amasya’da nasibini almış.
Şehir, Osmanlı döneminde tahta çıkmaya aday şehzadelerin vali olarak atanıp eğitim gördüğü yerlerden biriymiş. Bu özelliğini öne çıkarmak amacıyla kurulan şehzadeler müzesi nehir kıyısındaki konaklardan birinde bulunuyor. Müzede balmumu heykelerinin yardımıyla osmanlı dönemi sancaklarında şehzadelerin eğitim hayatı ve günlük yaşantısı anlatılmaya çalışılmış.
Şehzadeler müzesinin de aralarında olduğu Yeşilırmak kıyısında bulunan tarihi evlere Yalıboyu Evleri deniliyor. Evlerin bazıları günümüzde otel, restoran gibi turistik işletmelere dönüştürülmüş. Bir süre evleri karşıdan görecek şekilde Yeşilırmak boyunca yürüdük. Amasya belediyesi, kentin simgesi şehzadeleri günümüzün modasıyla birleştiren bir heykeli Yeşilırmak kıyısına dikmiş. “Selfie çeken şehzade heykeli” yakında Amasya’nın simgelerinden biri olursa şaşırmamak lazım.
Amasya'da bakırcılar sokağı
14.yüzyıldan itibaren hastaların tedavi edildiği tarihi Darüşşifa (hastane) binası, Fatih Sultan Mehmet döneminin ünlü hekimi Sabuncuzade’nin ismiyle bir müzeye çevrilmiş. Rehber eşliğinde gezilen müzede Anadolu Selçuklu ve Osmanlı döneminde hastalıklar ve tedavi yöntemleri balmumu heykelleri ile anlatılmış. Sabuncuzade’nin yazdığı hastalıklar ve tedavileri kitabından örnekler ve geçmişte kullanılan tıp aletleri de sergileniyor. Şifahanenin bir bölümünde hastalar müzik ve su sesi ile tedavi ediliyormuş. Ayrıca burçlara göre tedavi sürecinde kullanılan musiki makamlarını dinleyebiliyorsunuz. Her burcun makamı farklı. Benim burcumun makamı Neva’ymış.
Amasya’nın içinde dolaştık. Eski bedesten kapalı çarşıya dönüştürülmüş. Bakırcıların olduğu sokağı ve otele dönüştürülen tarihi Taşhan’ı, 2.Beyazıd külliyesini gördük. Amasya çöreğini tattık.
Amasya’yı arkamızda bırakıp Tokat yönüne doğru devam ettik. Şehrin çıkışında aşkı uğruna dağları delen Ferhat’a atıfta bulunarak isimlendirilmiş Roma döneminden kalma antik su kanalları bulunuyor. Amasya belediyesi Ferhat ile Şirin aşkından yola çıkarak burtaya bir aşıklar müzesi yapmış.
Sabuncuzade tıp müzesi içi
Müzede tedaviler balmumu heykeller kullanılarak anlatılmış
Bir sonraki durağımız Tokat ilinin Pazar ilçesi yakınlarında bulunan Ballıca mağarasıydı. Bu mağara 20 yıl kadar önce meraklı bir çoban tarafından bulunmuş ve sonrasında turizme kazandırılmış. Mağaraya girişten itibaren metrelerce aşağı iniliyor.(Sanırım 95 metre) Birbirinden bağımsız 8 ayrı salon ve bu salonlarda milyonlarca yılda oluşmuş çok güzel sarkıtlar ve dikitler var. İçerinin sıcaklığı yaz kış 18-19 derecelerde. Mağara özel bir firma tarafından işletiliyor. Bunun iyi yanı ise klasik çalışma saatlerinin dışında da mağaranın ziyarete açık olması. Biz mağaraya vardığımızda saat akşam 8'e geliyordu ve bizden başka ziyaretçi yoktu. O saatte, üstelik dışarıda sıcaklık sıfırın altındayken tek başımıza mağarayı dolaşmak keyifli oldu.
Gelmişken Tokat şehir merkezini de bir görelim dedik ve arabayı park edip ana caddelerde biraz yürüdük. Meşhur Tokat kebabını deneyebileceğimiz bir yer sorduk ama tarif edilen yerler kapanmıştı. Tekrar aracımıza binerek Zile’ye doğru yol adık. Pazar ilçesinde bulunan Mehapre hatun Kervansarayı’nı da dışardan gördükten sonra geceyi geçirmek üzere Zile öğretmenevinin kapısını çaldık. Öğretmenevi temiz ve modern. Konakladığım öğretmenevleri arasında bir anda en üst sıralara çıktı diyebilirim. Konaklama ücreti kahvaltı dahil kişi başı 25 lira.
2.gün: Ertesi sabah kahvaltının ardından Alaca yönüne doğru ilerlemeye başladık. Yol temiz, düzgün ve boştu. Bir ara yolun alt tarafında bir köprü fark edip durduk. Dik bir yamaçtan aşağı inerek tarihi köprünün yanına gittik ama köprü hakkında herhangi bir bilgi yoktu. Üzerinden geçtiğimiz ana yol yapıldıktan sonra atıl duruma düşmüş olmalı diye düşündük.
Tekrar yolumuza devam ederken bu kez Kazankaya kanyonu tabelasını gördük. Yeşilırmak’ın bir kolu olan Çekerek ırmağı üzerinde yer alan toplam 10 kilometre uzunluğunda bir kanyon Kazankaya. Kanyona giderken yolda gördüğüm bir kişiden aldığım bilgiye göre kanyonun içinde eski bir kalenin kalıntıları ve daha ilerlerde de taş üzerine oyulmuş heykel varmış. (İnternetten bu heykelin Kibele heykeli olduğunu öğrendim.) Kanyonun belirli bir girişi yok. Dolayısıyla giriş ücretsiz. Irmağı sağ tarafımızda bırakarak yürümeye başladık. Toprak patika yol yer yer darlaşıyor ve ilerledikçe yürümek de zorlaşıyor. Özel bir yürüyüş yolu yok. Bizde biraz ilerleyip geri döndük. İnternette araştırdığım kadarıyla uzun zaman önce yerel yönetimler tarafından bu kanyonun turizme kazandırılması için girişimlerde bulunulmuş ama bizim gittiğimiz 2016 aralık ayı itibariyle ana yolda bulunan tabeladan başka ne yolda ne de kanyonun girişinde bir şey yoktu.
Meçhul köprü
Kazankaya kanyonu
Kazankaya’dan Şapinuva (Ortaköy)’e doğru döndük. Neyseki burada tabela vardı. Şapinuva Hitit devletinin başkentlerinden birisiymiş. Hitit büyük kralı burada yaşar ve devleti buradan idare edermiş. Aynı zamanda bu şehir önemli bir dini merkezmiş. Hititliler günahlarından arınmak için bu şehre gelirler, yer altı ve yer üstü tanrılarına kurbanlar verirlermiş. Günümüzde ne yazıkki Şapinuva’dan geriye pek bir şey kalmamış. Zaten Çorum denilince ilk akla gelen yerler Alacahöyük ve Hattuşaş olduğu için buraya pek gelen giden de yoktu. Görevliyle konuştuk. Senede birkaç kere arkeoloji bölümünden gelip kazı yapıp gidiyorlarmış.
Şapinuva'dan geriye kalanlar
Şapinuva’dan Hattuşa (Boğazkale)’ye doğru devam ettik. Hitit krallığının MÖ 13 ile 16 yüzyılları arasındaki başkenti olan Hattuşa aşağı şehir ve yukarı şehir olmak üzere ikiye ayrılıyor. Tapınakların taştan veya mermerden yapılan alt bölümleri günümüze kadar ulaşmış ancak üst kısımlar yıkılmış. Ana girişin sağ tarafına yapılan şehir duvarlarının kopyası Hattuşaş şehrinin nasıl olduğu hakkında bilgi veriyor. Şehrin kapıları en çok dikkatimizi çeken bölümler oldu. Kral kapısı, Aslanlı kapı, Sfenksli kapının üst bölümleri yıkılmış olsa da ana girişlerde halen görülebilecek kabartmalar mevcut. Bunların bazıları onarılmaya çalışılmış ama bence pek başarılı bir onarım olmamış.
Hattuşa antik şehrine giriş müzekart ile ücretsiz. Girişten sonra tekrar aracımıza binip görülmesi gereken yerlerde araçtan indik. Alan inişli çıkışlı olduğundan araç olmadan dolaşmak yorucu olabilir.
Hattuşa’ya 2 kilometre uzaklıkta Yazılıkaya bulunuyor. Bilinen hitit kaya anıtlarının en büyüğü olan bu tapınakta hititler yeni yıl kutlamalarını yaparlarmış. Hattuşa için alınan bilet yada müzekart burada da geçerli.
Aslanlı kapı
Yerkapı
Sfenskli kapı
Son olarak Alacahöyük’e ulaştık. Kazı alanına geçmeden önce müzeye girdik. Müze, fazla büyük olmasa da kazılarda çıkanların sergilendiği bölüm hititlerin yaşantısı hakkında bilgi verdi. Alacahöyük’de yapılan ilk kazı çalışmalarını Atatürk başlatmış. Bu kazılar sırasında çekilmiş fotoğraflarda müzedeydi.
Alacahöyük kazı alanında 4 ayrı katmanda 15 ayrı yerleşime ait izler bulunmuş. Alan Hattuşa ya da Şapinuva gibi büyük olmadığından rahat gezilebiliyor.
Havanın kararması ile birlikte Çorum’a, akşam yemeği ve leblebi alışverişinden sonrada Samsun’a doğru devam ettik. Gecenin geç saatlerinde, bizi İstanbul’a getirecek İstanbul uçağına binerken yorgun ama mutluyduk.
Yazılıkaya
Alacahöyük müzesinde Hattuşa maketi ve aslanlı kapıdan şehre giriş
Alacahöyük'te tunç çağına ait mezarlar
Hattuşa şehir duvarlarının bir bölümü aslına uygun onarılmış.

Bütçe


İstanbul-Samsun gidiş dönüş uçak bileti: 47 lira

2 günlük araç kirası + mazot (kişi başı): 150 lira

Öğretmenevi gecelik konaklama ücreti: 25 lira

Yemekler: 100 lira

Ivır-zıvır: 50 lira

Toplam: 348 lira

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder